Yanlış hesap mahkemeden dönüyor ama

MALİYE Bakanlığı, Doğan Yayın Holding’in bazı şirketleri için kestiği vergi cezası ve faizleri için 4 milyar 823 milyon 825 bin 987 lira, 33 kuruş tutarında teminat istedi.

Haberin Devamı

Bu teminat 15 gün içerisinde verilecek.

Amaç belli: Yasadışı olduğu üzerinde bütün vergi uzmanlarının hemfikir olduğu bir ceza için böyle bir teminat isteniyor ki Doğan Grubu zora girsin, ya hükümete biat etsin ya da elindekini avucundakini Maliye’ye yatırıp, iş göremez hale gelsin!

Bu uygulamaya karşı da yargı yoluna gidileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.

Yürürlükteki mevzuata ve Maliye uygulamalarına aykırılığı açıkça belli olan bu ceza da bu tür bütün hatalı işlemler gibi elbette yargıdan geri dönecektir.

İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Yahya Arıkan’ın dün gazetelerde yayımlanan açıklaması dikkatinizi çekmiş olmalı.

Arıkan, 2005 ile 2009 yılları arasında Türkiye’de toplam 64.5 milyarlık vergi cezası kesildiğini ancak mahkeme süreçlerinin sonunda bu rakamın 14.5 milyar liraya düştüğünü söylüyor.

Oldukça tuhaf bir durum!

Haberin Devamı

Arıkan, bunun gelir idaresinin özerk olmamasından, denetim elemanlarının siyasetin etkisi altında kalmasından kaynaklandığını söylüyor. Hükümetin, IMF ile hâlâ anlaşamamış olması da zaten gelir idaresini özerk hale getirmemek istemesinden kaynaklanıyor. Başbakan, elindeki vergi sopasını bir tehdit olarak iş dünyasının üzerinde sallamak ve tipini beğenmediklerini cezalandırmak isteğine engel olamıyor çünkü.

Yaptığının yargıdan döneceğini elbette kendisi de biliyor ama “O zamana kadar ne zarar verirsem kârdır” diye düşünüyor herhalde.

 Bir bakacaksınız İstanbul, Tahran olmuş

 BEYKOZ’da işletmesi belediyeye ait olan ve 18 yıldır serbestçe içki içilebilen Beykoz Balıkçısı’nda içki yasağı başladı.

Böylece Beykoz’da yemekli teknelerde başlayan içki yasağında bir adım daha atılmış oluyor.

Belediye’nin AKP’li başkanının yardımcısı, yasağın gerekçesini “Beykozlular dilekçe vererek bu tesiste içki içilmesinden rahatsız olduklarını dile getirdiler” diyor. Belli ki Melih Gökçek’ten daha uyanık bir tip ile karşı karşıyayız!

Kaç kişinin böyle dilekçe verdiği elbette bir sır olarak korunuyor, ama sayısı açıklansa da önemi yok zaten.

Başkalarının içtiği içkiden rahatsız olmak nasıl bir duygu anlayabilmem zor!

Haberin Devamı

İçki içip olay çıkaranın, çevreyi rahatsız edenin dertop edilip, oradan atılmasına yasalar izin veriyor zaten.

Zaten sorun da bu değil.

Sorun, belli bir yaşam biçiminin zorla başka insanlara dayatılma isteğinden kaynaklanıyor.

Demokrasinin bir yaşam biçimi olarak içselleştirilememiş olması buna yol açıyor.

“Çok insan dilekçe verdi” ise uydurulmuş bir gerekçe. Çok sayıda insan Moda İskelesi’ndeki lokantada uygulamaya sokulan içki yasağına karşı her hafta eylem yaptı, dikkate alındı mı?

Alınmadı çünkü amaç belli: Türkiye’yi dini kuralların geçerli olduğu bir ülke haline getirmek istiyorlar.

Bugün “İçki içiyorsun, beni rahatsız ediyorsun” deniliyor, ona göre önlemler alınıyor.

Haberin Devamı

Yarın “Başın açık, beni rahatsız ediyorsun”a da sıra gelecek.

Öbür gün “Eteğin kısa, beni rahatsız ediyor” da diyecekler.

Sonra bir de bakacaksınız ki Tahran’da mısınız, İstanbul’da mı, anlayamayacaksınız!

 I love you more than I can say

 SİZ bu yazıyı okurken, ben 14 gün sürecek uzun bir yolculuğa çıkmış olacağım. Masamı perşembe pazarına çeviren dağınıklık içinde pasaportumu ararken radyoda da benim kuşağımın hemen hatırlayacağı bir şarkı çalıyordu.

Leo Sayer’in şarkısı bu: “I love you more than I can say” diyor: “Seni söyleyebildiğimden daha çok seviyorum!”

Bu şarkıyı ne zaman dinlesem gözümün önünde bir “kaybeden” canlanıyor.

“Madem daha çok seviyorsun, neden söyleyemiyorsun” diye geçiriyorum aklımdan.

Haberin Devamı

“Kim bilir o söyleyemediğin kadın ya da erkek ne düşünüyor” diyorum.

Onun da şarkı söyleme olanağı olsa belki şöyle diyecek: “Sen beni, benim seni sevdiğim kadar sevmedin ki!” Aşk ilişkisinin adaletsiz ve eşitsiz bir ilişki olduğuna dair yaygın bir inanç var. Aşkın iki tarafından birisinin daha çok fedakârlık yapmak zorunda kaldığı, aşkına karşılık alamadığı, kendi sevgisi oranında sevilmediğine dair bir inanç!

Ve bence doğrudan doğruya bu inancın varlığı ve yaygınlığı ilişkileri zehirliyor. Pekâlâ yürüyebilecek ilişkiler yarım kalarak sonuçlanıyor. Birlikte yaşanacak yıllar, paylaşılabilecek hayaller, tadı birlikte çıkarılabilecek anlar varken hem de. Bizim güzel Anna Karenina’yı ölüme götüren de bu duygu değil miydi zaten?

Haberin Devamı

Roland Barthes buna “âşığın sevildiğinden emin olamama hali” adını veriyor. Herkesin başına gelmiştir.

Bakın buradan uyarıyorum: Söyleyebilecek fırsatınız varken, sevgilinize onu ne kadar çok sevdiğinizi söylemeye alışın!

----------------- 

Not: 14 gün okyanus aşırı bir yerde olacağım. Genel Yayın Müdürü aylaklık etmeme izin vermediği için yazılarıma devam etmeye çalışacağım. Ama arada aksamalar olursa peşinen özür diliyorum. Yazımı gönderemezsem, bu bilgisayar kullanmayı bilmediğimden değil, sadece tembellikten kaynaklanacak!

 

 

Yazarın Tüm Yazıları