Ben de oradaydım

TEMMUZ ortasıydı.

Herkes “Bu sıcakta gitme” dediği halde gitmiştim Mardin’e...

Haberin Devamı

Eski bir Mardin konağından yapılma butik otele yerleşmiş, Mardin’i doyasıya yaşamıştım.
*

Benim Mardin’de olduğum günlerde BDP’liler de toplu halde Mardin’deydi.

Parti toplantıları varmış.

Ahmet Türk’ten Selahattin Demirtaş’a, Gülten Kışanak’tan Ertuğrul Kürkçü’ye...

Hepsi oradaydı.

Mardin sokaklarında Sırrı Sakık’la karşılaştım.

“Bu akşam işin yoksa gel, seni bir Kürt düğününe götüreyim” dedi.

Kabul ettim.

Önce Ahmet Türk’ün Kızıltepe yakınlarındaki asırlık konağı “Kasrı Kanco”ya gittik.

Yüzü aşkın davetliyle ona yakın yer sofrasında pilavlı etli bir yemek yendi.

Sonra da Ahmet Türk’ün yeğeninin düğün törenine gidildi.

Tarih: 17 Temmuz.

*
Geçen gün Yeni Akit gazetesinde bir haber:

“Biz kuzu kebabına siz ölüm orucuna
.”

Fotoğraf da var:

17 Temmuz’da yenen o yemekten bir kare koymuşlar, “BDP’liler kebapları götürürken PKK’lılar açlık grevi yapıyor” yorumunu ekleyerek.

Ancak bir şeyi özenle gizlemişler: Yemeğin yendiği tarihi... Yemek sanki dün yenmiş gibi sunulmuş gazete tarafından.

Eskiden başka tetikçi gazeteler yapardı bu tür haberleri, şimdi görevi bu gazete almış. Yakışmış da doğrusu...

Fakat beni en çok Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki tavrı şaşırttı.

*
Başbakan Erdoğan iki gündür Mardin’de yenen bu yemeği diline dolamış durumda.

Fakat Erdoğan, Akit gibi tarihi gizlemiyor, yemeğin 17 Temmuz’da yendiğini açıkça belirtiyor.

Diyor ki:

“17 Temmuz’da kebap yediler, elimizde fotoğrafları var.”

Başbakan’ın ne demek istediğini ben tam olarak anlayamadım.

- “Tarih fark etmez, önemli olan kebap yemeleridir. Velev ki açlık grevinden üç ay önce de olsa” mı demek istemektedir?

- “Üç ay önce bu kebabı yiyenler, bugün de yerler” mi demek istemektedir?

- 17 Temmuz tarihli yemek fotoğraflarına “suçüstü belgesi” muamelesi yaptığına göre bugünlerde BDP’lilerin kebaba el sürmediklerini mi sanmaktadır?

Anlayamadım.

Gerçekten anlayamadım.

*
BDP’lilerin açlık grevine gitmeyip gidenleri kutsamasını eleştirmek için ille de açlık grevinden üç ay önce yenmiş bir yemeği dile dolamak mı gerekiyor?

Açlık greviyle ölüme giden insanların, açlık grevi yapmayanlar tarafından teşvik edilmesini dile dolamak için üç ay önce yenmiş bir yemeği “suç unsuru” gibi anlatmak mı gerekiyor?

Hadi Akit tıynetine yakışanı yapıyor, peki Başbakan Erdoğan ne yapıyor?

Haberin Devamı

Neden gazladılar?

Haberin Devamı

-  Neden copladılar?

-  Neden gazladılar?

-  Neden tazyikli su sıktılar?

“Cumhuriyet düşmanı” oldukları için mi?

Tazyikli suyla söndürmek istedikleri şey “Cumhuriyet” miydi?

*
Hayır... Hayır...

Tazyikli suyla söndürmek istedikleri şey “Cumhuriyet” değildi.

Söndürmek istedikleri şey şuydu:

Senin sokağa çıkıp dilediğin gibi haykırabilme özgürlüğün...

*

Tamam...

-  Cumhuriyet dönemi uygulamalarına itirazları var.

-  Cumhuriyet’in dini alanı önemli ölçüde kısıtladığını düşünüyorlar.

-  Cumhuriyet döneminde dindarlara haksızlıklar yapıldığına inanıyorlar.

-  Cumhuriyet’in seçkinci yönüne vurgu yapıyorlar.

Hepsine tamam...

*

Fakat bütün bunlardan “Cumhuriyet düşmanı” nitelemesi çıkmaz ki!

Çıkmaz çünkü:

Bir insan hem sonuna kadar “Cumhuriyetçi” olabilir, hem de Cumhuriyet dönemi uygulamalarını kıyasıya eleştirebilir.

Ya da şöyle söyleyeyim:

“Cumhuriyet dönemi eleştirisi yapmak” başka bir şeydir, “Cumhuriyet düşmanı” olmak başka bir şeydir.

*

Kısacası...

“Cumhuriyet düşmanı”
oldukları için gazlamadılar.

Öyle olsa...

O biber gazını sadece “Cumhuriyet yürüyüşleri” için kullanırlardı.

Ama görüyorsunuz işte:

-  İşçiyi de gazlıyorlar, Kürtleri de...

-  Öğrenciyi de gazlıyorlar, Fenerbahçelileri de...

- Baraj istemeyen köylüyü de gazlıyorlar,

Küçük/büyük, önemli/önemsiz hiç fark etmiyor, her türlü protestoda hiç düşünmeden hemen basıyorlar gazı...

Üstelik yaptıklarının fena halde doğru olduğunu da düşünüyorlar.

Öyle olmasa barikat açıp kalabalığı rahatlatan polis için “Görevini yapmadı, o barikat açılmayacaktı” derler miydi?

*

Madem öyle...

“Bunlar Cumhuriyet düşmanı” demek yerine...

-  Bunlar barikatçı...

-  Bunlar dediğim dedik’çi...

-  Bunlar copçu...

-  Bunlar gazcı...

-  Bunlar sokmam oraya’cı...

Falan denmeli... Ancak o zaman gerçek, sadece gerçek ama bütün gerçek ifade edilmiş olur.

Haberin Devamı

Not defterimden

-  CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın askerlere dönüp “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’i biz koruyoruz” dediğini yazmıştım. Salıcı konuyla ilgili açıklamalar yapıyor... Diyor ki: “Ben oradaki sivil bürokratları kastettim.” Bunu doğru kabul etsek bile bir şey değişmiyor. O cümledeki “Senin yapman gerekeni ben yapıyorum” vurgusu, bir siyasetçiye yakışmaz.

-  Bu 29 Ekim akşamında kendi kendime verdiğim sözü tuttum ve Boğaz’da bir yerde konuşlanıp havai fişek gösterisini izledim. Tek kelimeyle büyüleyiciydi... Dönüşte de Twitter’a şunu yazdım: “Hüseyin Çelik’ten şöyle bir demeç bekliyoruz: Yaramazlık yapana cop, uslu durana havai fişek.”

-  Gülay Göktürk, Ankara’da “Cumhuriyet resepsiyonu”na katılmış, izlenimlerini yazmış. Görüştüğü bakanların, iktidar milletvekillerinin hiçbiri Cumhuriyet yürüyüşünün yasaklanmasına anlam veremiyormuş. Bunu kendisine söylemekten çekinmemişler. Bu durumda Gülay Göktürk’ün bu çekinmeyen milletvekili ve bakanların isimlerini yazması gerekmez mi?

-  Taraf’ta Hidayet Tuksal ile yapılmış röportajı okudum. Tuksal, dindar camianın içinde olan bir yazar. Şu söyledikleri pek mühim: “4 yüz kişilik bir mail grubumuz var. Bazı konuları tartışırken hükümete karşı hiç ses çıkmayabiliyor. Mesela Uludere konusunda büyük tartışmalar yaşadık. Bir arkadaş, ‘Niye bu konuda ses çıkarmayanları zorluyorsunuz ve suçluyorsunuz? Siz bu kadınların kocalarının işlerinden mi olmasını istiyorsunuz?’ dedi.”

Haberin Devamı

Gül ve barikat

BARİKAT kaldırmak...

-  Gerginlik azaltmaktır.

-  Olayların büyümesine engel olmaktır.

-  Topluluğa nefes aldırmaktır.

-  Kabaran öfkeyi yatıştırmaktır.

Yani iyi bir şeydir.

*

Fakat görüyorsunuz işte:

Başbakan Erdoğan açıkça “Ben kaldırmadım” diyor.

Hatta ekliyor:

Barikat kalkmamalıydı.”

Buna karşılık...

Cumhurbaşkanı Gül ise “Evet, ben kaldırdım” demiyor, diyemiyor.

*
“Gül/Erdoğan çelişkisi”nden medet umanlara soruyorum:

“Barikat kaldırmak
” gibi iyi bir şeyi bile tam olarak sahiplenmek yerine “Ahmet Sever’e sorun” diyen ya da “Kaldırmış da olabilirim, kaldırmamış da” şeklinde imalarda bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, gerçekten de Tayyip Erdoğan’a karşı bayrak açabileceğini, böyle bir riski alabileceğini düşünüyor musunuz?

 

Yazarın Tüm Yazıları