VEDA’dan SONRA (6)

“Veda”dan artık ayrılmak üzereyiz. Senarist – Yönetmen Zülfü Livaneli’nin sözlerini anımsıyalım yine: “Martin Scorsese, filminde İsa’nın çarmıhtan sonra Mecdelli Maria ile evlenip çoluk çocuğa karıştığını göstermişti.

Tarantino, son filminde Hitler’i sinema salonunda öldürtmüştü. Biz böyle bir sanatçı özgürlüğü kullanmaya kalksak herhalde onun yerine çarmıhta can verirdik.”Acaba Scorsese ile Tarantino’dan aşağıda kalmış mıdır “sanatçı özgürlüğü”nü kullanmada Zülfü Livaneli! Hele bakalım Livaneli o özgürlüğü nasıl kullanmış “Atatürk Filmi” dediği Veda’da?Nerede acaba?Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmamıştır. Amasya’dan başlayarak, Erzurum ve Sivas’tan geçip Ankara’da tamamladığı “egemenlik ulusundur” temeline dayandırdığı Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirmemiştir. Büyük Millet Meclisi’ni kurmamıştır Mustafa Kemal; ne “gazi” ve “mareşal” olduğu Sakarya Meydan Savaşı’nı, ne de 30 Ağustos Büyük Zafer’ini bilir. Halk, kendi başının derdine düştüğünden, Mustafa Kemal’e yardımcı olmamıştır.Mustafa Kemal yalnız bir insandır; hele İsmet İnönü, Fevzi Çakmak gibi kişilerle hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.Mustafa, “Kemal” adını, ola ki, kendi kendine uydurmuştur.Şu birkaç örnekteki Atatürk kişiliğini tanımlamada eksik bırakan yaklaşımın, Hitler’i sinemada öldürme özgürlüğünden ne ayrımı olabilir!Var Da, O Mu Acaba?Diyelim, kimi gerçekler yaratıcılık adına bile bile atlanmış. Ya bilinenlerin tam tersinin gösterilmesi! “Kırık Türkçe’si”, görünüm ve tavrıyla “muhafazakar” kişiliği zorlanmış bir Zübeyde Hanım. Karda kışta annesini arkasından koşturup ortada bırakan bir Mustafa.Conkbayırı’nda süngü hücumuna en önde katılıp tabancasıyla düşman askerini öldüren bir Mustafa Kemal. Çankaya Köşkü’nde bekar sofrasından öteye geçmeyen bir yemekte, ilişkisi artık bilinen Fikriye’yi, başörtüsünü açtırıp da bekar arkadaşlarıyla kadeh tokuşturmak zorunda bırakan bir Atatürk.Ölüm döşeğinde. Odada hiç kimse yok. Ne doktor görünür ortalıkta, ne hizmetli. Terk edilmiş, tek başına bırakılmış bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk.Söylemedikleriyle ve bile bile yanlış söyledikleriyle, çarmıhta can verme vurgusuyla savunduğu o “sanatçı özgürlüğü”nü kullanmada geri kalmış olabilir mi acaba, Zülfü Livaneli! Ve aklıma geliverdi bir an: Kurtuluş Savaşı’nda, “cephede bir er” olsaydı Zülfü Livaneli! Geçmiş bir “mazidir”. Halin tahtında oturanlar, görür kendilerini, geleceğin de galipleridir. “Veda”ya “elveda” ve Mustafa Kemal’e “merhaba”...
Yazarın Tüm Yazıları