Pazartesi mektupları

EVLENMEK İSTİYORUM

İnsanlar evlenip, boşanıyorlar. Evlenip, boşanıyorlar. Allahaşkına bu nasıl yapıyorlar? Her seferinde bu kocaları nereden buluyorlar?

Benim suçum ne, ben neden bulamıyorum! Şu yaşıma geldim, bir kez olsun evlenemedim. Yeter be. Ama bu sene kararımı verdim. Ben de evleneceğim. Gerekirse bir evlendirme bürosuna gideceğim. Evet, bunu yapacağım. Ayşe'den de yardım alacağım. Gözünü seveyim, bana bir evlendirme bürosu adresi ver. Vallahi, billahi şuraya yazıyorum, çocuğum göbek adını Ayşe koyacağım. 44 yaşındaki Madonna'nın tekrar anne olması da beni gaza getirdi... (Eda)

- Ben bilmiyorum ki, evlendirme bürosu adresi. Ama ilgilenen beylere sizin e-mail adresinizi verebilirim, tamam mı? Ama bakın, belanızı da bulabirsiniz. Dikkat edin.

ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNü

Sevgili gazeteci dostumuz. Çalışan Gazeteciler Günü'nüzü kutlar, nice başarılı yıllar dileriz. (B. Ailesi)

- Böyle abuk sabuk günleri kim icat ediyor? Hangi maksatla yapıyor? Çok saçma değil mi Çalışan Gazeteciler Günü? Çalışmayan Gazeteciler Günü olsa anlayacağım, o zaman kutlanacak bir şey olur! Bu arada bütün gazetecilere bu tür mail'ler atabildiğinize, bir halkla ilişkileri ailesi olarak siz pek çalışmıyorsunuz, valla kutluyorum!

ÇAĞIN BELASI

Demek, çağın en büyük belasından kurtuldun! Ben de, kendi başarı öykümü, 2000'in 18 Temmuz'undan beni övünerek anlatıyorum. En son arabayı Sarayburnu'na çekip, ön kaputun üzerinde tek başıma viski içerken, sevgilim aramıştı: Nerdesin? Yanında kim var? Neden Sarayburnunda'sın? Neden viski içiyorsun? Ne zaman geleceksin? Sen bana yalan mı söylüyorsun? Arka arkaya yüzlerce soru. Ben, ne mi yaptım? O, sorularını makinalı tüfek gibi sormaya devam ederken, cep telefonumu suya attım. Haliyle sevgilimi de! İki yıl oldu, hala telefon kullanmıyorum. Telefonsuzluk tadından yenmeyen baklava gibi bir şey. (Musafa U.)

- Haklısınız. Da... Ben tükürdüğümü yalayabilirim. Sizin kadar kahraman olamayabilirim. Cep telefonsuz bir hafta hayatımı karartmaya yetti. Olmuyormuş. Benim işim gereği kullanmam gerekiyormuş. Sevgilim de onun telefonu üzerinden haberleştiğim için, perdeciye, marangoza, jinekoloğa laf yetiştirmekden mahvoluyormuş...

YENİ GÖRDÜM

Yeni gördüm. Akşam eve geldiğimde. Önümde soğuk bir bira. Yemeğimi yerken. Niyeyse, elim televizyon kumandasına uzandı: Acılı haberler. Yurttan sesler korosu. Açık Öğretim 4. sınıf İktisat dersi. Vesaire, vesaire. Yeni gördüm. Tam bir kanal ileri gidecekken. Sarı darmadağan kısa saçlarını. Siyah kazağının ne kadar yakıştığını. Anlattıklarına hareket katan ellerini. Dudaklarının kenarlarındami tebessümlü kıvrımları. Yeni gördüm. Sorulan soruları yarısından önce anlayan keskin bakışları. Akıllı gözlerini. Sesinin tonunu ve çevresinde oluşan sımsıcak enerjiyi. Yeni gördüm. Güzel bir kadınmışsın. (Adnan U.)

- Hoşuma gitti yazdıklarınız. Teşekkür ederim. Bu Pazartesi benim dışımda başka bir kadını daha mutlu etsenize. Bugün sizin için yine siyah giyeceğim, madem yakışıyor. Peki, akıllı akıllı bakmaya da çalışırım!

SİZLERİ KINIYORUM

Gazetenizin THY uçak kazasını ele alışını eleştirmek için size bu yazıyı yazıyorum. 9 ocak Perşembe tarihli gazetenizin 6.sayfasında ‘‘Diri Diri yandılar’’ başlığını gördüm. Bu başlığı neresinden eleştirmeye, kınamaya başlayacağımı bilemiyorum. Kazayı geçirenlerin yakınlarının içleri yanmış, sizin gazeteniz nasıl bir de bu yaraya tuz basar? Ne demek diri diri yandılar... (Fatma Ç.)

- Arkadaşlar! Ben her fırsatta medyanın eleştirilmesine artık sinir oluyorum. Önünü gelen medyaya küfrediyor. Günah keçisi olarak medyayı ilan ediyor. Bu kadar da değil. Bu ne kolaycı ve demode bir yaklaşımdır. İşi gücü sadece bu olan yazarlar, insanlar türedi. Tamam Fatma Hanım, sözünü ettiğiniz cümle, başlığa tasınmasa iyi olurdu, ama taşınmış, ve ne yazık ki, gerçeği yansıtıyor. Kazayı geçiren insanların yakınları şu an acılarını yaşıyor, onlar sizin takıldığınız şeylere takılmıyor. Allah onlara kolaylık versin. Size de biraz hoşgörü...

ÖLÜME DAİR

Hiçbirimizi ölüme alıştırmadan büyüttüler. Öyle ya, özenilecek veya öğretilecek bir ayrılık değil ki, ölüm. Öğretiler tecrübe ister. Gitmeden, yalnız bırakmanın acısını anlayamaz ki insan. Gerçi her gidenin ardından ağlayan bizler, aslında kendi yalnızlığımıze ve terkedilmişliğimize ağlıyoruz. Ben diyorum ki, evrende her şey bir enerji ise, ölüm bizden bu enerjinin sadece görüntüsünü götürüyor. Sevdiğimiz bütün enerjiler görüntü kaybetse bile, onlar her ihtiyaç duyduğumuzda yanımızdalar, bizi izliyorlar ve bizi sevmeye devam ediyorlar. (Ülkü Ö.)

- Ne yazacağımı bilemedim Ülkü Hanım. Öylece baktım bilgisayara. Sanırım içimden geçen şu: Ölüm bizden uzak olsun. Çok çok sevgiler, sevdiklerimizle beraber...
Yazarın Tüm Yazıları