Son treni kaçırırsak

ÖNÜMÜZDEKİ yedi ay, Türk toplumu için belki de ülke tarihinin en önemli dönemi olacak.

Türk milletinin geleceği, bu yedi ay sonunda belirlenecek.

Türkiye ya Avrupalı olacak, ya da 40 yıldır bu ideal uğruna verilen savaş yenilgiyle sonuçlanacak.

‘‘Muasır medeniyetler seviyesine yükselmek veya yükselememek.’’ İşte önümüze çekilen keskin çizgi bu...

Aralık sonunda ya bu çizgiyi atlayıp uygar dünyanın bir parçası olma yolunda dev bir adım atacağız, ya da o dünyanın dışına düşeceğiz.

Bu noktada hepimiz aklımızı başımıza toplamalıyız.

AB toplantısına kadar şu koşulları yerine getirmemiz gerekiyor:

- İdamı kaldırmak.

- Ana dili öğrenme önündeki engelleri kaldırmak

- Ana dille yayın yapılmasına serbestlik getirmek.

- Kıbrıs'ta çözüm için ilerleme sağlamak.

Mesut Yılmaz
ile İsmail Cem'in uyarılarını bugüne kadar çoktan yerine getirmeliydik.

Ama birbirimizle zıtlaşmaktan, bazı kafaların bu tarihi olayın önemini kavrayamamasından yerine getiremedik.

Yine de fırsat kaçırılmış değil. Önümüzde yedi ay gibi çok uzun bir zaman var.

* * *

Eğer Türkiye aklını başına alır, bazı kafalardaki komplo teorileri ve vehimler bir kenara itilebilirse bu koşullar yerine getirilebilir.

O zaman ne olur biliyor musunuz?

Avrupa Birliği şiddetli bir depremle sarsılır. Türkiye'nin üye olmasına karşı çıkanlar şaşkına dönerler.

Ve Türkiye bağırta bağırta tam üyelik görüşmeleri için gerekli tarihi ilan ettirtir.

Bundan sonra çok daha kolay bir süreç başlar. Çünkü tam üyelik görüşmeleri başladıktan sonra iki taraf için de bundan dönüş olamaz.

İşte bu yüzden aralık toplantısı bu kadar yaşamsal Türkiye için...

Eğer bu koşulları yerine getiremezsek ne olur?

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri ciddi bir şekilde belirsizliğe sürüklenir.

Tam üyelik görüşmelerinin başlaması için gerekli tarihin ne zaman verileceğini de kimse bilemez.

Bu durumda Türkiye, içerdeki AB karşıtlarının da zorlamasıyla yeni arayışlara doğru yönelebilir.

* * *

Avrupa Birliği'nin son aldığı karar Türkiye'de bazı muhaliflerin sanırım keyfini kaçırdı.

Çünkü dillerine doladıkları gerekçelerden biri daha ortadan kalkmış oldu.

Ne diyordu Avrupa Birliği karşıtları: ‘‘Neden PKK ile DHKP-C'yi terör listesine almıyorlar. Bunlar kötü niyetli.’’

Bir bakıma bu çıkışlar iyi oldu. Tepkiler Avrupa Birliği'ni Türkiye'ye yaptığı haksızlık konusundaki aymazlıktan uyandırdı.

Ama burada Mesut Yılmaz ile İsmail Cem'in Türkiye adına yaptıkları uyarıların da büyük yararı oldu.

Sonuçta Türkiye'nin Avrupa Birliği üzerinde ne kadar ağırlığı olduğunu da herkes anladı.

Neyse, bu iş tatlıya bağlandı... Dilerim yerine getirmemiz gereken koşulları da halledip tam üyelik görüşmelerine başlama tarihini alırız.

Bu arada bir olumlu gelişme de yakında Avrupa Birliği temsilcisi Karen Fogg'dan da kurtulacak olmamız.

Sanıyorum ülkemizden ayrıldıktan sonra bir daha bu topraklara ayak basmaz.

Görev yaptığı süre içinde bu ülkeye düşmanmış gibi davranan bir insanı şahsen ben bir daha aramızda görmek istemiyorum.

Halkımızın da benim gibi düşündüğüne inanıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları