Vakıflar devleti kullanmaz

KAMUNUN elindeki güzelim kurum ve kuruluşlara ait mekánlar vakıflarca yağma ediliyor...

Vakıfların kár amacı yoktur. Ancak amaçları doğrultusunda çalışan düzgün vakıflar olduğu gibi kazanç amacı peşinde koşup kişisel tatminlere yönelik vakıfların da 'istismar' aracı oldukları biliniyor.

Toplumumuz bu tür istismarcılara karşı duyarlı davranmıyor.

Kendi öz kaynaklarıyla vakıf kurup devletin olanaklarından yararlanmayan, topluma yararlı hizmetler sunan kaç vakıf var acaba?

Bir 'Vakıf Kanunu'muz bile yok. Vakıflar hálá Medeni Kanun hükümlerine göre kuruluyorlar.

İ.Ü. İktisat Fakültesi'nden Prof. Esfender Korkmaz, ‘‘Devletin imkánlarıyla vakıf kuranlar veya kendi sermayesi ile kurulup da devleti sömürenler, tüyü bitmemiş yetim hakkı yemek kadar günah işlemektedirler’’ diyor.

Bazı vakıfların bir kişinin eline düştüğünü, bu kişilerin özel ofisi ve bu kişilerin tatmin aracı haline sokulduğunu belirten Korkmaz şunları yazıyor:

‘‘30-35 yıldır vakıf başkanlığını sürdürenler bulunmaktadır. İstediklerini yönetim kuruluna alıp, istediklerini atmaktadırlar. Vakıflar konusunda toplumumuz bilinçsizdir. Oysa ki özel çıkarlara alet edilen bu vakıfların maliyeti, sonunda tüm topluma yayılmaktadır. Meclis'ten yeni bir vakıflar yasası çıkarılmalıdır. Toplum da kendini istismar edenlere karşı daha bilinçli davranarak tepki göstermelidir.’’

Ve ‘özerk’ bir vakıf hastanesi


ALANYA'dan bir okurumuz anlatıyor:

‘‘ANKARA'daki Başkent Üniversitesi'nin sağlık vakfı önceki yıl Alanya'da 'Uygulama ve Araştırma Hastanesi' adıyla yerel bir vakfın binasında bir hastane açtı. Ancak binaya bazı çıkıntıları eklendiği için belediye iskan vermiyor. Buna karşın Sağlık Bakanlığı'ndan ise işletme ruhsatı alınmış durumda. Hastanenin başında akademisyen düzeyinde bir tek başhekim var; o da Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmet Haberal'ın yeğeni Doç. Cevahir Haberal...

Böyle bir üniversite hastanesinde sözleşmeli personel arasında akademisyen bulunmaz mı? Hastane hálá ilanlar verip 'uzman' doktor arıyor.

'Uygulama' ve 'araştırma' adıyla hizmet veren bir hastanenin özel hastanelerden farklı bir işlevi olmalı. Vakıf statüsünde çalıştığı için her türlü vergi muafiyeti de bulunuyor. Dolayısıyla diğer özel hastanelerle arasında haksız bir rekabet oluşuyor.

Hani Haberal'ın hastanesinde kalp, damar ameliyatları ve organ nakilleri yapılacaktı? Apandisit, safra kesesi ve kırık-çıkık gibi müdahaleleri özel hastaneler de yapabilir.

Biz Alanyalılar, bu hastanenin 'özerk' değil ilk açıldığında açıklanan amacına uygun hizmet vermesini bekliyoruz.’’

Belgeler ortada


‘PTT Hastanesi'nde vakıf öyküsü’ başlıklı yazı üzerine bir açıklama zorunluluğu duydum. Posta Sağlık ve Eğitim Vakfı, eski Ulaştırma Bakanı Prof. Enis Öksüz'ün de bilgisi ve desteği ile genel anlamda sağlık alanındaki çalışmalara katkıda bulunmak; özelde ise PTT Hastanesi çalışanlarının özlük haklarında iyileştirme sağlamak amacıyla ve hastane bünyesinde kurmayı istediğimiz döner sermaye işletmesine Maliye Bakanlığı'nca izin verilmemesi üzerine kurulmuştur. Vakıf senedindeki hükümlerden 'PTT Hastanesi'nin devralınacağı' sonucunu çıkarmak, herhalde yanlış bir önyargı ya da yakın çevre tarafından yapılan telkinler sonucu sergilenen bir yanılgıdır. Vakfın hastane bünyesinde büfe işletmeciliği yaptığı doğru değildir. Hastane ve vakıfla ilgili iddialar ben görevden alındıktan sonra PTT Teftiş Kurulu'nca incelenmiş, 16.1.2002'deki raporla 'vakfın kurulmasında, etkinliğinde ve mali işlemlerinde herhangi bir usulsüzlüğün' olmadığı belirlenmiştir. Ancak mutlaka suç ve suçlu icat etme amacına yönelik olarak mevcut Ulaştırma Bakanı tarafından, kendisiyle birlikte hakkında tazminat davası açtığım ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduğum müfettişler marifetiyle tekrar soruşturma açtırılmıştır.

Belgeler ortadadır. Ancak olayın bizi mutlu eden yönü, PTT Hastanesi'nin kamuoyunun merceği altına alınmış olması; böylece istenmeyen oldu bittilerle kamu malına ve PTT'lilerin hukukuna zarar verilmesi ihtimalinin engellenmesidir.

Dr. Dursun DAĞAŞAN-PTT eski Genel Müdürü

GS’lılar ‘Kozalak İlhami’yi unutma


GALATASARAY Kongresinde bugün Özhan Canaydın ile Mehmet Cansun yarışacaklar. Cansun'un Çırağan'daki toplantısında yönetim kurulu adayları tanıtıldı; Cansun ‘‘İster Özhan Abi'ye, ister bana oy verin ama lütfen hepiniz seçimlerde oylarınızı kullanın ki, katılım yüksek olsun’’ dedi. Ancak Canaydın'ın GS için açıkladığı projelerin daha ağırlıklı olduğunu kimse inkar etmedi. Eski Başkanlardan, Ali Tanrıyar geçmişte kendisini başkan yapan İlhami Tüzün'ün (Kozalak İlhami) oğlu Ekrem Tüzün'e ‘‘Ah, rahmetli baban olsaydı biz buralara gelemezdik, o bizi doğruya yönlendirirdi’’ dedi.

Konuklar arasında konuşulan bir isim de, Cansun'un listesinde yer alan İbrahim Özdemir'di. ANAP'un kurucusu olup, Ulaştırma ve Devlet Bakanlıklarında bulunan daha sonra DYP'ye geçen ve 1999'da Sarıyer Belediye Başkan adaylığında başarı gösteremeyen Özdemir için ilginç konuşmalar yapıldı. Karadenizli bir GS üyesi, çevresine şu iddialarda bulunuyordu:

‘‘Özdemir, başkanı bulunduğu sırada Giresun Vakfı'na, Mecidiyeköy'deki dairesini sattı, vakfın parasını kullanması hukuki sorunlar yarattı; sonunda da hemşehrilerince düşürüldü. Ayrıca hacizler nedeniyle bankalarla uzun süre uğraştı. Ben yetimin parasına el sürmem diye açıklama yaptı ama bu olaylar kendisini çok yaraladı.’’

Giresunlular, Özdemir'e başarılar diliyorlar! 'Siyaset olmadı, spor verelim.'

Amerikalı, çevreyi umursamıyor bile


KURAKLIK maalesef dünyanın 1 numaralı sorunu... Ama ABD'nin sakın bu işe ciddi olarak baktığını sanmayın. Çünkü söylenenle yapılan arasında çok büyük fark var. Birincisi Amerikan halkı en muhafazakár halktır. En uç olanları bile bu alışkanlıklarından vazgeçmez. Biz senelerdir, arabalar, ev klimaları vs'nin gereksiz enerji tüketimini burada herkese anlatmaya çalışıyoruz. Hiçbir şey değişmedi, değişmeyecek. Hálá en büyük motorlu arabalar en gözde olanlar. Devlet ise enerjinin fiyatını sübvanse ederek ve yeni enerji kaynakları bularak bu tutuma destek çıkıyor. Yani tasarruf yok ama tüketim var.

Ayrıca burada mimaride 1 numaralı ürün odundur. Evler odun, el arabası tahta, ne ne bileyim, her şey işte. Evlerde odun yakılıyor ya da fuel-oil. Eğer bina yeni değilse doğalgaz yakan yok. Yani Amerikalı umursamıyor, felaketi göremiyor. Yöneticiler ise aynı kafa. Zaten seçim kampanyalarını destekleyenler de aynı kişiler. Büyük şirketler birkaç yüz milyar dolar için tüm dünyanın sonunu getiriyorlar. O zaman da o dolarlar ne işe yarayacak? Birkaç doğal afette sistem tıkanır ve en büyük iş makineleri bile pisliği temizleyemez olur.

Mandela'nın bir sözü vardır: ‘‘Dünyayı değiştirmek için kullanılacak en güçlü silah eğitimdir.’’

Selçuk İPEK-NEW YORK

Ölçü


Rüşvet dizboyu imiş.

Dizden yukarısı zaten hortuma giriyor.

Ateş NESİN-İSTANBUL

MESAJ


1997'de İhlas Hayat Sigorta'ya iki oğlumu sigorta yaptırdım; 4 yıl 11 ay için 482'şer milyon ödedim. Aradaki yıllarda %108, %140, %120 gibi kár ettik diye yazılar gönderdiler. Buna karşılık iki poliçeye 798'er milyon ödediler. Ancak 28.12.2001'deki başvuruma rağmen parayı 4.3.2002'de alabildim. Hayat Sigortası yaptıracaklar bu meblağları ve ödeme zamanını göz ününde bulundursunlar. Herkes zeyilnameleri iyi okusun; çünkü ben pişman oldum.

Muzaffer ATİLA-Banaz-UŞAK

HÜSEYİN Hatemi, Kezban Hatemi, Fatma Balkanlı, Tünay Gürselen, Aysun Sakin, Nurcan Arolat, Nura Kürkçüoğlu, Süsen Erkuş, Orhan Kural, Tamer Dodurga ve Şadiye Ersoy'dan: Batı'da büyük sevgi önderlerinen Saint François yaşarken toplumumuzda da Yunus Emre ve Mevlana gibi sevgi önderleri vardı. Hatta yarım yüzyıl öncesine kadar özellikle can ve hayvan sevgisi açısından biz hiç de geride değildik. Bize ne oldu ki, bugün tam bir vurdumduymazlık içindeyiz. Biçare kedicik Gizmo'yu niçin sırf bir dekor olsun diye kendisini sevmeyen ve ilgilenmeyenlerin yanına verdik. Kınamanın hiçbir yararı olmayacaktır. Ancak kaygı ve acımızı paylaşabilecekleri derin acımızı ulaştırmak istedik. Bize muhatap olanlara sevgilerimizle.
Yazarın Tüm Yazıları