Başbakanlık mı, babalık mı?

GALİBA daha önce de değindim; seçimlerden önce bir gün Abdullah Gül ile sohbet ediyorduk.

Akşam saatleriydi.

Ben Gül ile buluşmadan önce eve uğramış öyle gelmiştim.

‘‘Gidip uyumadan önce kızımla biraz oynuyorum. Benim için her şeyden daha önemli’’ demiştim.

Gözlerinin dolduğunu gördüm.

‘‘Ben de bunu yapmaya gayret ediyorum ama bu siyaset öyle bir iş ki, emin olun çok zor oluyor’’ demişti.

Siyasetten çok çocuklar ve onlara vermemiz gereken sevgi üstüne konuşmuştuk.

Geçen pazar, evde canım sıkkın halde bir kadın dergisi okuyordum.

İçinde Hugh Grant'le yapılmış bir röportaj vardı.

Takıldım.

Grant bir yerde şöyle bir laf ediyordu:

‘‘Müthiş kariyeri olan bazı arkadaşlarım var. Ama o müthiş kariyer sahibi arkadaşlarım, çocuk sahibi olan arkadaşlarım kadar mutlu değiller.’’

Ne ‘‘harika’’ bir tespit.

Abdullah Gül'le çocuklar üzerine bir kez daha konuştuk.

Başbakan olmuştu. Ben de Ankara'daydım ve ‘‘Hayırlı olsun’’ ziyaretine gitmiştim.

Yine laf çocuklardan açıldı.

Çocukların okulundan söz ediyorduk. Kızının, arkadaşlarına Başbakan kızı olduğunu söylemediğini anlatıyordu. Fakat o sırada kızının kaçıncı sınıfta olduğunu hatırlayamadı.

Yoğun ve yorgundu. Haklıydı belki unutmakta.

Ama gözlerinden müthiş bir üzüntünün geçtiğini gördüm.

O an Başbakan olmaktansa, baba olmayı tercih edeceğini hissettim.

Ama olmuyordu galiba.

Bazen insan kendi hayatıyla ilgili tercihleri bile yapamıyordu.

Arife günü gazeteyi elime aldığımda, Abdullah Gül'ün ‘‘Çocuklarımın yüzünü özledim’’ cümlesi çarptı yüzüme.

Gözlerim doldu...

Başbakanlık ve babalık arasında sıkışmış bir ‘‘vicdan muhasebesi’’ geldi gözümün önüne.

Aynı veya benzer bir muhasebeyi kendi aklımda ve vicdanımda yaptım.

Ve soruyorum size, siz olsaydınız ne yapardınız?

Başbakanlık mı, babalık mı?

Hangisi daha önemli?

Zorla ABD vatandaşı mı yapacaksınız


HER sabah bilgisayarımı açıp e-maillerimi kontrol etmeye başladığımda, bir e-mail kendi kendine açılıp ekranımı kaplıyor.

Ve bir soru:

‘‘Amerika'ya giriş fırsatını tıklayın.’’

Kim olduğunu bilmediğim birileri ‘‘green card’’, yani Amerikan vatandaşlığına geçişin ilk adımını ‘‘pompalıyor’’.

Belli ki, bu mail her gün yüz binlerce kişiye otomatik olarak postalanıyor.

Hangi hakla ve neye dayanarak bilmiyorum ama birileri benim ‘‘özel alanıma’’ tecavüz ediyor, beni ‘‘Amerikan vatandaşı’’ olmaya ikna etmeye çalışıyor.

Maillerin yollandığı sitenin adı www.yesilkart.org.

Kimdir, necidir bilmiyorum.

Ama ben de onların mail adresini bulup, onlara her gün bir adet ‘‘Türk vatandaşlığına geçmek ister misiniz?’’ mail'i atacağım.

Fakat biliyorum ki, benimki bir tepki olacak, bir çözüm değil.

Çözüm içinse, adresime izinsiz yollanan bu maillerle ilgili olarak hukuki yollara başvuracağım.

Tabii bir yandan da bir hacker bulup bu sitenin icabına bakmak da yan işim olacak.

Arazi aracından spor otomobil olmaz


BAZI okurlar, yazdıklarımı yanlış anlamış.

Spor otomobil üreticilerinin yaptığı arazi araçlarını konu alan iki yazımı, bu araçları ‘‘spor otomobil’’ olarak tanımladığım şeklinde algılamışlar.

Spor otomobilin ne olduğunu iyi bilen biri olarak bu hatayı yapmadığımın bilinmesini isterim.

Bir otomobili spor yapan üreticisinin adı değil, üretilen otomobilin kimliğidir.

İster Porsche, ister Ferrari, ister Lamborghini, isterse Lotus ve hatta isterse McLaren üretsin, bir arazi aracına ‘‘spor’’ diyemeyiz.

Bir araç, motor gücü ne olursa olsun spor otomobil olamayacağı gibi, çok düşük beygir gücüne sahip ancak safkan spor otomobiller de vardır.

Sürücü, otomobil ve yol üçlüsünü en iyi şekilde buluşturan, kullanıcıya bunu hissettiren araçlar spor otomobil olabilir.

Teknoloji harikası, neredeyse kendi kendine gidecek kadar akıllı ve lüks araçlar spor olamaz.

Ne yazık ki, gerçek anlamda spor otomobiller giderek azalıyor.

Ferrari bile giderek güvenlik donanımı, lüks aksesuvar ve elektronik aksamı artırarak spor otomobillikten uzaklaşıyor.

Ferrari'nin son ürünü ‘‘Modena’’ bile spor otomobil olma konusunda kendisinden bir önceki F 355'in gerisinde. İşin kötüsü F 355 de, 512'nin gerisindeydi.

Bugün gerçek anlamda spor otomobil diyebileceğimiz araçlar, daha çok İngiltere'den çıkıyor.

Ama bunların hiçbiri arazi aracı değil. Olması da spor otomobilin tabiatına aykırı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Tatil yapmayı değil, üretim yapmayı özlediğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları