Yakışıyor mu bir doktora?

Cumartesi günü Kelebek’te okudum.

Gazeteci Mevlüt Tezel, doğum yaptığı ve ihanete uğradığı için kilo aldığını düşündüğü Nazire Şenlendirici’nin spor ve diyetle normale dönemeyeceğine kanaat getiriyor ve estetik cerrah Profesör Nazım Durak’ı arıyor. Ve soruyor:

"Nazire Hanım’ı güzel bir figüre kavuşturabilmeniz için kaç para gerekiyor?"

Ünlü estetik cerrah da, bir gün süre istiyor ve sonra şu cevabı veriyor:

"46 bin YTL. Çünkü: 1. Kaşları düşük. 2. Kaşlar arasında derin çizgiler var. 3. Çene altı, yağ birikimi nedeniyle, çift çene görünümünde. 4. Son olarak da, koltuk altına, bele, sırta ve karna liposuction gerekiyor..."

Ne düşündüler acaba?

Bu haberi okuyunca gülümseyeceğimizi filan mı?

Valla, haber bana hiç esprili gelmedi.

Tam tersine, son derece aşağılayıcı buldum.

Kızdığım kişi de, Mevlüt değil.

Titrinde profesör ibaresi taşıyan o doktor.

Söyler misiniz, bir sağlıkçı, nasıl olur da bu tür bir habere alet olabilir?

Sadece gazetede adı geçsin, reklamı olsun diye mi?

Bir gazeteci sorabilir bu tür şeyler, ama sen hangi akla hizmet, sazan gibi olayın üzerine atlar, karşındaki kadının ruh halini hiç düşünmeden bu soruya yanıt verirsin?

Yakışıyor mu bir doktora?

Durduk yerde bir kadına, "Şişmansın ve çirkinsin!" denecek, eklenecek:

"Normale dönmen için 46 bin YTL gerekiyor. Uzman öyle diyor..."

Ya bu kadın, bu saçmalığa inanırsa ne olacak?

Bunun sorumluluğunu kim üstlenecek?

Kendi adıma şu kadarını söyleyebilirim...

Günün birinde estetik ameliyat olacağım varsa bile, gazete sayfalarında boy göstermeye meraklı ve duyarsız bir adama, hayatta olmam!

KUTLUYORUM

Tuluhan’ı, Sinan’ı ve Rebekka’yı kutluyorum.

Müthiş bir iş çıkarmışlar.

Cumartesi günkü Sabah’ta yayınlanan Sinan-Rebekka Çetin röportajından söz ediyorum.

Röportaj, ekip işidir. Herkesin emeği değerlidir.

Tamam Sinan ve Rebekka ilişkilerini, aşklarını güzel anlatmışlar.

Ama Tuluhan Tekelioğlu da, iyi sorular sorduğu için öyle olmuş.

Ha unuttum bir de fotoğrafçı arkadaş var...

O ne güzel fotoğraftı öyle, karı-koca öpüşüyorlar, kışkırtıcı, baştan çıkarıcı...

Uzun süre gözlerimi alamadım...

Ve tabii -mesleki deformasyon işte- heyecanla fotoğraf imzasına baktım...

Tahmin etmeliydim...

Başka kim olabilirdi ki...

Kutup Dalgakıran...

Benim eski ortağım...

Biz onun kıymetini bilemedik, bak gitti Sabah’a, nasıl şahaneler yaratıyor.

Seni de kutluyorum eski ortak.

Son olarak Sanlıcığım, seni de...

O fotoğrafı dana gibi kapağa basmışsın, yakışmış...

Amaaaa....

Biz hálá sizden daha iyi ilave yapıyoruz, n’aaaaaber!!!

tAbure

Minicik, küçücük bir tostçu. Adı tAbure. Bizim evin hemen dibinde. Böyle dersem anlamazsınız tabii. Abdi İpekçi 37/2’de. Konumuzla alakası yok ama ben Arnavutköy’deki evimi kiraya verdim ve bir süredir Dubai artı Nişantaşlıyım. Hep önünden geçiyordum o büfe mi tostçu mu anlayamadığım yerin, geçenlerde içeri giriverdim. Hellim peynirli sandviç istedim, yanında da yeşil. Heyecanla bekledim. Geldi. Yeşil, ananas, kereviz sapı ve limon karışımı bir içecek, öldürücü bir şey, bayıldım. Sandviçim de büyüleyiciydi. Hiç çıkmak istemedim o küçücük yerden. İki genç kadın vardı tost makinalarının arkasında. Aslı ve İlknur. Aslı (Güran) mimarlık, İlknur (Gündüz) de grafik tasarımı okumuş. İkisi de işi gereği bilgisayar karşısında gece yarılarına kadar çalışıyorlarmış. Bir gün canlarına tak etmiş ve işi bırakmışlar. Sonra da oturdukları apartmanın kömürlüğünde, büfe açmışlar. Yanlış okumadınız, apartmanın kömürlüğünde! Anneleri de tabii şimdi dizlerini dövüyor: "Bu çocukları, tostçu olsunlar diye mi okuttuk biz?" Valla, onu bunu bilmem, işlerini çok iyi yapıyorlar. İnşallah, daha bir sürü kömürlükte tAbure açarlar...

CEVAP

Çağla Şıkel’den Cengiz’e cevap gelmiş, bizim gazetede okudum. Şöyle diyor: "Ben şu anda sevgilimle birlikte Milano’da tatildeyim ve çok mutluyum. İsteyen istediğini yazsın, benim ilişkimde hiçbir sorun yok. Milano’da hem aşk hem iş tatili yapıyorum!" Ben şaşırmadım da, sen şaşırdın mı Cengizcim... Demek ki, neymiş? Sevgililerin arasına girmemek gerekiyormuş... İşin aslını bilmeden de, araları bozuk filan diye yazmamak... Onlar barışır, sen böyle iyot gibi açıkta kalırsın!
Yazarın Tüm Yazıları