YDH ve Yeni Türkiye

RAHŞAN Ecevit'in kocasının sağlığını da, inadını da, hırsını da boş geçin. Tamam, 'Yeni Türkiye' hareketinin aniden ortaya çıkışında bunlar tabii ki önemli rol oynadılar ama, aslında yine de zahiri faktörleri oluşturuyorlar.

Başka bir deyişle, zaten hanidir ve hanidir ‘‘yeni’’ye gebe olan Türkiye'de Rahşan Ecevit'in kocası iktidar koltuğuna yapışıp hem anneyi, hem bebeği öteki tarafa götürmekte ısrar edince, bisturiyi kapan cerrah nihayet sezaryen doğumda karar kıldı.

Allah analı babalı büyütsün, 'Yeni Türkiye' yeni bir loğusanın çocuğudur.

* * *

BU doğumda yine dış dinamikler belirleyici oldu.

Çünkü, ülkemiz modern tarihinin en hayati dönemeçlerinden birisini yaşıyor.

Malum, dönemecin günlük siyasetteki en keskin virajı da AB hedefine odaklanıyor.

Fakat, genel boyut çok daha kapsamlıdır ve ortada bir uygarlık tercihi vardır.

Türkiye ya iki yüzyıldır önüne kolektif ütopya olarak koyduğu rotayı sürdürerek özgürlük ve refah coğrafyasıyla bütünleşecek; ya da laik veya teokratik ama her halükarda totaliter; en azından otoriter, kıtıpiyoz bir Ortadoğu devletine dönüşecek. Üçüncü yol yok.

Yukarıdaki tercihe ilişkin olarak da içi saflaşma netleşti. Devlet Bahçeli'den Şükrü Sina Gürel'e; oradan Rahşan Ecevit'in kocasına, 'nasyonal cumhuriyetçi' cephe bellidir.

Buna karşılık, uluslararası planda, ülkemiz jeo-stratejik açıdan kolay es geçilemez.

Ve bin şükür, iyi kötü realpolitik aidiyetini taşıdığımız 'Batı' da bizim için ikinci tercihi yapıyor. Avrupa'sı da, Amerika'sı da modern ve kendilerine dost bir Türkiye istiyorlar.

Eh, o Türkiye'nin o Avrupa ve o Amerika'ya 'gebe' olduğunu da cümle alem biliyor.

Dolayısıyla, bu durumda, yine son iki yüzyıldır olduğu gibi 'hariciye' 'dahiliye'yi belirleyecektir. Dış dinamikler iç dinamiklere yön verecektir. Küresel yöreseli tayin edecektir.

Nitekim, iç konjonktürdeki zamanlamayı dış konjonktürle uyuşturan ‘‘Yeni Türkiye’’ de böyle bir belirleyiciliğin, daha doğrusu böyle bir zorunluluğun ürünüdür.

* * *

'ZORUNLULUK'...

İşte, dün paralelliklerini vurguladığım dokuz yıl önceki 'Yeni Demokrasi Hareketi''yle bugünkü ‘‘Yeni Türkiye’’ hareketi arasındaki ilk temel fark buradan kaynaklanıyor.

Çünkü, söyledikleri hem doğru olan, hem de doğru çıkan 'YDH', dünyadaki radikal dönüşümü hemen saptayan ve hızla değişmediği takdirde Türkiye'nin hangi tehlikeli ufuklara gideceğini öngören insanların 'tedbiri' biçimde oluşturmuş olduğu bir yapılanmaydı.

Başka bir deyişle, esas itibariyle dış dinamiklerden de bağımsız olarak ortaya çıkan 'Yeni Demokrasi Hareketi' şu anki 'Yeni Türkiye' gibi bir 'zorunluluk' değildi.

Henüz bıçak kemiğe dayanmamıştı ve statükocuların hala 'yakılacak kurşunu' vardı.

Oysa, artık yok. Onlar denizi bitirdiler ve mermiyi tükettiler.

Dolayısıyla, ‘‘YDH’’‘‘lüks’’ addedenler dokuz yıl rötarla ‘‘YDH’’ dili konuşacak.

Zaten bunun içindir ki, Ankara siyaset sınıfıyla ilişkisi olmayan bireylerin oluşturduğu ilk hareketin tersine, 'Yeni Türkiye' esas itibariyle bizzat o sınıfın bağrından koptu.

Şimdi 'Yeni Türkiye' başarıya mahkum, çünkü statüko dahi artık 'yeni'ye mahkum.

Konuyu yarın da sürdüreceğim...
Yazarın Tüm Yazıları