Rotschild çiftinin pahalı ama estetik hayatı

Frankfurt kökenli bankacı Rotschild Ailesi’nden Baron Philippe de Rotschild ile karısı Pauline dönemlerinin en popüler çiftiydiler. Estetik ve sanat için yaşadılar.

Baron Phillippe de Rothschild'in çalışma masasının üzerinde davetiyeler yığılmıştı. Hemen hemen bütün davetleri kabul ederdi. Hiçbir olayı kaçırmadığından emin olmalıydı, dolayısıyla en sıkıcısından en eğlencelisine kadar hepsine katılmaktaydı.

İşte bu sayede, 1950'de kendini ‘‘uzun boylu, göze çarpan’’ bir hanımla, bir öğle yemeğinde yan yana oturtulmuş buldu. Aralarında ufak bir konuşma geçti. Hanım bütün masanın dikkatini çeken eğlenceli hikáyeler anlatıyordu.

Baron, bazı komik hikayeler anlattı, kadın, ismini sordu, Baron ismini söyledi, kadın, ‘‘Ah siz şairsiniz!’’ dedi.

Bu üç kelime, Pauline Fairfax Potter'ın istikbalini garantilemiş oldu, çünkü finans işleriyle uğraşan kardeşleri tarafından sanata olan düşkünlüğü yüzünden eksantrik görülen Baron, Pauline'e hemen aşık olmuştu. Dört sene sonra evlendiler. Beraberce Mouton-Rothschild üzüm bağlarını adam ettiler. Rothschild kardeşler arasında en popüler çifttiler. Estetik ve sanat için yaşamaları, hayatlarının en iyi tarafıydı. Ama Baron, Pauline öldükten sonra akıllara hiç gelmeyen bir hakikati kusmuş, ‘‘Evliliğimiz karışıktı, zordu ve pahalıydı’’ demişti.

Pauline'nin annesi ve babası, Baltimore'un en iyi, geçmişi en uzun, fakat çok az geliri olan ailelerinden geliyordu. Babası Francis Potter'ın aileden kalma az bir geliri vardı ama zengin bir hanımın işlerine baktığı için iyi bir maaş almaktaydı. Bu arada 18 yaşındaki Gwendolyn Cary ile evlendi. Zengin hanım, Francis'i vasiyetine koymayı unutmuştu. Francis ve Gwendolyn, az olan gelirleriyle daha iyi yaşayabilmek için Paris'e yerleşmeye karar verdiler ve Pauline, 1908'de Paris'te dünyaya geldi. Çocukluğu acıyla geçti. Babası evi terk edince hayatları felakete döndü. İçkiye ve esrara alışan annesi, eli açık sevgililerden aldığı parayla geçinmeye çalıştı.

1920'de, baba Potter, ana-kızı Paris'te yarı aç vaziyette ve Pauline'i ateşli bir romatizmadan kıvranırken buldu. Açlıklarına rağmen, evlerindeki masanın üzerini beyaz zambaklar ve leylaklar süslemekteydi. Baba, zengin bir kadınla evlenmişti. Pauline'i, Biarritz'deki evine götürdü. Ama serbest bir hayat yaşamak isteyen baba Potter, 17 yaşındaki Pauline'i Baltimore'a, annesinin akrabalarının yanına yolladı. Genç kızın Baltimore'daki hayatı da hep aynı trajedilerle geçti. Annesini bir daha göremedi, zira Gwendolyn önce bir taksi şoförüyle evlendi, bu arada bir kemancıya aşık oldu ama aldatıldığını anlayınca intihar etti.

Pauline, 17 yaşındayken bile palto lazım olduğunda bir yolunu bularak New York'a gidip en yakışanı alırdı. Vaktinden evvel olgunlaşmıştı, içine kapanıktı ama erkekleri cezbetmesini biliyordu. Aslında çirkin sayılırdı, ufacık bir çenesi, zürafa gibi uzun boynu ve kocaman gözleri vardı. Ama ses tonu o kadar yumuşak ve güzeldi ki konuşanlar büyülenirdi.

18 yaşını bitirir bitirmez Baltimore'un göbeğinde küçük bir ev tuttu. Ufacık bir gelirle çok daha zengin arkadaşlarından daha anlamlı bir stil içinde yaşardı. Baltimore'daki hayatının onu bir yere götürmeyeceğini anlayınca şehrin eski ve meşhur ailelerinden birinden gelen Fulton Leser'la evlenip New York'a taşındı. Ama Fulton hem ayyaş, hem homoseksüeldi.

New York'taki küçük apartmanını Fulton'un ailesinden kalan harika mobilyalarla ve Paris'ten getirttiği taftalarla çok şık döşedi. Kocası sonunda bir bunalıma girip işini kaybetti ve Pauline, az bir parayla Avrupa'da yaşamasının daha doğru olacağına karar verip Mayorca Adası'na yerleşti. Burada hediyelik bir eşya dükkanı açıp ticaretteki ilk tecrübesini kazandı ve çok içen kocasını da Baltimore'a postaladı.

Ispanya iç savaşı çıkınca, Mayorca'yı terk edip Paris'e gitti. Yanında hiçbir şeyi yoktu. Mayorca'da tanıştığı bir hanım, Pauline'e Paris'te oldukça değerli mobilyalarla dolu bir apartman verdi. Pauline, İkinci Dünya Savaşı çıkınca New York'a kaçtı. İşi yoktu, parası da çok azdı.

New York'ta talihi yaver gitti, meşhur bir stilist oldu ve ‘‘en fazla para ödenen kadın’’ unvanını aldı. Modellerin yanı sıra, artık yemekleri, çiçekleri ve davetleriyle de meşhurdu. İki odalı apartmanının tavanlarındaki kartonpiyerleri bile hakiki altın yaldızla boyatmıştı. ‘‘Boşluğu dolduracak çok güzel bir parça bulamazsanız, orası bırakın, boş kalsın’’ derdi. Asillerden ve diplomatlardan pek çok erkek arkadaşı oldu.

Rothschild, şairdi, yazardı ve spora meraklıydı. Bütün eksantrik meraklarına karşın evinin ve yaşamının nizama girmesi ihtiyacındaydı. Pauline ise evlenmek istiyordu ama zaman zaman kendi kendine kalmaya da meraklıydı. Baron, bu serbestliği ona verdi. Dört sene beraber oldular ve evlenme teklifini de Pauline yaptı.

Paris'te ayrı evlerde oturdular. Baron, eski İngiliz şiirlerini Fransızca'ya tercüme ederken Pauline kocasına çok yardım etti. Sonra, Baron'a Chateau Mouton'da babası tarafından hediye edilmiş, fakat terk edilmiş bir bağı adam etmeye ve Baron'un kuzenlerinin bağı Lafitte Rothschild gibi birinci sınıf şarap yapmaya karar verdiler ve yaptılar.

Jean Cocteau, Max Ernst, Salvador Dali ve Pablo Picasso'ya etiketlerin tasarımlarını ısmarladılar. Şato yeni baştan, 17. yüzyıl klasikleriyle ve 20. yüzyılın abstre eserleriyle birleştirilip tekrar döşendi Burada pek çok misafir ağırladılar. Söylentilere göre, misafirler yatağın üzerinde elbiseyle uzanıp uyuyakalır, manikürleri tamamlanmış olarak uyanırlardı. Chateau Mouton'a davet edilmek bir ayrıcalıktı.

1970'te, Pauline'nin sıhhati bozuldu. Çocukluğunda geçirdiği ateşli romatizma kalbini zayıflatmıştı. Üstüne başına artık o kadar önem vermiyor, yerleştiği Londra'da yazılar yazıyordu. 1976'da kanser teşhisi kondu, Boston'da geçirdiği bir ameliyat sonrası Baron onu California'ya götürdü. Plajda yürürlerken, kocasına ‘‘Zor zamanlar geçirdik. Şimdi uzlaştığımızı ve birbirimize yaklaştığımızı hissetmekteyim’’ dedi.

Philippe denize girdi, Pauline ise otele döndüğünde lobide yere yığılıp kaldı. Cenazesi, Mouton'a gömüldü. Tabutunu Fransız mavisi tulumlar içinde altı bağ işçisi taşımış ve arazideki bütün traktörler cenazeyi takip etmişlerdi.

Philippe, ölünceye kadar, Pauline'nin doğum günü olan her 31 Aralık'ta Mouton Şatosu'nun holünü beyaz zambaklarla ve leylaklarla süsledi.
Yazarın Tüm Yazıları