Yazıyorum

İNSANOĞLU daima benimsediği şeyleri değil, bazen eleştirdiği şeyleri de yapıyor.

Okurlarım tatili sevmediğimi bilirler. Ama, “Yazarımız izninin bir bölümünü kullanacak” gibi yazıları gördükçe, ben de bir gün köşeme böyle bir yazı koyayım, dedim.
Topu topu dört günlük iznimi gene gazetedeki odamda geçirdim, izin sözünü hak edeyim diye de iki gün geç gelip erken çıktım.
Sayfa editörü arkadaşıma yazacağımı haber verdiğimde ne dese beğenirsiniz?
Keşke çıkmasaydınız. Değdi mi? Dört gün yüzünden sizin de adınız izin yapan yazarlar arasında sayılacak artık.
Evet, doğrusu izne çıkmaz unvanını benden alırlarsa çok üzülürüm. Vatmanlar da işlerini bırakamazlarmış.
Postacı fıkrası çok hoşuma gider. İzin gününde postacıyı sivil kıyafetle ama kendi mıntıkasında görmüşler, şöyle bir mahalleyi dolaşacağım, demiş. Benimki de aynı şeye denk geldi aslında.
Tatilden dönenlerin ilk yazıları şöyle başlar genellikle.
İzinde olduğum sürede şunlar olmuş. Ben böyle bir girizgâha gerek duymuyorum. Hayat devam ediyor diyeceğim alçakgönüllülükle.
İlle de yaşadığınızı, okuduğunuzu yazıya dökme eylemine mesleki deformasyon diyenler var.
Bilmem bu tavrım bu teşhise uyuyor mu?
* * *
BÜYÜK usta Çehov’un genç yazarlara bir öğüdünü anımsadım:
Yazın, her gün yazın, yazacak bir şeyiniz yoksa, olmadığını yazın.
Üstelik bir gazete yazarıysanız, yazacak çok şeyiniz vardır.
Yazma alışkanlığı kazanınca, ne görseniz, ne dinleseniz, ne okusanız, ne seyretseniz onu yazmak, okurlarla düşüncenizi bölüşmek tutkusundan uzak duramıyorsunuz.
Mehmet Seyda’nın o güzel öyküsünün adını nasıl unuturum? Dur ben bunu yazayım da...
Ben de bunu yazmalıydım, diyorum.
Alberto Manguel’in arkadaşının ona söylediğini de çok severim, gerçek bir saptama olduğundan.
Arkadaşı Manguel’e sık sık uğrarmış, her seferinde de aynı tablo ile karşılaşırmış.
Masasının başında oturup yazı yazan bir adam, bir gün sabrı taşmış. Kapıyı açmış ve dayanamayıp bağırmış. “Yaz Allah’ın cezası, yaz!”
Sadece yazmak değil, okur tepkileri de insana alışkanlık kazandırıyor. Övenler de yerenler de size güç veriyor.
Yazımı bir başka ustanın Sait Faik Abasıyanık’ın Haritada Bir Nokta öyküsünün son paragrafı ile noktalayacağım:
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekli? Yapamadım koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Yazarın Tüm Yazıları