Herkese sarılıp öpesim var

Başta Sağlık Bakanı’na...

Sayın Recep Akdağ’a huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.

Yok teşekkür kesmedi beni, şükranlarımı sunuyorum.

Tamam, ben de yazdım çizdim diye oldu. Ama bir sürü şey yazıyorum.

Esamisi okunmuyor, yaprak bile kıpırdamıyor.

Bu sefer işe yaradı.

Sayın Bakan, onca işinin arasında seferber oldu, beni de aradı, “Halledeceğiz merak etmeyin” dedi ve halletti.

Alaattin Arslan, geçtiğimiz cuma günü beraat etti.

*

Lösemili Mehmet Ali’nin babası...

Hani oğlu tedavi görebilsin diye, yeğeninin yeşil kartını kullanmıştı.

Sonra da vicdan azabı duyup, kendini ihbar etmişti.

Hakkında dava açıldı, 19 bin küsur liralık borç çıkarıldı.

Şişli Etfal’deki tedavinin bedeli.

Alaattin Arslan’ın değil ödeyebilecek durumu, işi bile yoktu. Davası devam ediyor, ne halt edeceğini kara kara düşünüyordu.

Bütün bunları ben nereden biliyorum? Avukat’ı Asuman Çilak’tan.

*

Alaattin Arslan, benim için 22. Yarım Kalan Hayatlar’dı.

Zor durumdaki çocuğu için, her anne babanın yapacağını yapan adamdı.

Bilfen’den gelen 20 bin lira ona gitti. O parayla borcu kapatır diye düşündük. Sizler de adım adım, her şeyden haberdar oldunuz. Onun banka hesap numarasını istediniz.

Elinizden geldiği kadar ona yardım ettiniz.

Ve sıkı durun...

Alaattin Arslan’ın avukatı Asuman Çilak’tan bir mail geldi.

Sizinle paylaşıyorum:

*

Ayşe Hanım, bugün çok güzel bir şey oldu. Dava müthiş bir kararla olumlu sonuçlandı. Şişli Etfal Hastanesi’nden dosyaya bilgi yazısı geldi. Alaattin Arslan’ın oğlu Mehmet Ali’nin SGK kapsamında tedavi edilme hakkı olduğu tespit edildi. Zarar, kurumlar arası faturalanacak. Bu yazıyla, yargılamanın seyri değişti. Geçen celsede, iddia makamı, cezalandırılması yönünde mütalaa vermişti. Bu celse mütalaa değişti, suçun unsurlarının oluşmaması sebebiyle Alaattin Arslan’ın beraatına karar verildi.

Mahkeme Başkanı, Şişli Etfal’den bu kadar hızlı bir bilgi yazısı gelince bana, ‘Elden mi takip ettiniz?’ diye sordu. Ben de olayın basına yansıdığını, bu sebeple sürecin hızlandığını ifade ettim.

Beraatı duyduğumuz anda, Alaattin Arslan da, ben de çok duygulandık. Alaattin Arslan’ın ne kadar mutlu olduğunu ve gözlerinin nasıl dolduğunu görmenizi isterdim. Sizin desteğiniz olmasaydı bu celsede cezaya çarptırılacaktı! İlginiz sayesinde yargılama sonucu tamamen değişti!

Ayrıca, Alaattin Arslan’ın hesabında bugün itibarıyla 26.121 TL bulunduğunu bildirmek isterim. Çok sayıda vatandaşın aradığını ve destek olduğunu da belirtti. Kendi adıma ve Alaattin Arslan adına tekrar çok teşekkür ediyorum, size iyi çalışmalar diliyorum. Sevgiler (Av. Asuman ÇİLAK.)

HAMİŞ
Sizleri de öpüyorum bu satırları okuyanlar, Alaattin Arslan için seferber olanlar. Tek tek teşekkür ediyorum. Demek ki elbirliğiyle, istenince, neler yapılıyor...


Balkan Naci İslimyeli:
Öğrencilerime DİRENMEYİ ve FARKLI OLMAYI öğretiyorum


Işık Üniversitesi’nde, “Moda Günleri” vardı. Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ilk mezunları Balkan Naci İslimyeli Hoca’nın önderliğinde bir defile yaptılar. Gerçekten etkileyiciydi. Moda ve tasarım geleceğin önemli dalları. Artık tasarımın kullanılmadığı hiçbir alan yok. Işık Üniversitesi de geleceği şekillendirecek gençler yetiştirmeyi hedefliyor. Sohbet ettiğim bütün öğrenciler, özgür düşünceli ve özgüvenliydiler. Balkan Naci İslimyeli gibi bir hocaları olduğu için de çok şanslılar. 23. Yarım Kalan Hayatlar Işık Üniversitesi’nden geliyor, önümüzdeki günlerde o 20 bin liranın da kime gideceğini öğreneceksiniz. Sizi Balkan Hoca’yla baş başa bırakıyorum...

Siz, gençlik hareketleri sırasında bir de tutuklandınız, cezaevinde yattınız. Ne öğrendiniz orada?
- Hayatı! Maltepe Askeri Cezaevi’nde iki koğuş vardı. Biri siyasiler yani bizler, diğeri de adi suçlular için... Ortada da bir avlu. Ben entelektüelleri çok sıkıcı bulduğum için, hep adi suçluların koğuşuna giderdim. Onların hikayeleri bambaşkaydı. Ve dramatize ederken, işledikleri cinayetleri, roller dağıtarak anlatırlardı. Müthiş bir deneyim oldu cezaevi benim için. Ve tabii orada, ölüme karşı resim yaptım. Yediğim dayaklar yetmezmiş gibi, içerde çizdiklerimle çıkışta sergi açtım.

Nasıl bir hocasınız? Öğrencilerinizle ilişkileriniz...
- “Yeni ve taze”yi severim ben. Onlar da öyle. Onlar, toplumun ‘suç ortakları’ değiller. Hiçbir kire bulaşmamışlar. Gücümü onlardan aldım ve ekonomik olarak, pes etmemenin yolunu güvenli kurumlarda hocalık yapmakta buldum. Bu, beni korudu.

Sizi en çok besleyen şey ne? Bakmak, görmek, gezmek, okumak, sokak, toplum, müzik, insanlar, gençler, başka kültürler...
- Hepsi birden. Ben tam bir kitap kurduyum. Çok güzel bir kütüphanem ve iyi bir müzik arşivim var. Ama sokak sokak da, İstanbul’u dolaşırım. İstanbul’u olağanüstü ilham verici buluyorum. Bütün hayatlar, bütün ihtiraslar bu topraklarda çarpışmış. Bir Batı başkentinde yerleşik bir burjuva kültürü dekorunda yaşarsınız ama burada hayatın bütün renkleri birbiriyle çarpışıyor. İstanbul bir merkez olacak ben buna inanıyorum, dünyanın kalbi olacak.

Bir sürü yetenekli insan var. Neden onlar parlayamadan kaybolup gidiyor. Mücadele edemedikleri için mi? Bedel ödemek istemedikler için mi?
- Hem bu hem de bu işi kuşatan çerçeveyi, kendi çıkarları açısından olumsuz gördükleri ve korktukları için. Asıl önemli sorun, eğitimin doğru olmaması. Ama eğitim derken, büyük bir şeyi kastediyorum; ailedeki eğitim, okullardaki eğitim, üniversitedeki eğitim... Yasaklarla büyütüldüğümüz için, kendimizi ifade edemiyoruz. E böyle bir toplumdan sanatçı yetişmez.

Siz öğrencilerinize en çok neyi öğretmekle övünüyorsunuz?
- Direnmek ve farklı olmak. Her hayat, dünyada bir şeyi değiştirmeli. Sanatçı olun olmayın. Her yaşam, bir taşı, yerinden oynatmalı.

Karınız sizin için ne ifade ediyor?
- Önce aşkımdı, sonra savaş arkadaşım oldu. Şimdi hepsi. Aşkın, dostluğun, dayanışmanın ve hatıraların ağır bastığı bir toplam. O, benim en değerli hazinelerimden biri.

Çocuk?
- Yapmadık. Eşim de profesördü, tezler, yurtdışında yaşamalar, gitmeler, gelmeler...

KORKUNÇ BİR KIYIM

İtalya ve Amerika’da yaşadınız. Size yurtdışında yaşamak ne kattı?
- Yurtdışı, bir kendine güven eğitimi aslında. Özgüven sağlıyor.

Bu ülkede heykellerin yıkılmasına ne diyorsunuz?
- Korkunç bir kıyım. Yaşanmaması gereken ve unutulmayacak bir kıyım. Bizim sanat tarihimiz için kara bir leke.

O heykeli yapan siz olsaydınız ve geniş kitleler tarafından yıkılmak istenseydi, ne hissederdiniz? “Geniş kitleler beni anlamıyor” diye çıkabiliyor mu insan işin içinden?
- Bir sanat eseri, tartışılsın diye konur toplumun önüne. Olumsuz düşünceleriniz varsa söylersiniz ama kimse onu imha etmeyi düşünmez. Sadece fikrinizi söylersiniz. Demokrasi budur.

Bedri Baykam’ın bıçaklanması için ne diyorsunuz...
- Aynı şeyler. Korkunç. Çok üzücü.

Türkiye’de şöyle bir yargı oluşmaya başladı: “Bu hükümet sanata düşman.” Katılıyor musunuz?
- Anladıkları sanatın, çok tutucu bir çerçeve içinde döndüğünü düşünüyorum. Geleneksel çizgileri, bir zanaat kültürünü sanat zannettiklerini düşünüyorum. Gerçekten sanatı seviyorlarsa, onun özgürleşmesine açık olmaları lazım. Sanat, toplumun vizyonunu açan bir eleştiri kültürü, açık olmak gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları