Türkiye'nin, Patrikhane yaklaşımı bir devrimdir…

Birkaç haftadır yazmak istiyordum, ancak araya öylesine olaylar girdi ki, bugüne kadar fırsat olmadı. Görmezden gelinemeyecek önemde gelişmeler yaşamaktayız. Türkiye yaklaşımını değiştiriyor.

Haberin Devamı

Türkiye, sessiz sedasız devrim niteliğinde bazı adımlar atıyor.

Türkiye’nin Patrikhane’ye  yaklaşımı her geçen gün değişiyor. Başka olaylar araya girdiği için bugüne bıraktım, ancak dikkat çekmeden edemeyeceğim. Zira son derece önemli adımlar bunlar.  Bundan önceki iktidarların uyguladıkları politika ise çok farklıydı.

Patrikhane, bir kötülükler imparatorluğu olarak adlandırılırdı. Amacı, Türkiye’yi yıkmak olan, Yunanistan'ın Anadoluyu ele geçirebilmesi için sinsi planlar yapan bir çıban başıydı. Mutlaka ezmek, yerinden kıpırdatılmaması için çaba harcanması gereken bir kurum olarak nitelenirdi. Yabancı emperyalist güçlerin Lozan‘da başımıza sardıkları ve bundan dolayı kerhen taşımamız gereken bir düşman gibi görülürdü.

Bu ruh haletiyle, Patrikhane konusu askerlere ihale edildi. Atılacak her adım için, TSK’ nın onayı gerekirdi. Asker de, en basit bir hakkın verilmesini, ünlü karşılıklılık ilkesine bağlar, “Onlar da Batı Trakya da adım atsınlar” derdi.

Haberin Devamı

İşte bu politika yüzünden, 1950’lerden itibaren, her fırsatta Patrikhane’nin elindeki bir çok taşınmaza, kılıfına uydurulup, hukuk cinayetleri işlenerek el kondu. Faaliyetlerine kısıtlama getirildi. Rum azınlığa yapılan eziyetin eşi, bu din kurumuna karşı da geliştirildi. İş sonunda, ruhban okulunun kapanmasına kadar götürüldü. Ruhban okulunun kapanması, Patrikhane'nin ana damarını kesmek, kan akışını durdurmakla eş değerdeydi.

Daha çok yakın bir zamana kadar, devlet kanalı başta olmak üzere, TV’lerde Patrikhane için yapılan programlarda söz alıp, ağzı köpürerek bu ihanet ininden söz eden ünlülerimizi, köşe yazıları, kitapları ve söyleşileriyle çığlıklar atan nice bürokrat, siyasetçi ve akademisyen izlemedik mi?

Milyonlarca kişinin saygı duyduğu, üstüne toz kondurmadığı Ortodoks Kilisesi'nin başındaki kişi , T.C. Devleti'nin resmi dilindeki adı  “Fener Patriği” idi. Patriğin muhatabı da, Fener Kaymakamı idi.
                                        

DÜĞÜMÜ ERDOĞAN ÇÖZDÜ...

Bu anormal durum, 1990'lardan itibaren yavaş yavaş değişmeye başladı.
 
Uluslararası koşulların değişmesi, Yunanistanın AB’de tam üye olması, Türkiye’nin de AB üyeliği adaylığına asılması, bu süreci hızlandırdı.

Haberin Devamı

Düğümü ise, iki kişinin vizyonu ve büyük çabası çözdü.

Bunlardan biri Bartholomeos’un 1991 ’de Patrik seçilmesi ile başladı.

Bundan önceki Patriklere benzemedi .

Türk Devleti'ni eleştirmek yerine, hakkını arayan, ancak Türkiye’yi özellikle uluslararası camiada yücelten, AB adaylığına inanılmaz destek veren bir yaklaşımla ortaya çıktı. Patrikhane’nin Türk kamuoyundaki imajını değiştirdi.
 
Düğümü çözen kişi ise, Başbakan Erdoğan oldu.
 
İktidara gelişinden itibaren, Patrik’i Fener Kaymakamlığı'ndan kurtardı, kendine muhatap etti. Sık sık görüştü. Bartholomeos ile kurduğu kişisel ilişkinin dışında, ideolojik olarak Patrikhane'yi şeytan cumhuriyeti gibi görmek yerine, tam aksine anlayışla yaklaştı. Dindarlığını, Patrikhane üzerinden ispatlamaya kalkışmadı, o tuzağa kendini ve partisini düşürmedi. Aksine, kendine güveni gösterdi ve Patriğin önünü açtı.

Haberin Devamı

SEN SİNOD İLE YETİMHANE KARARLARI ÇOK ÖNEMLİDİR

Ak Parti iktidarı, neden olduğunu tam anlayamadım, ancak sözler verilmesine rağmen, Ruhban Okulu'nu bir türlü açamadı. Buna karşılık, hayati derecede önemli olan Sen Sinod Meclisi'ne can veren bir adım atıldı.

Başbakan, Patrikhaneyi besleyen ana damara kan veren Ruhban Okulu'nu açamayınca, Meclis’te görev alacak olanlara Türk vatandaşlığı vererek, resmen Ortodoks Kilisesi'nin kalbine giden damarlara by-pass yaptı.

Bu adım, hayati önemdeydi.

Ardından, Atina'ya yaptığı ziyarete Patriği de, Diyanet İşleri Başkanı ile birlikte  götürmeyi planladı ve ilk defa “Ekümenik sıfatı, ecdatlarımızı rahatsız etmemiş ki, bizi neden etsin” diyerek, bu tartışmayı da durdurdu.

Haberin Devamı

En sonuncu adım, Patrikhane’nin uzun yıllardır geri almaya çalıştığı, Büyükada’daki Rum Erkek Yetimhanesi'nin geri verilmesi oldu.

Başbakan istemese , AİHM’ e rağmen, Türk yargı sistemi Yetimhane davasını öylesine süründürür, öylesine uzatırdı ki, insanları pes ettirmeye kadar götürebilirlerdi. Burada, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nü de tebrik etmek gerekir. Vakıflar da ayak sürümedi ve işi kolaylaştırdı.

Türkiye’nin önünü açan bu adımlar, neresinden bakılırsa bakılsın son derece önemlidir.

Yazarın Tüm Yazıları