Filmdeki sahnelerin detaylarını görelim

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Uludere’de 34 vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan operasyon ile ilgili soruları yanıtlarken şöyle dedi:

Haberin Devamı

“Bu bölge terör bölgesidir. Halkın, sivilin oturduğu bir bölge değildir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet midir, Mehmet midir bilemez ki!”
Böylece “7 coğrafi bölgeli cennet vatanımızın” bir de “terör bölgesi-huzur bölgesi” olarak ikiye ayrıldığını da en resmi ağızdan duymuş oluyoruz.
Bir başbakan, yönettiği bir ülkenin bir bölümüne hâkim olamadığını itiraf ediyorsa o koltukta neden oturmaya devam ediyor diye sormak gerekir ama bu ülkede soru sormak bir işe yaramıyor, biliyorsunuz.
Silahlı Kuvvetler, “korumakla yükümlü olduğu bir vatan toprağında” yaşayanların “Ahmet mi, Mehmet mi” olduğunu bilemiyor, terörist ile sıradan vatandaşı ayırt edemiyorsa, ona ne isim verilmeli bilemiyorum.
Yedek subaylığımı yaparken bize “Başarıdan da başarısızlıktan da komutan sorumludur” diye öğretmişlerdi, ama demek ki o durum da değişmiş. Zaman hızla geçiyor tabii!
Aslında somut gerçekler de gösteriyor ki çok ciddi bir istihbarat hatası var.
AKP Milletvekili Şamil Tayyar, Heronların o bölgeye gönderilmesinden 40 dakika sonra hava sahasının kapatıldığını yazıyor. Hava sahasının kapatılmasının bir tek anlamı var: O bölgeye havadan operasyon yapılacak!
Emre Uslu’nun yazdığına göre Heronlar doğrudan o bölgeye yönlendirilmiş. Bu da daha önce bu konuyla ilgili bir istihbarat alındığını gösteriyor.
Belli ki bir “milli kaynak” daha önce gazetelere de yansıyan “Terör örgütünün önde gelen isimlerinden biri o kalabalığın içinde” istihbaratını vermiş, her şey önceden planlanmış, uçaklar o bölgeyi o nedenle bombalamış.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin konuyla ilgili olarak “Filmin bütününe bakınca özür dilemeyi gerektiren bir durum yok” diyor.
Son yıllarda hem yandaş medyada hem de AKP sözcülerinin demeçlerinde en çok bunu duyuyorum: “Filmin bütününe bakalım!”
Ama ben bundan çok sıkıldım, artık biraz da filmin içindeki sahnelerin detaylarını görmek istiyorum!

Haberin Devamı

Hoşa gitmeyecek sorular

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Amerika’daki gezisinin son bölümünde Silikon Vadisi’ni gezecek, “yeni dünya düzeninin” önemli aktörleri ile görüşecek, bilgi alacak.
Silikon Vadisi’nde gerçekleşen ve çağımıza damgasını vuran teknolojik devrim ile ilgili bilgiler alırken muhataplarına bazı sorular da sorsa ne kadar iyi olurdu.
Mesela bölgedeki teknolojik gelişmenin altyapısını sağlayan üniversitelerin yöneticileri, hocaları nasıl seçiliyor? ABD başkanları bu seçim işine karışıyorlar mı?
Üniversite nasıl bir özgürlük alanına sahip? Öğrencilerin ne giydiğine, ne yaptığına bizdeki kadar karışılıyor mu? Hocalar bilimsel çalışmalarını yürütürken bir yandan da idari işler ile uğraşıyorlar mı?
Amerika’nın Bilimler Akademisi, Amerika’nın TÜBİTAK benzeri kuruluşları siyasetin etkisine açık mı? Başkan değişince, yeni başkan oralara kendi görüşüne yakın insanları dolduruyor mu?
Bu soruları soracak olursa, alacağı yanıtların hiç hoşuna gitmeyeceğini şimdiden söyleyebilirim.

Haberin Devamı

İşlenen suç ile tarihin ne ilgisi var?

İSTANBUL Cumhuriyet Savcılığı, Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail operasyonunda hayatını kaybeden vatandaşlarımız ile ilgili olarak iddianameyi hazırlamış. Sabah’ta İbrahim Ayral’ın haberine göre dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı ve üç komutan için 10 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
Uluslararası hukuk açısından bir sonuç doğurmayacak dava bu. Ne İsrailli komutanlar yargılanmak için Türkiye’ye gelecekler, ne de Türkiye’nin elinde böyle bir mahkûmiyetten sonra o komutanları hapse tıkma olanağı var.
Bu olsa olsa “yürek soğutmak” için açılacak bir dava olabilir ama ölenleri geri getirmeyeceği gibi katliamın sorumlularını da cezalandırmaya yetmez. Habere göre savcılığın iddianamesinde bir de “tarih bölümü” var. 1492’de İspanyol Engizisyonunun sürgün ettiği Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edilmesiyle başlıyor, Hitler’in elinden Türk pasaportuyla kurtarılan Yahudilere kadar geliyor. İsrail’in varlığını Türkiye’ye borçlu olduğu iddia ediliyor.
Bunun konu ile nasıl bir ilgisi olduğunu anlayamadığımı söylemeliyim.
Tarihimizde bunlar yaşanmamış olsaydı, bu durum işlenen suçun ağırlığını değiştirir miydi?
Kuşkusuz ki hayır, değiştirmezdi. Silahsız insanları askeri bir operasyon ile öldürmenin ne tarihi ne de güncel bir mazereti olabilir çünkü.
Öte yandan Osmanlı’nın ve Türkiye’nin zulümden kaçan Yahudilere kucak açması, bu suçun ağırlığını da arttıran bir durum değildir.
Çünkü zaten suçu işleyenler genel olarak Yahudiler değil, o dönemde İsrail devletinde orduya ve siyasete hâkim olan insanlardır. Yahudilik ile işlenen suç arasında böyle bir bağ kurmak, en azından Yahudi vatandaşlarımıza karşı bir saygısızlık olarak değerlendirilmelidir.
Suç, Yahudi olmak ile ilgili değildir, İsrailli bazı komutanların ve siyasetçilerin işlediği bir suçtur.
Savcılığın iddianameyi yazarken antisemitik düşünceler ile hareket etmediğine inanmak isterim.

Yazarın Tüm Yazıları