2012 için uyarılar artmaya başladı

SON açıklanan büyüme verisine sevinemediğimizi, bu kadar yüksek büyümenin, başka bir deyişle büyümenin frenlenememesinin ileride başımıza iş açacağını defalarca yazdım. Yüksek büyümeyi övenlerin bile, son dönemde bu rakamdan ürktüklerine şahit oluyoruz. Artık bu kadar yüksek büyümenin 2012’de eksi büyümeleri getireceğini herkes konuşmaya başladı.

Artık ekonominin inişe geçeceği açık; yeni tartışma konusu ise; inişin ne kadar sert olacağı... Sadece yurt içinden değil, yurt dışından ciddi uyarılar gelmeye, daha doğrusu gelen uyarılar artmaya, uyarı dozları yükselmeye başladı. Son olarak Financial Times gazetesinde bu kadar yüksek büyümeye karşılık Türkiye ekonomisindeki inişin sert olabileceği yorumu yapıldı.

Ekonomi gerileme başladığında, bununla birlikte uyarılar daha sert gelecek. O zaman da bazı yorumcuların “Bakın bize komplo kuruldu, yabancılar bizim büyümemizi sindiremedi şimdi bizi mahvetmeye çalışıyorlar” diyeceklerini, şimdiden görebiliyorum. Bu kadar dışa bağımlı bir ekonomide, hata yaptığı için yöneticilerimiz suçlu olmaz da, yanlış kararlara dışarıdan tepki gelince, onlar suçlu ilan edilir. Hep böyle olmuştu; şimdi bu eğilim daha da güçlü…
Onun için diyorum ki; siz dışa açık bir ekonomide, bu kadar cari açık verirken; yani yabancı kararlarına bağlı iken bu kadar hata yaparsanız sert iniş, istikrarın kaybolması kaçınılmaz olur. O nedenle gereken kararları zamanında almayanlardır, asıl suçlu olan, unutmayalım...

Bir Bakan “Bu yıl Türkiye’nin ihracatının tarihin en yüksek noktasına ulaşacağını” söylemiş. Doğru da... İyi de ihracat tarihin en yüksek noktasına ulaşırken, ithalatın da tarihin en yüksek noktasına ulaştığını niye söylemiyoruz? Cari açık rakamının yani döviz dengesinin tarihin en yüksek açığını verdiğini niye söylemiyoruz? Çünkü bunları eklemeyince, sanki bu ülke ihracatını iç üretimle yapmış, büyümesini sanki içeriden sağlamış gibi gözüküyor. Halbuki ihracat artınca, ithalat misliyle katlanarak artıyor. Yani ihracattaki yerli katma değer oranı düşük. İç talebi de kısmayınca yüksek büyüme rakamlarına ulaşıyorsunuz ama cari açığınız artıyor: yani sürekli sıkak paraya dayalı bir büyüme politikası güdüyorsunuz. Dışarıdan giriş yeni finansman azaldığında bu kadar büyümeye ulaşamayacağımız sanki bilinmiyor. İşte bu nedenle şimdi 2012’de inişin ne kadar sert olacağını konuşmaya başladık.

Kısacası; sert iniş yaşanırsa sorumlusu yabancılar değil, bizim yöneticilerimiz olacak...

BDDK İŞ BANKASI OLAYINDA SESSİZ...

Türkiye’nin bu kadar yüksek büyümesinde, cari açığa rağmen bu işin rayından çıkmamasında en önemli unsurlardan biri de, 2001’de yaratılan yeni bankacılık sisteminin sağlıklı yapısı.

Son günlerde, sanki küresel ekonomideki sıkıntılar, gelen kaçınılmaz inişler yokmuş gibi, ekonominin dayandığı sağlam temel olan bankacılık sektörü de yıpratılmaya başlandı. Hem de iktidar partisi tarafından. Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin demeçlerine bakın, yeter.
İş Bankası’na karşı, CHP hisseleri bahane edilerek, bir kampanya başlatıldı. Genel Müdür Adnan Bali dayanamadı, “Banka bu ülkenin malı herkes gözü gibi bakmalı” açıklaması yaptı.

Siyasi olaylar yanında ekonomiye ilişkin bu tür operasyonlar yaparsanız, hele hele bankalara dönük yaptığınızda, moda deyimle “iktidar kendi sandalyesine tekme atmış” olmuyor mu?

İşte bu tür, belki nemaya dayalı siyasi kılıflı operasyonları önlemek için, bankalara karşı yayın ve demeçlere ağır yasal sınırlamalar getirildi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) bankalara karşı isimle, demeç ve yayınları önlemek için ciddi yetkiler tanındı...

Biz yıllardır, bazen gerektiği halde, bankacılık yazarken isim vermekten özellikle kaçınırız, BDDK tepkisinden korkarız. Ancak İş Bankası aleyhine verilen demeçler için BDDK’nın bir şey yaptığını görmedik. Niye acaba? Siyasi yakınlığı kesin olmayan bir gazetede aynı yazılar çıksaydı, muhalefet bu tür demeçler verseydi, acaba BDDK bu kadar sessiz kalır mıydı?

Bankacılık sektörü için olumlu kararlara imza atan bir yönetici, hele ki 3 ay sonra yeniden seçilmeyeceği belli iken, aynen son banka izninde, Rekabet Kurumu’nun bankalara haksız yüklenmesinde olduğu gibi, bu tür yayınlara ses çıkarmamakla acaba neyi amaçlıyor olabilir?

En büyük sermayenin, siyasi yandaşlık değil “dürüst, ilkeli  bir isim” olduğunu görmüyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları