Hükümetin öğrenmesi gereken ‘Venedik Kriteri’!

ANAYASA’da bazı değişiklikler yapacak “paket” hükümet tarafından AB’ye girmenin “olmaz ise olmaz koşullarından biri” olarak sunuluyor.

Haberin Devamı

Bu tartışmada Venedik Komisyonu ve Venedik Kriterleri sözlerini sıkça duyuyoruz, duymaya da devam edeceğiz.

Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin “Anayasal konulardaki” danışma organı.

1990 yılında Berlin Duvarı’nın çöküşünün ardından Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin yeni Anayasa hazırlama sürecinde yardıma ihtiyaç duydukları bir dönemde kuruldu.

Komisyon, bu ülkelerin Avrupa standartlarında Anayasa yapmalarında öncü bir rol üstlendi.

Dolayısıyla hükümet haklı! AB üyesi olacak isek, Avrupa standartlarında bir Anayasamız olmalı ve Venedik Komisyonu kararları bu açıdan yol gösterici.
Yani hükümetten bu konuda bir “tutarlı davranış” beklememiz gerekiyor. O da referandum konusu ile ilgili.

Hükümet, Anayasa değişikliklerinin tümünün bir paket halinde referanduma sunulmasını istiyor, tasarı buna göre hazırlanmış.

CNN Türk’ten Ferhat Boratav, Venedik Komisyonu’nun 21 Aralık 2006 tarihli “Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu”nu inceledi. Bakın bu belgenin 30. maddesi ne diyor:

“İçerik Birliği, özgür oy iradesinin daha da önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında içkin bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır.”

Komisyon, Anayasa’nın “tümünün” değiştirilmesi durumunda bunu gerekli görmüyor.

Ancak bir anayasa değişikliğinin bir dizi bölüm içeren unsurlarının ayrı ayrı halkın oyuna sunulmasını öneriyor.

Yani hükümetin tüm paketi bir arada ve aynı anda referanduma sunması, Venedik Komisyonu kararlarına uymuyor!

AKP hükümetinden “tutarlı davranmasını” bekleyerek, çok hayalci bir insan mı oluyorum acaba?

Haberin Devamı

Yüksek yargıçlar ile Başbakan’ın sorunu ortak!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliği paketini eleştiren Yargıtay ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu başkanlarına çok sert bir yanıt verdi.
“Artık yürütme ve yasama yetkilerini ele geçirme çabalarından vazgeçsinler!”

İlginç bir tespit! Ben de aynı şeyi Başbakan için düşünüyordum.

Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olarak yürütme yetkisini elinde tutuyor. Partisinin bütün milletvekili adaylarını da bizzat saptadığı ve tek tek kendisi seçtiği için “yasama yetkisi” de elinde sayılır.

Çünkü AKP milletvekilleri Başbakan’ın bir işaretiyle parmak kaldıran, bir işaretiyle parmak indiren insanlar konumundalar. “Parti disiplini”, AKP içinde demokratik yollardan kurulan bir durum değil, tam tersine bir tek adam tahakkümü var.

Öteki partiler için de durumun farklı olmadığını biliyoruz.

Başbakan, şimdi bir elinde yasama ve yürütme yetkisini tutarken, öteki eliyle “yargı”yı da kontrol etmek istiyor.

Bugünkü tartışmanın kaynağı bu!

Başbakan, Anayasa’nın “güçler ayrılığı” ilkesine gerçekten bağlıysa, partileri genel başkanların çiftliği haline getiren Siyasi Partiler Kanunu da “demokratikleştirmeli”.

Haberin Devamı

Politikacı susmayı da bilmeli

MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, geçenlerde AKP İzmir İl Danışma Meclisi toplantısına katıldı ve ABD Temsilciler Meclisi Komisyonu’nda kabul edilen Ermeni soykırımı tasarısı ile ilgili bilgiler verdi.

Gönül’e göre tasarının bir oy farkla kabul edilmesi “iyiye işaret” imiş.

Bakın ne diyor: “Hem de bu sene, daha önceki seneler Türk lobisi olmaması nedeniyle ABD’de Yahudi lobisinden yardım alınıyordu. Bu sene böyle bir talebimiz de olmadı buna rağmen bir oy farkla çıkması belki de iyiye dönüşün ilk işareti olacaktır.”

Aklıma takıldı, yardım istenseydi de tasarı kabul edilmeseydi, daha iyi olmaz mıydı?

Bakan Gönül, sonra şöyle devam ediyor:

“Bakanlık olarak da biz şu şirketlere (silah ve uçak şirketleri) mektup yazdırdık. Bunlar ABD’li milletvekillerine ve liderlerine tek tek Türkiye’nin önemini belirten önemli mektupları yazdılar.”

İyi yapmışlar, tebrik ederim. Ama bu durum çıkıp yetkili ağızlardan biri tarafından itiraf edilince o mektubun değeri kalır mı?

Böyle söylerseniz, o mektupların bazı pazarlıklar sonucunda yazdırıldığı ortaya çıkmaz mı?

“Rica ile” mektup yazdırılanlar, gelecek sefer ihtiyaç duyulduğunda “durumum ortaya çıkar” korkusuyla hareket ederlerse kimden yardım isteyeceksiniz?

Politikacılarımıza her şeyi uluorta konuşmanın doğru olmayacağını nasıl anlatsak acaba? 

Yazarın Tüm Yazıları