Wannabe Anna’lar için başucu kitabı!

Gün geçmiyor ki bir gazetede “Türkiye Vogue’un yayın yönetmeni olmak için heveslenen dergici kadınlar Doğuş Grubu’nu CV yağmuruna tutuyorlarmış” cümlesini okumayalım.

O da bir şey mi, sadece Doğuş grubu’nu değil taa ıngiltere Conde Nast’lara CV yollayanlar, “en iyi benim” diyenler var!

Pek yanlış bir hareket olduğu söylenemez aslında, çünkü Conde Nast yöneticileri bizzat Türkiye’ye gelip adayları değerlendireceklermiş. Fakat kendi için “en iyi benim” demek nasıl bir hırstır yahu? E, en iyi sensen CV gönderme? Onlar seni çağırır zaten en iyi sensen??

Neyse, henüz iş görüşmeleri başlamamışken, Kezban Vintur’lara hızlandırılmış bir Anna Wintour kursunun son derece faydalı olacağını düşünüyorum.

“Kontrolsüz hırs, hırs değildir” demek istiyorum size, sevgili Pradagiyerler, Miumiuseverler. ışte size dev hizmet! şimdi siz hırs küpü kariyer kadınlarına bir rehber olacak, adeta okumaya doyamayacağınız bir kitaptan bahsedeceğim. Madem Vogue geliyor, efsanevi editör kimdir, bu yaşına ve bu pozisyona gelene kadar neler yaşamıştır, öğrenmek lazımdır. Anna olmak istiyorsanız eğer, hikayesini bilmek de üstünüze vazifedir efendim!

Kitabımızın adı Front Row. Yazarı Jerry Oppenheimer. Kitap bir Anna Wintour biyografisi. Oppenheimer, bugüne dek Martha Stewart’tan Hillary ve Bill Clinton’a, Hilton ailesinden Jerry Seinfeld’e birçok popüler ünlünün biyografilerini yazıp kitaplaştıran Amerikalı popüler bir yazar. Hilton ailesinin biyorafisini yazdığı “The Hilton Family”’nin Türkçesi var, “Paris Hilton ve Ailesi” adı altında Akademi Yayınları tarafından basıldı. Oppenheimer’ın son kitabı da bir ay önce çıktı bu arada, onu da söylemeden geçmeyelim. Adı “Toy Monster: The Big, Bad World of Mattel”. Bu defa ikonik bir karakteri değil, ikonik bir oyuncak şirketinin, Mattel’in karanlık yüzünü ele almış.
Kitabın Barbie’nin 50. doğum gününün kutlandığı zamanda çıkması elbette tesadüf değil. (Kitabın içinde, Barbie’nin “annesi” olarak bilinen Ruth Handler’ın aslında hiç de anne olmadığı, Barbie konseptinin aslında kocasına ait olduğu, fakat adam intihar edince bebekle ilgili tüm mirası kendi fikri olarak gösterdiği gibi ilginç bilgiler var...)

Oppenheimer, Front Row’u 2004’te yazdı. Bu biyografi için hazırlanırken Anna Wintour’la da görüşme yapmak istemiş fakat meşhur “editrix” Wintour, mülakat yapmayı kesinlikle kabul etmemiş. Hatta işi ileriye götürerek yakınlarına “Jerry ile görüşürseniz sizi defterden silerim!” demiş. Dolayısıyla bu kitap, Oppenheimer’a konuşmayı kabul edenlerin verdiği bilgilerle oluşturulmuş.

Bence bu kitap derhal Türkçe’ye çevrilmeli!

Yaz müjdesi: Patricia Kaas ve Kenny G

Bu yaz nefis geçecek, şimdiden söyleyeyim. Size iki güzel haberim var. Birincisi 2 Mayıs’ta TıM’de gerçekleşecek olan Kenny G/A Tribute to Arif Mardin konseri. Üstelik Arif Mardin söz konusu olduğu için bir curcunalı konser olacak bu. Önce Behzat Gerçeker ve ENBE Orkestrası, sonra da Işın Karaca ile Kenny G birlikte sahneye çıkacak. Kenny G pek heyecanlıymış bu konser için...

Ve ikinci güzel haber, Patricia Kaas 30 Mart’ta çıkacak yeni albümü Kabaret’nin tanıtım turnesi kapsamında 10 Haziran’da Harbiye Açıkhava’da bir konser verecek. Bol dans, bol gösteriş, hakikaten kabare gibi bir şov olacak. Şovun kısa bir bölümü www.purpleconcerts.eu/patricia.html adresinde var, tıklayınız, izleyiniz. Her iki konserin biletleri bu hafta biletix’te satışa çıkacak.

Danışıklı dövüşelim!

Geçen perşembe Milliyet’te yazıyordu, “Röportajda Mahsun kriteri” diye. Mahsun Kırmızıgül kim filmle ilgili iyi konuşursa ona röportaj verecekmiş! Sadece iyi eleştirilere “mersi” demekle geçer mi hayat? Mahsun büyük işlere kalkıştı şimdi, kendine güvensizliğin işareti olan bir hareket yapmak yerine büyük yönetmenleri kendine örnek alsa ya... Bu “eleştiriye kapalıyım” hususi başlığı altında bilhassa Luis Bunuel’in otobiyografisi “Son Nefesim”i okumasını şiddetle salık veririm! Okusun, görsün eleştirilerle, yasaklarla nasıl savaşmış, ne işler yapmış da büyük yönetmen olmuş... Bunuel’in 2. filmi Altın Çağ, toplum düzenini bozabilir diye tam 50 yıl yasaklı kalmış mesela... Tabii adam kendini yerden yere vurmamış. Hayatına devam etmiş, onlarca filmin altına imzasını atmış, sinema tarihine geçmiş.

Dolayısıyla bu “Sadece iyi eleştiri lütfen” tavrı için sevgili Kırmızıgül’e “Lovv, lovv Mahsun” diyor, teessüflerimi bildiriyorum.
Yazarın Tüm Yazıları