Seninki kaç santim?

‘SİYASET’ derken anladığımız şey makro konular, ama mikro konular bana göre siyasette daha belirleyici, daha fark yaratıcı. O yüzden bugün bir ‘mikro siyaset’ konusunda yazacağım, lüfer balığı konusunda.

Haberin Devamı

Lüfer, neredeyse doğal olarak bütün İstanbullular gibi benim de favori balığım. Ama sanırım 46 yıllık hayatımda ilk kez mevsimi geldiği halde bu yıl lüfer yiyemiyorum.

İki sebeple yiyemiyorum: 1. Lüfer yok; 2. Arada bir lüferi tezgahta görsem bile fiyatı çok yüksek.

Evet, geçen gün bir balıkçı tezgahında lüfer gördüm, benim gençliğimin lüferi iriliğinde olanları 55 liraydı.

Tanesi 55 lira.

Ondan bir küçüğü 45, eskiden sarıkanat dediğimiz irilikte olanı ise 35 liraydı.

Yuh dedim.

Bu fiyatları görünce kafaya taktım, başka semtlerde başka tezgahlara da baktım, lüks marketlere de? Üç aşağı beş yukarı fiyatlar buydu.

* * *

Ünlü çevreci örgüt Greenpeace’in bir süredir devam eden bir kampanyası var: Sizinki kaç santim?

Yani yemek istediğiniz balık kaç santim. Örgütün amacı, söylenen büyüklüklerin altındaki balıkların tüketilmemesini, böylece balıkçılık endüstrisine bir mesaj verilmesini sağlamak.

Ama bir amaç daha var: Tarım Bakanlığı’nın söylenen balıkların avlanma büyüklüklerini burada verilen ölçülere uygun belirlemesini sağlamak.

Ölçüler şöyle: Hamsi 9 santim, tekir 11, istavrit ve barbunya 13, mezgit 14.5, levrek 18, lüfer 25, palamut 35 ve kalkan 45 santim.

Bunlar minimum ölçüler. Bu ölçülerin böyle belirlenmesinin sebebi, balıkların yumurtlama büyüklüklerini aşmasını, yani yumurta bırakıp türlerinin devamını sağlamasını beklemek.

Bakın bu yıl lüfer yok, çünkü geride kalan yıllarda onları minicik yavruyken, sarıkanat ve çinekop adı altında yakalayıp yedik, onlar büyüyüp yumurtlayamadı, doğal olarak lüfer sayısı (ve bu arada sarıkanat ile çinekop da) azaldı.

Bana göre lüfer için en az iki yıllık bir avlanma yasağı uygulanmalı, bu balığın yeniden sularımıza dönmesi sağlanmalı.

Geçmişte bunu hamsi için yaptı Türkiye, önce avlanma yasağı koydu, ardından da hamsi için minimum avlanma büyüklüğünü yükseltti.

Bu sayede hamsi yeniden bollaştı ama şimdi yine minimum avlanma boyu düşmüş durumda, hamsi nesli de bir kez daha tehlikede.

Balık, hele hele lüfer ve palamut gibi bir zamanlar bol bulunan balıklar dar ve orta gelirlilerin başlıca protein kaynağıydı. Korkarım bu gidişle çiflik balığından başka bir şey yiyemez hale geleceğiz, balık sadece çok zengin sofralarda zaman zaman boy gösterebilecek.

Tüketici olarak bize düşen iki görev var: 1. Küçük balıkları tüketmemek, tüketilmesine karşı çıkmak; 2. Tarım Bakanlığı üzerinde baskı kurmak ve avlanma boylarının bilimsel sınırlara gelip balık türlerinin devamının garantiye alınmasını sağlamak.

Dehşete düşüren bir haber/images/100/0x0/55eb03c2f018fbb8f8a56b7d

Habervesaire.com adlı internet sitesinde Barış Uygur imzalı bir haber (http://www.habervesaire.com/haber/1976/) okudum, kanım dondu resmen.

Barış Uygur tamamen ayrı bir sebeple Milliyet gazetesinin arşivinde bir şey ararken, 21 Eylül 1991 tarihli Milliyet’in birinci sayfasında yaklaşan seçimlerle ilgili görüş beyan eden dört üniversite öğrencisinin bugün ne yaptığını merak ediyor.

Google’dan bu isimleri aradığında da dehşete kapılıyor. Çünkü o gün gazetenin birinci sayfasında resmi çıkan dört üniversite öğrencisinden ikisi gözaltına alınmış ve sonra da onlardan haber alınamamış. Hala yaşayıp yaşamadıkları meçhul. Bir tanesi ise 2000 yılında yapılan Hayata Dönüş operasyonlarını protesto amacıyla kendini yakmış. O dört kişiden sadece biri hayatta bugün, bir şirkette çalışıyor.

Bence web linkini verdiğim haberi siz de okuyun, sizin de kanınız donacak.

Türkiye’de genç yaşta bir şeylere ses çıkarmanın ağır bedelini göreceksiniz.

Adalet Bakanlığı’ndan açıklama var

GEÇEN hafta bu köşede biri Balyoz’a, diğeri Hrant Dink davasına bakan iki özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanının görev yerinin değiştirilmesini eleştirdim, bu durumun doğal hakim ve hakim teminatı ilkeleriyle çeliştiğini öne sürdüm.

Adalet Bakanlığı bu yazıma bir açıklama gönderdi. Hakimlerin görevden alınmasının yasalar çerçevesinde yapıldığı söyleniyor açıklamada, ben bunun tersini iddia etmemiştim zaten, bir de yapılanın hakim teminatı ve doğal hakim ilkeleriyle çelişmediği. Burada maalesef bakanlıkla aynı fikirde değilim.

O yazıda yazdığımı tekrar edeceğim: Hakimlerle (ve savcılarla) ilgili soruşturmalar her durumda ivedilikle yapılıp sonuçlandırılmalı. Soruşturmanın yavaşlığı, uzun zamana yayılması yargı üzerine gölge düşürür.

Yazarın Tüm Yazıları