Vicdanın sesi = Hukukun sesi

Vicdanın sesi güçlü çıkarsa...

Her şeyi bastırırmış.

Paranın, zenginliğin gücünü alt edebilirmiş. Hukukun sesine dönüşebilirmiş.

Siz de gördünüz...

*

İtiraf etmem gerekir ki...

Şaşırdım, sevindim, "Vay be!" dedim.

Bir sürü ses bir araya gelince (yazarlar, Müge Anlı’nın programı, Habertürk’ün yayınları, Fatih Altaylı’nın yazıları, Milliyet’in röportajı ve bizim Pazar ilavede hazırladığımız dosya) olabiliyormuş, bir şeyler harekete geçebiliyormuş...

Basının gücü, boru değilmiş...

Ümitlendim.

*

Münevver Karabulut’
la ilgili o dosyayı hazırlarken, ben Cem Garipoğlu’nun annesini de, babasını da defalarca aramıştım.

Eğer ulaşabilseydim, emin olun, onların görüşlerini de okurdunuz.

Ama ulaşamadım.

Haber çıktı ve her kafadan bir ses, ben hálá Mehmet Nida Garipoğlu’nu aramaya devam ediyordum.

Tesadüfe bakın ki...

Dün buldum.

Tutuklanmadan birkaç saat önce.

"Çok büyük acı yaşıyorum. Beni anlamanızı beklemiyorum. Ama mümkün değil konuşamam" dedi.

Ağlıyordu.

İkna etmeye çalıştım.

Nafile.

İkna edemedim.

*

Bugünse tebriklerinizi kabul etmek yerine... (Çünkü bugüne kadar bana küfredenler dahil herkes tebrik mesajları atıyor!) Olayın diğer tarafının görüşlerini yansıtmayı uygun buluyorum.

Tutarlı bulursunuz, bulmazsınız...

İnanırsınız, inanmazsınız...

Bir de onlara kulak verelim...

Bütün bu yaşanmış vahşeti, Mehmet Nida-Makbule Garipoğlu’dan dinleyemeyince, avukatları Aytekin Kaya’yı aradım. Baba Nida Garipoğlu tutuklanmadan önce ve sonra iki kere konuştum.

Buyurun buradan okuyun...

GARİPOĞULLARI’NIN AVUKATI AYTEKİN KAYA

BABA TUTUKLANMADAN ÖNCE

Adım katilleri savunan avukata çıktı!

Adınız "Katilleri savunan avukat"a çıktı? Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

Ediyor. Ama ne yapabilirim? İnsanların şunu bilmesi gerekiyor: Avukatlar, mağdurların da, suç işleyenlerin de avukatlığı yaparlar, yapmalılar.

Yine de bir avukatın, "Hayır kardeşim! Ben bu davayı almam!" deme hakkı yok mudur?

Vardır.

Daha önceden Garipoğlu Ailesi’ni tanıyor muydunuz?

Evet.

Fimlerde şöyle oluyor: Avukatlar, bütün gerçeği biliyorlar, ama gayet sinsice müvekkillerine bu işten yırtmalarının yolunu anlatıyorlar, daha doğrusu kanundaki boşlukları gösteriyorlar, "Şöyle şöyle diyeceksin!" gibi akıl veriyorlar. Sizce bunlar sadece filmlerde mi oluyor?

Hukuken tabi ki bilgilendiriyoruz.

Siz Münevver Karabulut cinayetinde neyin ne olduğunu biliyor musunuz?

Samimiyetimle söylüyorum, bilmiyorum. Ben sadece müvekkilimin ve tanıkların ifadelerinden bir sonuç çıkarmaya çalışıyorum. Ortada öldürülmüş genç bir kız var. Cem Garipoğlu da şüpheli. Ve kayıp. Ben zaten anne ve babanın avukatıyım. Emniyet, bu olayda gayet güzel çalıştı. Cesede ve aileye hızlıca ulaştı, delilleri sıcağı sıcağına topladı. Biz tabii delillerin ne olduğunu henüz bilmiyoruz.

Müvekkilinizin gömleğinde kan bulunmuş...

Bu soru soruldu. Kendisi de bir rahatsızlığından dolayı oraya kan bulaşmış olabileceğini söyledi.

Ne dedi müvekkiliniz: "Yüzümdeki sivilcenin kanı mı?"

"Yüzümde değil, baldırımda" dedi galiba. İfadesi şu anda önümde değil, hatırlamıyorum. Şurası kesin: Anne de baba da, kızın öldüğü anda evde değildi. Defalarca soruldu bu, mantıklı ve doyurucu yanıtlar verdiler. Zaten şüpheli görülseler tedbiren tutuklanırlardı. Fakat vatandaş ne zannediyor? Bu anne baba suçlu ama elini kolunu sallayarak ortada serbest dolaşıyor.

Doğru değil mi?

Hayır efendim. Soruşturma halen devam ediyor. Dava bile açılmadı. Henüz somut bir isnatta bulunulmadı.

Peki cesetten kurtulabilmesi için baba oğluna yardım etmiş olamaz mı? Kestiler biçtiler, ortalığı temizlediler, delilleri karartılar, şimdi de çocuğu saklıyorlar gibi...

Akıl var izan var. Olur mu öyle şey? Emniyette sorgulandılar. Savcı sorguladı. Yargıç bir daha sorguladı. "Bu anne ve babanın ilgisi yok" dedi bıraktı.

Sizce oğullarını saklıyorlar mı?

Bilmiyorum. Bilmemin bana ne gibi bir pratik faydası olacak ki?

Biliyorsanız gider polise söylersiniz, diye tahmin ediyorum...

Bilmem gereken bir mesele değil. Ben neyi bilmek isterim? Dosyada ne delil var? Onu bile bilmiyoruz. Yasak. Keşke bilebilsek...

Bu gizlilik kararı niye alındı?

Duruşmanın daha sağlıklı yürümesi için. Ama sağlıklı filan yürümüyor.

Herkesi infiale sürükleyen bu olayda insanlar adalete güvenmek istiyorlar ama şüpheye düşüyorlar. Birilerinin çıkıp bir şey söylemesi gerekmiyor mu?

Bu birisi, Garipoğlu Ailesi değil. En güçlü makam savcılık. Yaptırım gücü onun elinde. Dese ki: "Ey vatandaş, ey millet, ey kamuoyu! Burası bir hukuk devleti, Muz Cumhuriyeti değil, hukuk kuralları içinde birtakım gerçeklere ulaşmaya çalışıyoruz." Böyle dese, mesele çözülecek...

Cem’in yaşının küçültüldüğü doğru mu?

Daha neler. İnsanın yaşı nasıl küçültülür ki?

Valla bu ülkede her şey oluyor...

Yok efendim.

Anneye babaya, "Oğlunuzu saklıyor musunuz?" diye sordunuz mu?

Hayır.

Niye sormuyorsunuz?

Bana zaten olan biteni anlattılar. Baba bütün gün işyerindeymiş. Anne birtakım ödemelerde bulunuyor, diğer çocukları okulda, oraya gidiyor, komşusuna gidiyor. Bunlar tanıklı belgeli şeyler. Polis eve gelene kadar anne-babanın hiçbir şeyden haberleri yok.

Sonra polis geliyor alıyor onları...

Evet.

Siz de buna inanmamızı bekliyorsunuz!

İsterseniz inanmayın, olan biten bu...
"Annem bile bu davayı almama karşı!"


BABA TUTUKLANDIKTAN SONRA

Cem Garipoğlu’nun avukatı da ben olacağım

Alo yine ben! Müvekkiliniz Mehmet Nida Garipoğlu tutuklandı...

Evet. "Kamuoyu baskısı" denilen şeyi şimdi anladım. İki aydır vardı o gömlek. Neden tutuklanma şimdi gerçekleşti? Size de tuhaf gelmiyor mu? Yeni delil filan değil bu. Tamamen basında çıkan yazılar sonucu. Biz bu tutuklamaya itiraz edeceğiz. Ayrıca bu raporun bize verilmesi lazım, rapor da verilmedi. Neye göre kendimizi savunacağımızı bilmiyoruz. Artık hukuk filan kenara kaldırıldı, herkes hissiyatıyla hareket ediyor. Ben hafta sonu gazete okuyamadım. Başka bir davayla uğraşıyordum. Benim hanım ve sekreter çok meraklı, onlar okumuşlar. Onlar da sizin gibi duygusal bakıyorlar meseleye. Annem de öyle.

Anneniz demiyor mu, "Evladım niye bu adamı savunuyorsun?" diye.

Söylüyor tabii, ben de, "Anne ben işimi yapıyorum!" diyorum.

Gömleğin üzerindeki kan Münevver’in kanıysa ve bu kanıtlandıysa, artık kaçarı yok...

Bu adam sabahtan akşama kadar işyerindeymiş! Daha önce de söyledim size, tanıklar var, bırakın tanıkları baz istasyonlarından yer tespiti yapılabiliyor, telefonuyla bir sürü iş görüşmesi yapmış.

Peki gömlekteki kan?

O çocuk öyle bir şeye karıştıysa, silmiş olabilir...

Ne alaka babasının gömleği?

Müvekkilim, baba-oğul aynı gömleği, aynı çamaşırları giydiklerini söylüyor. Ölçüleri aynıymış. Savcı, "Sana mı ait?" diye sorunca, müvekkilim "Olabilir" dedi. "Kan var diyorsanız vardır." İnkár etmiyor.

Bu ne anlama geliyor?

Mehmet Nida Bey evde değil, ama çamaşırları evde. Cem Garipoğlu, o gömlekle bir şeyleri silmiş olabilir...

İyi de ev temizlenmiş, kim temizleyecek evi? Çocuğa yardım eden anne- baba deniyor...

Öyleyse bile bu suç değil ki. Nida Bey işten geldikten sonra, polisler eve gelene kadar yapmışsa yapmış. Ama müvekkilim bundan değil, "cinayete iştirakten" içeride.

Kesmeye yardım etmişse...

Suç tabii...

Nereden biliyoruz, belki de kan böyle bir esnada gömleğe sıçradı?

Mümkün değil. Çünkü cesedin atıldığı saat belli. O iş yedi-sekiz gibi olmuş. Bir de gelin hafiyelik yapalım. Diyelim ki, o gömlekle kanı temizledi müvekkilim. Oraya bırakır mı? Bir torbaya doldurur, yok eder.

Cem’in avukatı kim olacak?

Ben... Anne babanın velayetinde olduğu için, o da benim müvekkilim olacak...
Yazarın Tüm Yazıları