Devam et Türkiye!

AB bizimle oyun mu oynuyor? Bir şeyin peşinde meraklı taze gibi bu kadar koşarsanız, olacağı budur!..

‘‘Aferin Türkiye, iyi yoldasın ama bu kadarı yetmez. Devam et, yapacaklarını görelim.’’ Son olarak bu karar çıktı ve yine nasihat aldık. Şimdi iş kaldı bir başka bahara!

Saygısızlığı düşünün ki, AB'nin memurları bile önceki gün bizim Dışişleri Bakanı'nın telefonuna çıkmıyorlar.

Bizim AB yandaşları ise yırtınıyor, gazetelere ilan veriyorlardı: ‘‘Türk, öğün, çalış, güven, elini çabuk tut.’’

Meclis'in Atatürk Bulvarı üzerindeki kapısı önünde, tam Bulvar üzerinde kocaman bir saat -geriye doğru- çalışıyor!

AB'ye girmemize şu kadar gün, şu kadar saat, şu kadar dakika kaldı!

O saat canlı olsaydı, utancından patlardı. Komikliğin, ulusal kimlikten yoksun olmanın, yalvarıp yakarmanın daha nice örneklerini yaşadık.

Siz birisine herhangi bir şey için böyle yalvarıp peşinde dolanırsanız, olacağı işte budur.

***

Meclis'ten AB yasaları çıkmış. Ecevit'e soruluyor: ‘‘Bize yine görüşme tarihi verilmezse ne yapacağız?..’’ Yanıt ilginç: ‘‘Artık hiçbir eksiğimiz kalmadı. Ama yine öyle bir şey olursa gereğini yaparız.’’

6 Ağustos 2002
tarihli yazımda şöyle diyorum:

‘‘Nedir o gereğini yaparız dediği şey? Belli değil! Kendisi de bilmez, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller de bilmez. Acaba ne yaparız? Yanıt belli: Kazığı yediğimizle kalırız.’’

Bir AB yetkilisi bizim AB yasalarından sonra demeç vermiş:

‘‘Bu yasalar Türkiye ile görüşmelere başlanması için yeterli değil. Daha atılacak adımlar olması gerektiğini Türkiye bilmelidir.’’

Aynı yazımda şöyle diyorum: ‘‘Yani Türkiye yine nasihat alacak. Bize bir yanda aferin yavrum iyi adımlar attınız diyecekler, ardından, ama ödeviniz bitmedi, kusura bakmayın diye sırtımızı sıvazlayacaklar. Yasaları çıkardık. AB bunları asla yeterli bulmayacak. İstedikçe isteyecek. Doymak bilmeyen canavar Türkiye'yi bağırttıkça bağırtacak. Bu yasalar nedeniyle ‘‘bayram’’ ilan edenler gerçekleri iyi görmeli. İnşallah filmin sonu iyi biter ve onlar haklı çıkar.’’

Aradan iki ay geçmiş, yazdıklarım aynen gerçekleşiyor. Üzülerek söylüyorum ama ben haklı çıkıyorum.

***

Birilerine yalakalık yapmak, yalvarmak, sürekli ödün vermek, onların karşısında onursuz davranmak, ancak zayıf kişilikli bireylere özgüdür.

Devletler, hükümetler, milletler böyle olamaz. Olmamalı.

Biz ise AB ile görüşmelere başlamak uğruna sayısız ödün verdik, sayısız kişiliksizlik sergiledik.

Dolaştık, ayaklarına gidip ricacı olduk, gazete ilanları verdik, basın toplantıları düzenleyip yalvardık, saatler diktik!..

AB'nin tavrı ise kesindi.

Kendi ölçütlerini bizden aynen istiyordu. Şimdi de istiyor.

Onlar kristal fanus içerisinde sorunsuz yaşarken Türkiye'nin konumunu, durumunu, şeriatçılık, bölücülük ve terör gerçeğini anlamak istemediler. Tam tersine, kendi ülkelerinde onlara her zaman destek verdiler.

Bizim coğrafyamızı, komşularımızı, özel koşullarımızı değil, ‘‘fikir ve ifade özgürlüğü’’ maskesi takarak AB ilkelerine sığınanları gördüler. Her konuyu nalıncı keseri gibi kendilerine yonttular.

İdamı kaldırdık. Belçika niçin Fehriye Erdal'ı iade etmiyor? Almanya Karases'i, ülkesindeki PKK takımını niçin vermiyor? Belçika'da bugünlerde niye PKK yürüyüşü yapılıyor? Onlara her gün böyle yüzlerce soru sormak mümkün.

Burada defalarca yazdım: ‘‘AB'ye gireceksek onurumuzla girelim. Hangi AB üyesi veya üye adayı ülke bizim gibi eğilip büküldü? Hangisinden böyle ödünler istendi? Hangisi PKK terörüyle 35 bin insanını yitirdi? Hangisi Balkan-Kafkas-Ortadoğu şeytan üçgeninin tam göbeğinde yer alıyor?

Neyse efendim, şimdi işimiz kaldı bir başka bahara! Önümüzdeki aralık ayında Kopenhag zirvesi yapılacakmış da, esas karar orada verilecekmiş.

Bakalım orada neler diyecekler, hangi bahaneleri üretecekler!

Yine su koyverdikleri takdirde, Ecevit'in 2 ay önce söylediği gibi ‘‘gereğini yaparız’’ vallahi!

O ‘‘gereği’’ nedir, böylece onu da öğrenmiş oluruz!
Yazarın Tüm Yazıları