Paylaş
Bir şarkının "malzemesi"ni böyle özetliyor şair, müzisyen Tom Waits.
Meğer dün 61. doğumgünüymüş.
* * *
Sesi, bir ömür viski ve sigaraya yatırarak marine ettiği ses telleriyle mi dönüştü, bilmiyorum.
Ama o puslu, koyu, arızalı sesini, yağmura, sokağa çok yakıştırıyorum.
Her dinlediğimde, gezdiriyor beni.
Sokaklarda, hayatlarda:
"Muriel, sen kasabadan ayrıldıktan sonra
tüm kulüpler kapandı
bir sokak lambası daha söndü, ana caddede
dolanıp durduğumuz yerlerde
Muriel, seni görürüm bir cumartesi gecesi
bir pasajda, saçların arkaya toplanmış
o parıldayan elması gözünde
sana alacağım yegane evlilik yüzüğü
Kaç kez terketmek istediysem bu kasabayı
saklanmak için hatırandan
ancak öteki viski barına kadar uzaklaşabiliyorum
Ah Muriel..."
* * *
Bukowski'nin şan eğitimi almışı sanki.
Şarkılarında hep anti-kahramanlar...
Aslında albümüne (Raindogs) verdiği ad, kendi mahlası:
"Yağmur köpeği"...
Yağmurun ardından, köpeklerin elektrik direklerine, ağaç, duvar diplerine bıraktığı işaretlerin yıkandığını, silindiğini anlatıyor, bu nedenle kaybolduklarını.
Evlerini bulamadıklarını...
Dışarıda usulca yağmur yağıyor, pencereden bakarak, bir "iz" arayarak, dinliyorum yağmur köpeğini.
Ömrü uzun, şarkıları sokakta, bulutlu-yağmurlu, denizli, sevdalı-ayrılıklı olsun hep, öyle diliyorum:
"Şehrimi küçük bir damla zehir eşliğinde seviyorum
(...) yağmur yağdıktan sonra çok daha iyi hissediyorum..."
Paylaş