İsrail mi, Yahudilik mi ? (I)

KİMSE yalan söylemesin ve de tevile kalkışmasın. Yoksa Pinokyo burnu uzar!

Haberin Devamı

Uzar, çünkü hâlen İsrail’le yaşanmakta olan siyasi ve diplomatik krizin kökeninde, Türkiye’de kâh açık, kâh gizli hüküm süren “Yahudi husumeti” yatıyor.

Ve bu husumet toplumun derin bilinçaltına uzanıyor ki, diğer bahaneler fasa fisodur.

 

* * *


İMDİİ
, yukarıdaki saptamayı en baştan yaptım ama önce şunu hatırlatmak isterim:


Biline ki, ta 1967 Arap-İsrail savaşından beri mazlum ve mağdur Filistin halkının yanında saf tutan; üstelik de yoldaşları Siyonist devlet tarafından öldürülmüş olan bu satırların yazarı, yine aynı Siyonist devletin çok ustaca salladığı tehdide hiçbir zaman pabuç bırakmadı.


Yani, Tel Aviv’in saldırganlığını ve yayılmacılığını eleştirmenin aslında genel Yahudi düşmanlığı yansıttığı yönündeki iddiaları asla kâale almadı. Bildiğini okumaktan caymadı.

Haberin Devamı


Bu takdirde, gayet meşru olarak şimdi de bana şöyle bir soru yöneltilebilir.


“Madem bunun farkındasın ve madem Davos’taki
‘One minute’den ekrandaki ‘Ayrılık’ dizisine, okların Musaoğullarını değil İsrail’i hedeflediğini görüyorsun, o halde neden gerginliğin Türkiye’deki ‘Yahudi husumeti’nden kaynaklandığını öne sürüyorsun”

 

* * *


İLKİN
elmalarla armutları karıştırmayalım. Tamam, İsrail siyasetine karşı çıktığım ve ahlaki olarak Filistin halkının yanında yer aldığım doğrudur ama, şunlar da doğrudur.


Bir; o İsrail’in güvenli sınırlar içindeki devlet varlığını tartışma konusu dahi yapmam.


İki, söz konusu Filistinler başta, sorunun bugüne dek sürüncemede kalmasında Arapların da en az İsrailliler kadar sorumluluk taşıdığını gerçeğini görmezlikten gelmem.


Üç; “Tel-Aviv’i eleştirmek Yahudi düşmanlığıdır” şantajına metelik vermesem bile, nüansları saptamak kaydıyla, bu savın da doğruluk payı içerdiğini göz ardı etmem ve edemem.


Ve nihayet dört; hem bir aidiyet kültürü, hem de bir hayat etiği olarak sonsuz sevdiğim Yahudiliğe karşı dışlama ve nefret üreten bütün ideolojilerden, bizzat ben nefret ederim.


O halde, en başta yaptığım saptama yukarıdaki üçüncü şıkka girdiğine göre, bugünkü krizin bilinçaltında “Yahudi husumeti”nin bulunup bulunmadığı noktasına tekrar dönelim.

 

* * *


ÖNCE dikkat, “düşmanlık” değil “husumet” kelimesini kullandım.

Haberin Devamı


Çünkü doğru, diğer Muhammedi toplumlarda olduğu gibi Osmanlı Türk toplumunda da, aslında İsa’nın çarmıha gerilmesinden intikam alan ve Hıristiyan âlemi belirleyen türden, dini eksenli bir Yahudi düşmanlığı yoktur. Klasik “anti-semitizm” Müslümanlığa yabancıdır.


Ancaak, kâh Endülüs’teki izafi birliktelikten, kâh da oranın İstavroz hâkimiyeti altına girmesinden sonra İmparatorluğumuza göçen cemaatlerden yola çıkarak, Musevilerin Dar-ül İslamda el bebek, gül bebek tutulduğuna dair hayale kapılmayalım. Bu da bir efsanedir.


Yahudiler de bütün gayr-ı Müslimler gibi zımmıdir ki, dolayısıyla ikinci sınıf tebaadır.


Üstelik, şüphesiz Avrupa benzeri katliam ve pogromlar olmamıştır ama, Karagöz’deki çok negatif tiplemeden Cezayir Beyliğindeki ceberrut ayırımcılığa, Musaoğullarına yönelik önyargılar ve söz konusu husumet daima varlığını sürdürmüştür.

 

* * *


KUŞKUSUZ
, bunların hepsini zaman ve mekân bünyesinde irdelemek gerekiyor.


Dolayısıyla, suçluluk hissine kapılmanın veya iftihar vesilesi yapmanın âlemi yok.

Haberin Devamı


Ancak, aslında ilk Osmanlı-Türk modernleşmeyle birlikte ve Batı anti-semitizminin uzantısı olarak bize de sirayet eden; sonra İslamcılığı ve milliyetçiliği harmanlayarak bugüne dek uzanan yeni tür “Yahudi husumeti” karşısında çok ciddi kaygıya kapılmanın âlemi var!


Zaten de en başta vurguladığım gibi, şu an İsrail’le yaşanmakta olan krizin derin bilinçaltını bu çok vahim ve bu çok tehlikeli husumet belirliyor ki, yarın açıklayacağım. 

Yazarın Tüm Yazıları