Her şeyim var ama tek derdim üretebilmek

Her tarafından enerji fışkıran bir Yay kadını Ayşegül Dinçkök. Tophane-i Amire’de bir sergi açtı: ‘Derin Tutku’. Endonezya-Sulawesi’de çektiği 30 sualtı fotoğrafından oluşuyor. Her biri 4 bin liraya satılacak ve elde edilecek gelir Gökova’daki dul balıkçı kadınlarına verilecek.

Haberin Devamı

Nasıl da heyecanla anlatıyor…
Bayıldım ona ve bütün bu çabasına…
Akkök Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Dinkök’ün eşi, aslında ‘her şeyi olan bir kadın’. Bu sergide kazanacağının kat kat fazlasını, bu fotoğrafları çekebilmek için zaten çoktan harcamış. Türkçesi; bunca çabaya gerek kalmadan, küt diye, o balıkçı kadınlarına 120 bin lirayı verebilirdi.
Ama işte hayat öyle bir şey değil, üretmeyince, çalışmayınca her şeyiniz olsa kaç yazar? Keyif vermiyor; insan kendini olduramıyor, işe yarıyor gibi hissedemiyor…/images/100/0x0/55ea3d1df018fbb8f8734af7
Ayrıca kendi kazandığıyla birilerine yardım edebilmenin değeri bir başka…
Ayşegül Dinkök’ün ‘Derin Tutku’ gibi daha pek çok sergiye, sanat etkinliğine, kitaba imza atacağına, hiç durmadan üreteceğine eminim. Bu yaşama sevinci ve heyecanı olduktan sonra kim tutar onu…

Haberin Devamı

*  Hikâyeniz nerede başlıyor?
- Bebek’te. Çok da gurur duyuyorum Bebekli olduğum için. Babam Kemal Onar, doğma büyüme Bebekli. Amcam Aydın Onar, 45 yıldır Bebek’in muhtarı. Hükümetler değişiyor, amcamın muhtarlığı değişmiyor. Derler ya, “Sen buranın muhtarı mısın?” En azından muhtarın yeğeniyim!
*  Bebek, o zamanlar nasıl bir yer?
- Ooooo mis gibi! Annem, beni çocukluğumda parktan denize sokuyor. Deniz şıkır şıkır, tertemiz. Babam hasta Galatasaraylı, yönetim kurulunda. Doğumumdan kısa bir süre önce kulüp için Galatasaray Adası’nı alıyor, o zaman bir kömür deposu.
*  Eeeee?
- E’si Galatasaray Yüzme Okulu’nu kuruyor. Yüzücülük hikâyem de böyle başlıyor. 10 yıl Milli Takım. 100 ve 200 metrede kurbağalama rekoru. Ben yüzmeyi bıraktıktan sonra da, o rekor kolay kırılmadı. Çocuklarım doğana kadar, hatırladığım en güzel dönemler, sporcu olduğum ve madalya kazandığım zamanlardı.
*  Çocukken karşıya yüzülüyor muydu?
- Tabii Kuleli Lisesi’nin oradan atlıyor, Akıntıburnu’ndan çıkıyorduk. Babamla annem bunu öğrenince kıyameti koparırdı tabii. Ama beni durdurabilene aşk olsun! Acayip fırlama ve dibine kadar sporcuydum.
*  Erkekler-merkekler?
- Var ama hepsi çok arkadaş. “Erkekten arkadaş olmaz” denir ama birlikte spor yaptığın zaman, arkadaş da olabiliyorsun. Birlikte Milli Takım kamplarına giderdik. Bir taraftan da Avusturya Lisesi’nde okuyordum. Sonra Boğaziçi Üniversitesi işletme... Suyu hep çok sevdim ama ömür boyu yüzeceksiniz diye bir şey yok. Daha genç biri geliyor, enerjisi kuvveti sizi geçiyor. Ben de üniversiteye başladığım yıl, yüzmeyle vedalaştım.
*  Varlıklı bir aile mi?
- Yok, hayır. Babam ış Bankası müdürü, annem ev kadını. Bebek’te dededen kalma bir evde oturuyorduk. ıyi bir talebe olduğum için, ış Bankası bana burs verdi. Kapalıçarşı’da rehberlik yaptım, derici dükkânında çalıştım. Derken Almanya yılları. Reklamcı olmak istiyordum. Hem çalışıp hem de reklam okuluna gidiyordum. Bu macera da iki yıl sürdü çünkü eşimle tanıştım. Evlendik. Kızlarım belli bir yaşa gelene kadar da maalesef iş hayatından uzaklaştım.
*  Gazetecilik de yapmışsınız bir dönem?…
- Ne kadar gazetecilik denilebilirse, onu da yaptım. ınci Aksoy, “Gel bize, Marie Claire’e yaz” dedi, öldüm mutluluktan. Kendi çapımda röportajlar yaptım, yazılar yazdım, fotoğraflar çektim. Teybin düğmesine basmayı unutup Hüseyin Çağlayan’la röportaj yaptım mesela! Marie Claire el değiştirdikten sonra, Nükhet Mutlu’ya ne kadar çalışkan bir muhabir olduğumu anlattım, beni işe alması için yalvardım. Aldı. Bu sefer de,
Madame Figaro için çalıştım. O da kapanmasın mı? Kahroldum. Sonra, ‘Korkma’ diye bir öykü yazdım, amcam Hasan Cemal’e yolladım, bana acayip cesaret verdi, “Sen kitabın düğmesine basmışsın, devam et” dedi. Aldığım cesaretle devam ettim, Doğan Kitap da öykülerimi bastı. ‘Korkma’ adlı bir öykü kitabım var şimdi.

Haberin Devamı

DENİZE DALDIĞIMDA RESMEN SECDE EDİYORUM

*  Yaşadığınız hayatta size ne yetmiyor ki, hep daha fazlasını istiyorsunuz?
- Belki Yay’lıktan, belki sporculuktan, bende yorulmama durumu var. Bir enerji patlaması! Ve işe yaramak istiyorum, iz bırakmak istiyorum.
*  “Keşke çocuklarım doğunca çalışmayı bırakmasaydım” diyor musunuz?
- ‘Keşke’ aptalların işi. Keşke demem. Ama çalışma hayatıma devam etmediğim için pişmanım. Kızlarıma da asla üretmeyi bırakmamalarını tavsiye ediyorum.
*  Yaptıklarınıza dudak /images/100/0x0/55ea3d1df018fbb8f8734af9
büken çıkıyor mu?
- Elbette. Beğenenler kadar beğenmeyen, dost kadar düşman, takdir eden kadar dalga geçen olacak. Önemli olan üretmeye devam etmek. Dün psikoloğumla konuşurken, “Serginiz başladı, ne hissediyorsunuz?” dedi. “Heyecandan ölüyorum” dedim. Kafam sürekli proje dolu, bir sonraki projeyi, ondan sonraki projeyi düşünüyorum. Yaşadığımı hissediyorum.…
*  Ayıptır sorması, psikoloğa niye gidiyorsunuz?
- Arkadaşlarıma anlatamadıklarımı anlatıyorum. Yakınların an geliyor, “Vaktim yok Ayşegül, seni dinleyemeyeceğim!” diyor. Psikoloğumsa bir saat beni dinliyor.
*  Uzun süredir devam eden bir evliliğiniz var. Sevdiğiniz, belli ki sizi de seven bir eşiniz ve çocuklarınız var. Sıkı bir sosyal hayatınız var, insanlar sizi tanıyor, seviyor… Her şeyi olduğu düşünülen bu kadının hayatında, aslında ne yok?
- Tek derdim üretebilmek. Dünyanın en acayip yerlerine gidebiliyorsam, dalabiliyorsam, fotoğraf çekebiliyorsam, bunu anlatma ve paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Kendimi ifade edebilmek istiyorum. Yoksa hayatın bir anlamı olmuyor.
*  Bunun altında yatan ne?
- şu hayata geldik, gidiyoruz. Var olduğumuz zaman diliminde n’aptık? Öylesine mi yaşadık? Bu soruların cevabını arıyorum. Torunlarım, “Anneannemiz ne yapardı?” dediklerinde, çocuklarımın anlatacak bir şeyi olsun istiyorum.
*  İyi eğitimli, iyi kalpli, entelektüel bir cemiyet kadınıydı...
- Bu işte yetmiyor bana! Daha fazlasıyım ve bunu göstermek istiyorum.
*  Gelelim son projeye?
- İki sene önce dalmaya başladım. Gittim eğitim aldım, bröve aldım. Çocukluğumdaki suyla tekrar bütünleştim.
*  Eşiniz?
- O dalmıyor ama beni dalabileceğim yerlere götürmeye de itiraz etmiyor. Mesela Rahmi Bey’le her yıl seyahate gidiyoruz, o da biliyor ki, “Ayşegül’ün dalabileceği bir yerlere gitmeliyiz”... Herkes bir şekilde kabullendi. Hobiydi, sonra ciddileşti, ufak ufak fotoğraf da çekmeye başladım.
*  Tek kişilik bir dünya kendinize kurduğunuz, öyle değil mi?
- Evet. Suda tek başınayım, bir ‘buddy’yle dalıyorum ama yine de yalnızsınız.
*  Ne hissediyorsunuz?
- Secde ediyorum resmen. Allah’a şükrediyorum. Nasıl bir huzur, nasıl bir mutluluk anlatamam. şöyle durup kendi nefesimi ve sessizliği dinliyorum. Ki yoga filan yapabilen biri değilim, kolay konsantre olamam ama suyun altında oluyorum, kendimden geçiyorum. Aşağıya, belli bir oksijenle iniyorsun, 50 bar kala da çıkman lazım. Ben her zaman sıfır barla çıkıyorum. Kızacak belki sevdiklerim, başkasının havasını bile tükettiğim oluyor, o kadar büyüleniyorum.
*  “Delirmiş bu kadın!” demiyorlar mı? Ya da “Depresyonda”
- Tabii tabii mutlaka deli gözüyle bakanlar oluyordur.…
*  Eşiniz bir orta yaş krizi ya da andropoz yaşadı mı?
- Yaşadık, onları atlattık. Muhtemelen o, şimdi benim böyle bir dönem yaşadığımı düşünüyor. Ama daha başka şeylere saracağıma, oyun oynayacağıma; bu daha iyi değil mi? Devamlı mücevher alan bir kadın olabilirdim mesela.
*  Nerelerde daldınız?
- Türkiye’nin her yerinde. Sonra Fransa, ıtalya, Sardunya, Yunanistan... Geçen yıl da Mustafa Koç, eşi ve kızlarıyla Endonezya Rajampat’a gittik. Meğer dalanların cennetiymiş. 10 gün daldık hepimiz, günde dört dalış yaptık./images/100/0x0/55ea3d1df018fbb8f8734afb
*  Eşiniz?
- O yoktu.

Haberin Devamı

BİR YENGECE ÂŞIK OLDUM ARTIK BALIK YİYEMİYORUM

*  Ya genç bir dalgıca âşık olursanız… Korkmuyor mu?
- (Gülüyor) Bulsam belki isterdim öyle bir şey, neden olmasın! Biz kadınlar sürekli kilomuz için hayıflanırız ya, o siyah dalış kıyafeti bin ayıbı örten bir şey, içinde çok iyi hissediyorsun kendini. Her gün yeni birileri geliyor tekneye, fotoğraf makinem orada kocaman duruyor, etkileniyorlar, “Kime ait?” diyorlar, “Benim!” diyorum, beni bir şey zannediyorlar. ınanılmaz mutlu oluyorum o dalış teknelerinde. Kendi teknemizde bile o kadar mutlu değilim. Rajampat’tan sonra Bali’ye gittim, yetmedi, Sulawesi’ye gittik. Volkanik bir ada. ışte orada çektiğim fotoğraflar, sergide kullandıklarım. 22 dalış yaptım, 2 bin kare çektim.
*  Hiç korkmuyor musunuz suyun altında?
- Hayır. Üstelik gece de dalış yapıyorum. Artık köpekbalıklarından da korkmuyorum. Gerçi durumu biraz abartıyorum, vatosların iyice dibine kadar giriyorum. Tek sorun, artık balık yiyemiyorum. ılla yiyeceksem de kafalarını görmek istemiyorum. Çünkü suyun altında onlarla göz göze geliyorum. Onların bana bakışını çekiyorum. Bir keresinde bir yengece âşık oldum. Öyle güzel baktı ki bana, eminim erkekti ama aksi gibi o anda kamera çalışmadı. Sanki, “Bir daha gel buraya, beni bul” dedi. şimdi artık yengeçlerin her türünü çekiyorum. Böyle duygusal şeyler hissederken de, gidip yengeç yiyemiyorum.

Haberin Devamı

KUTLUĞ ATAMAN BANA SEN ANARŞİSTSİN DEDİ

*  Sergi, Tophane-i Amire’de...
- Evet, bundan da gurur duyuyorum. Çünkü Mimar Sinan Üniversitesi’nin dekanının onayı gerekiyor. Beğendikleri için orada yapabiliyorum. Her fotoğraf, 4 bin liraya satılacak. Elde edilecek gelir de, ‘Sualtı Araştırma Derneği’ne gidecek, onlar da, Ege’deki dul balıkçı kadınlara destek verecek. Gökova’ya sırf o kadınları bulmak için gittim, hikâyelerini dinledim. Bir kısmının eşi hayatta, bir kısmının ölmüş. Geçimlerini, denizden sağlıyorlar ama çoğu yüzme bilmiyor. Beş buçuk-altı metrelik teknede fırtınaya yakalanıyorlar ya da üşümemek için soba kuruyorlar. “Peki çocukları n’apıyorsunuz?” diye sordum, bırakacakları yer yok, yanlarına alıyorlar. Ya emziriyorlar ya midyeyle besliyorlar. Sandala atlarken, beline bağladığı bebeğini, denize düşürmüş kadınlar var. Yine de nefret etmiyorlar denizden.
*  Bu proje kaç kadını kapsıyor?
- 70. Biraz olsun hayatları kolaylaşırsa ne mutlu bana. Godiva’yla birlikte ‘Derin Tutku’ diye çikolata da yaptık, o da satılmaya başlandı, oradan elde edilen gelir de onlara gidecek.
*  120 bin lirayı pekâlâ şak diye çıkarıp o balıkçı kadınlara verebilirdiniz...
- Evet ama bu yaptığım çok daha anlamlı değil mi? şu halimi görmüyor musunuz, heyecandan ölen küçük kızlar gibiyim. Hayat doluyum, hayatı seviyorum, kendimi işe yarıyormuş gibi hissediyorum. Ankara, Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır’dan öğrenciler gelip sergimi gezecek, nasıl büyük bir mutluluk bu benim için anlatamam. Bu arada video çalışmalarım da var, Kutluğ Ataman gördü ve “Sen bir anarşistsin!” dedi. ıçimde bunları saklayıp çok geç ortaya çıkardığım için anarşist diyor bana. Ama hiç çıkarmamaktan iyi değil mi?
*  Keşke demem dediniz ama “Keşke 25’imde yapsaydım bunları” diyor musunuz?
- Hayır, demiyorum, “Ya hiçbir zaman yapmasaydım!” diyorum.

Yazarın Tüm Yazıları