Yaşayarak öğrenmek

Ahmet Yılmaz, "Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme biçimidir" demiş ve aşağıda okuyacağınız öyküyü göndermiş, hoşuma gitti, kendisine teşekkür ediyorum.

Napolyon, düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkánına sığınıyor. Bakkal onu uygun bir yere saklıyor, az sonra gelen düşmanları da, "Biraz önce biri, koşarak şu tarafa kaçtı" diye savuşturuyor. Derken Napolyon’un muhafızları yetişiyorlar. Bakkal, ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon’a giderken soruyor: "Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?"

Birden öfkeleniyor Napolyon, "Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?" diyor. Ve hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emrediyor. Askerler, bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına diziliyorlar. Mermiler namlulara sürülüyor. Artık ateş emri verilecek. Zavallı bakkal içinden "Ah, ne yaptım ben? Şimdi ölüp gideceğim" diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanıyor ve birdenbire gözündeki bağı açıyor. Karşısında duran kişi Napolyon. Az evvel sorduğu soruyu tek cümleyle şöyle cevaplıyor:

"İşte böyle bir duygu!"

Ya tenler uyuşmazsa

40 dakika... Geç kaldım röportaja... Tam 40 dakika... Çünkü bir önceki röportaj bitmedi, bitemedi. Bazen öyle oluyor. Karşındaki duruyor duruyor, sen "Bu röportaj katur kutur olacak, kendini bırakmayacak galiba" diye iç geçirdiğin bir anda, sular seller gibi anlatmaya, çözülmeye başlıyor.

Tut tutabilirsen, git gidebilirsen... İşte öyle bir haldi. Ve ben bir sonraki röportajım Nihal B. Karaca’ya geç kaldım. Beni affetsin diye ona İstiklal Caddesi’nden papatyalar aldım. Haklı olarak önce bana biraz bozuk attı ama sonra yumuşadı, o da gazeteci olduğu için halden anladı, anlayışlı davrandı.

Öyle biri... Hoşgörülü ve anlayışlı. Ve inanılmaz açık beyinli... Aklımdan geçen pek çok şeyi sordum ona. Hepsine de cevap verdi. Bir sürü konuda merakımı giderdi. Bir ara konu aşka, sekse, evliliğe geldi. Durdum durdum bir yerde, "Sizin kesimin insanları çok genç yaşta evleniyor" dedim. "Flörtü, öpüş, kokuşu yaşayamadıkları için mi? Hemen baş göz edelim bunları, sonra n’aparlarsa yapsınlar mantığı mı?"

"Haklısın, İslam insanlara erken evlenmeleri salık veriyor..." dedi.

"İyi ama ten uyumu diye bir şey var" dedim. "Sen, evleneceğin insanla daha önce yakınlaşmazsan, nereden bileceksin aranızda ten uyumu olup olmadığını? Ya olmazsa? Ya uymazsa bu ten? Kumar gibi bir şey... Bitti. Hayatının sonuna kadar teninin uyuşmadığı o adamla/ kadınla yaşayacaksın. Hayatın kaydı..."

O da...

"İslam, insanlara erken evlenmelerini salık veriyor. Çünkü böylelikle kadın ve erkek ilişkiyi birbirleriyle öğreniyorlar" dedi. "Eşlerden biri için tırnak içinde yasak olan, diğeri için de yasak. İlk kez birbirleriyle birlikte oluyorlar. Bizim kesimde aşk, sevgi ya da erotizm tek başlarına bir değer olarak değil, evlenilen kişinin şahsına bağlı kodlar olarak hayata dahil oluyor. Böyle bir hayatı sorun olarak görebilirsin. Ya da sıkıcı. Ama her şeyi denemek, çok fazla tecrübe sahibi olmak da bir duygusal aşınmaya, bir ilişkinin ne kadar süreceğini bilememekten kaynaklanan güven sorunlarına neden olabilir. Yani sorunsa, bu da sorun..."

Nihal B. Karaca ile her konuda anlaştığımızı söylemek tabii ki kolay değil.

Ama belki de birbirimizi anlamamız gerekmiyor. Belli bir terbiye sınırı içinde merak ettiğimiz şeyleri birbirimize sormamız yetiyor. Verilen yanıtlar bizi kesme de... Doyurucu gelmese de... Hayat görüşümüzle ters düşse de... Nihal B. Karaca’nın yanından ayrılıp Asmalımescit’te Cem ve Ziya ile buluşmaya giderken aklımdan şunlar geçiyordu:

"Hayatta hepimizin aynı şeylere inanması ve aynı şekilde düşünmesi gerekmiyor. Yeter ki farklılıklarımızı kabul edelim ve birbirimize tolerans gösterelim..."

Lütfen geçsin artık bu düz ayakkabı modası

SİBEL Arna’nın cumartesi günü yayınlan o röportajını okuyunca, "Budur!" dedim.

"Birileri benim duygularıma tercüman olmuş..."

O birileri, dünyanın en ünlü ayakkabı tasarımcılarından biri olan Cesare Pacciotti.

Müthiş adam. Ayakkabıları da öyle. Çok gösterişli ve seksi ayakkabılar tasarlıyor. Zaten itiraf ediyor, "Erkekleri tahrik etmek isteyen kadınlar benim ayakkabılarımı giyer..."

Ayakkabı ile mesajlar verilebildiğine inanıyor. Ve sıkı durun, düz ayakkabılarla, terliklerle dişi ve seksi olunamayacağını iddia ediyor.

Al benden de o kadar!

Evet rahat, evet modern, evet dinamik... Ama hiç de dişi değil. Ama moda işte ne yapalım. Dört gözle geçsin diye bekliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları