Balyoz: 16 - Kara Kuvvetleri’ndeki kayıp evrakın sırrı

BALYOZ iddianamesinin içinde gezinirken karşıma bir muamma çıktı. Muamma, bir raporun akıbetiyle ilgili.

Haberin Devamı

BALYOZ İDDİANAMESİ (16)

Savcıların “darbe provası” olduğunu iddia ettikleri, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde Birinci Ordu Karargâhı’nda yapılan plan seminerine Ankara’daki Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’ndan gelen tam 7 kişilik bir gözlemci heyeti de katılmıştı.

Dönemin Kara Kuvvetleri Eğitim ve Okullar Dairesi Başkanı Tuğgeneral Tevfik Özkılıç’ın başkanlık ettiği bu heyet, seminere ilişkin saptamalarını bir raporla üst makamlara sunmuştu.

Raporun, bürokratik akış içinde, karargâhta en yukarıdaki iki makam olarak dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve onun bir üstü Kuvvet Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın önüne kadar çıkmış olması gerekiyor.

İşte bu rapor ortada yok.

GENELKURMAY: KAYITLARDA RASTLANAMADI

Eğer birinci askeri bilirkişi raporunun belirttiği doğrultuda söz konusu seminerde Kara Kuvvetleri’nin emrine aykırı bir uygulama ve ayrıca yetki aşımına giren durumlar söz konusu olduysa, Kara Kuvvetleri gözlemcilerinin raporda ne gibi saptamalar yaptıkları sorusu büyük önem kazanıyor.

Üç gün süren seminere Genelkurmay’dan 5, Kara Kuvvetleri’nden 7 ve Hava Kuvvetleri’nden 1 gözlemci katılmıştı.

İlginçtir ki, gerek savcıların yürüttükleri soruşturma gerek askeri bilirkişilerin çalışmaları sırasında bu seminere ilişkin binlerce sayfa belge gün ışığına çıktı, ancak iki kritik belge bu durumun istisnasını oluşturdu. Bunlar, seminere Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri’nden gelen gözlemci heyetlerinin kaleme aldıkları raporlardı.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından 14 Nisan 2010 tarihinde İstanbul Başsavcılığı’na gönderilen gizli kayıtlı resmi yazıda, “Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı temsilcileri tarafından düzenlenen herhangi bir rapora kayıtlarda rastlanmadığı tespit edilmiştir” deniliyor.

Bir sonraki cümlede “Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlandığı tespit edilen bir adet gözlemci raporu ise EK’te gönderilmiştir” deniliyor.

Böylelikle, seminer hakkında ana hatlarıyla olumlu bir değerlendirme sunan 4 sayfalık Genelkurmay gözlemci raporu iddianamenin ekleri arasına girmiş bulunuyor.

KAYIP RAPOR ÇANKAYA’DA GÜNDEME GELDİ Mİ?

Şimdi projektörlerimizi Balyoz çerçevesinde 22 Şubat’ta başlayan ilk gözaltı dalgasından hemen sonra 25 Şubat 2003 tarihinde Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında yapılan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da katıldığı üçlü toplantıya çevirelim.

Bu toplantıyla ilgili çıkan 8 Nisan tarihli önemli bir haber, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Metehan Demir’in imzasını taşıyor. Bu habere göre, 25 Şubat tarihli Çankaya zirvesinde Orgeneral Başbuğ, Gül ve Erdoğan’a, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Doğan’ın komuta ettiği plan seminerinde “gerçek isimler kullanmasının hatalı olduğu, yetki aşımına girildiği” gibi noktalarda eleştiri yönelten bir inceleme raporundan söz etmiş. Haber, belgenin Başbuğ’un imzasını taşıdığını belirtiyor.

Genelkurmay Başkanlığı, haberin çıktığı 8 Nisan günü tek cümlelik şu açıklamayı yaptı: “Bir gazetede 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen 1’inci Ordu Plan Seminerinin icrasını müteakip hazırlandığı iddia edilen bir belgeye (incelemeye) ilişkin haber yer almıştır. Söz konusu haber gerçeği yansıtmamaktadır.”
Hürriyet ise ertesi günü (9 Nisan) haberinin arkasında durdu, ancak bu kez belgeye atıf yapmadan, Orgeneral Başbuğ’un Çankaya Köşkü’nde “seminerin gerçek isim ve durumları kapsayacak şekilde icrasının hatalı olduğu görüşünü dile getirdiği” bilgisini tekrarladı.

Bu habere hiçbir taraftan itiraz gelmedi.

ÇANKAYA KÖŞKÜ YALANLAMIYOR

Daha ilginç olan, TSK’nın duyurusuyla aynı günde (8 Nisan) Çankaya Köşkü’nün bu konuda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmet Sever aracılığıyla basına “Devletin gizli konuları hakkında herhangi bir yorumda bulunmak istemiyoruz” açıklamasını yapmasıydı.

Çankaya Köşkü, aslında, Başbuğ’un Gül’e yaptığı değerlendirmeyle ilgili haberin ana hatlarını yalanlamıyordu.

Gerçek, muhtemelen bu iki açıklamanın arasında bir yere sıkışmıştı.

Metehan Demir “inceleme raporu” yerine “gözlemci raporu” deseydi, TSK’dan aynı açıklama gelir miydi acaba? Kim bilir?

Her halükârda, bu konunun tam olarak aydınlık kazanabilmesi için Kara Kuvvetleri gözlemci raporunun bir şekilde gün ışığına çıkması gerekiyor.

Yarın bu konuyu biraz daha kazıyacağız...

* * *

Haberin Devamı

Önemli not: 14 Ağustos 2010 tarihli “Daktilograflar Darbeyi İtiraf Etti mi?” başlıklı yazımda konu ettiğim Birinci Ordu’da görevli daktilograf Sevilay Bulut’un Savcılık tarafından alınmış, birincisinden bazı farklılıklar gösteren ikinci bir ifadesinin daha olduğunu tespit ettim. Hafta içinde her iki ifadeyi birlikte ele alan yeni bir değerlendirme yazacağım.

Yazarın Tüm Yazıları