Vatan anıtları

SEDAT PAŞAM, ilk telefon edip hak verenlerin başında geldi.

Sonra tüm komutanlarım, her partiden üst yetkililer aradı, inanılmaz telefon aldım. Sevgili tiyatro sanatçısı Fikret Tartan, rahmetli tiyatro sanatçısı arkadaşı Yıldıray Akıncı’nın yıllar önce duygulandığı anlarda, o mütevazi haliyle, 9 Eylül’e İzmir’e bayrak çeken kahraman subaylar arasındaki babası Teğmen Ali Rıza Akıncı’dan nasıl gizli gururla söz ettiğini anlattı. Vefanın, ulusal yaşamda ne kadar hayati bir duygu olduğunu vurguladı.

Telefon, faks, e-mail trafiği aktı gitti. Herkes, Kuvayı Milliye Yılı’nda İzmir’e ilk giren kahraman Türk subaylarından Yüzbaşı Şerafettin Bey’in anısına gerçekleşen tiyatro eserini kutladı, ancak EGE-KOOP Başkanı Hüseyin Aslan’ın istiklal ordusunun tüm kumandan, subay ve erlerini hiçe sayarak, tek kişinin heykelini Konak’a dikme girişimi doğrultusunda demeçlerini ve eylemlerini protesto etti.

Herkes, 9 Eylül’ü vurgulamak amacıyla Konak’a heykel dikilecekse, Atatürk’ten itibaren tüm istiklal kahramanlarımızı kapsayacak "anonim bir vatan anıtı" olmasını istiyor, tek kişininkini değil!..Herkes gereken yerlere başvurmaya devam ediyor. Bu konudaki yazılarım gerektiğinde sürecektir.

TARİHİ SEVDİRMEK

Bana gelen sayısız başvuru ve iletinin bir tanesini burada yayınlıyorum:

"- Sayın valimiz, belediyemiz, komutanlarımız.. Bir şehre, aslına uygun yapılan heykel ve anıtlar oranın tarihinin merak edilmesini ve daha gezilesi olmasını sağlar. Ege’nin incisi İzmir’imiz yerlisi ve yabancısıyla turistik bir şehirdir.

25 Ocak 2009 Pazar günü Hürriyet’in Ege ilavesindeki "9 Eylül’de bayrak çeken subaylar" ana fikirli yazıyı okuyunca şaşırdım, sarsıldım.

Ben, ileride torunlarıma EGE-KOOP’un parası ile yalnız bir subayımızın heykeli dikildi. demek istemiyorum. Çünkü bu masal olur. Onlara, parası olmayan yalnız yüreği olan tüm kahramanlarımızı anlatmak, arkadaşlarımla çektirdiğim fotoğrafların arka fonundaki anıtı sevgiyle, heyecanla anlatarak tarihi sevdirmek istiyorum. Kendini bilen Rabbini bilir. Vatanın seven tarihini bilir, sözlerimle mektubumu bitiriyor, sevgi dolu günlerde sağlıcakla kalın diyorum. Eczacı Nurgül Özalp-Karşıyaka."

ÇİY DAMLAMIŞ ÇİÇEKLER

Şimdi bir haber duruyor önümde,

İzmirli yazar Yaşar Aksoy’la görüşme

İzmir tarihini anlatıyor..

Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’e ilk giren

Süvari Alayı’nda genç bir subay olan

Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın

Öyküsünü anlatıyor.

*

Kurtuluş Savaşı’mızın son saatleri.

Kuvayı Milliye, İzmir’e giriyor..

Fahrettin Altay Paşa komutasındaki

Süvari Kolordusu’nun ilk öncü birliği

Konak Meydanı’na gelir..

Hükümet Konağı’ndaki Yunan Bayrağı

İndirilip, yerine Türk Bayrağı çekilir.

Halk büyük bir coşkuyla, Süvari Birliği

Komutan ve askerleri ile kucaklaşır

*

9 Eylül sabahı..

Güzelyalı’da bir genç kız

Babası tarafından sabah erken uyandırılır

Baba kızına der ki:

"Bu sabah süvarilerimiz şehre girecek

Git bahçemizden çiçek topla,

Konak’ta bayrağı direğe çeken

ilk askere bu çiçekleri ver!.."

Meliha, çiy yağmış tazecik çiçekler toplar

Koşarak Konak Meydanı’na gelir.

Bayrak çoktan çekilmiştir.

Halk askerlerle kucaklaşmaktadır..

Meliha, o askerin hangisi olduğunu sorar

Genç bir teğmeni gösterirler..

Meliha çiçekleri teğmene verir,

Göz göze gelirler. Genç teğmen sorar:

"Senin adın ne, kimlerdensin?"

Meliha adını söyler,

Güzelyalı’daki evlerini tarif eder.

*

Bir hafta sonra

Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa

Yanında zabitlerle Meliha’nın evine gelir

Kızı babasından isterler..

Kime mi?..

Kızın çiy damlamış çiçekleri verdiği teğmene

*

Ben, Teğmen Ali Rıza oluyorum sevgilim..

Sen, o çiy damlamış çiçekleri veren genç kızsın

Göz göze geliyoruz

Ateş basıyor yüzümüzü..

Not: Sevgili okuyucularım.. Bu şiiri internette "antoloji.com" isimli sitede birkaç hafta önce buldum. Ve çok üzüldüm. Çünkü Saim Gözek isimli şair, 29 Nisan 2008 tarihinde kanserden ölüp, Tire’de annesinin yanına gömülmüş. Bu yurtsever şair, ölümünden sonra siteye gönderilen bir mesajı da ne yazık ki görememiş. O mesajda şunlar yazılı: "Ben, Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın torunuyum. Şiirinizi okuyunca çok duygulandım. Size teşekkür ediyorum. Dedem ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. İmza: Ali Rıza Yavuz, Melbourne-Australia.."

Uğur Mumcu’nun karanfili..

Tam 16 yıl önce Uğur Mumcu’nun Ankara’daki cenaze töreninde, şehit gazetecinin naaşı kendi evinin önünden geçirilirken, evin pencerelerinden sokağa, insanların başına karanfiller yağıyordu. Yüzbinler, evin önünden akıp geçerken bir karanfili de ben yakaladım.

Özenle koynuma koydum. Ve o karanfili İzmir’e getirdim. Sonra Gülay Galeri’de, "Cumhuriyet Gazetesi"nin ek olarak verdiği büyük Uğur Mumcu posteri ile çerçevelettim. 26 Ocak 1993 günü Yeni Asır’da yayınlanan "Uğur Mumcu, İkinci Hasan Tahsin’dir" yazımın başlığını da çerçevenin içinde bir yere iliştirmiştim.

SOLMAYAN KARANFİL

İzmir’deki, "Uğur Mumcu Mitingi"nde çerçeveyi kucağıma alıp en önlerde taşıdım. Sonra Karşıyaka’daki evimin duvarında yıllarca asılı kaldı. 2005 yılında çerçeveyi Karşıyaka’dan alıp Çeşme’deki yeni evime getirdim. İnanır mısınız?.. Karanfil ilk günkü gibi "kıpkırmızı", dalı ve yaprakları yine ilk günkü gibi "yemyeşil." Sanki bir doğa mucizesiydi. Geçen yıllar, Uğur Mumcu karanfilini eskitip solduramadı..

Artık yaşlılığa adım atmıştım.. Hepimiz faniyiz.. Ölüm, bana hızla yaklaşıyordu.. Çerçeveyi çevremde gördüğüm en temiz Atatürkçü gence armağan etmeye karar verdim. Bir çok kişiyi, hatta kızımı bile düşündüm. Hiç biri içimi ferahlatmadı.. Aniden "Serhat", kafamda şimşek gibi çaktı..

DELİKANLI SERHAT

Serhat, Çeşme’nin en yakışıklı, en temiz, en yurtsever gençlerinden biriydi. Bir fotoğraf dükkanında çocuk yaşlarda çalışmaya başlamıştı, hala oradaydı. Kibar, efendi, kahraman bir gençti. Askerliğini Jandarma Genel Komutanlığı’nda yapmıştı. Vatan ve Mustafa Kemal için, gözünü kırpmadan cepheye gidecek bir örnek Çeşmeli gençti. Aldım çerçeveyi bir gün, Karabıyık Hasan’ın oğlu Serhat Kararslan’a götürdüm. Dedim ki:

- "Serhat.. Uğur Mumcu’nun karanfilini sana bağışlıyorum!"..

Serhat, çok sevinerek o koca cüssesiyle çerçeveyi kucakladı.."Aman" dedim, "Rutubetli duvara asma, başka birine verme, Atatürkçü derneklere bile armağan etme, çünkü yönetim değişir, oradan taşınırlar, çerçeve bodrumlara atılır, kaybolur, biri alıp evine, bürosuna götürür.. Hatta, evlendiğin kız istemedi diye bile bu çerçeveden vazgeçme..Bu davadan, bu vatandan, bu bayraktan, bu Ata’dan sakın vazgeçme." Serhat söz verdi. Ben de hayattaki en değerli çerçevemi ona armağan ettim. İyi ettim, de mi?..

Vatan anıtları veya kurtuluş abideleri, o halkın istiklal aşkını perçinleyen anonim sanat eserleridir..

Uşak Anıtı’ndan örnek alalım!

İşte "Uşak Kurtuluş Anıtı".. Vilayet önündeki bu anonim anıtta herkes var.. Atatürk var, süvariler var, gençlik var, halk var.. EGE-KOOP Başkanı Hüseyin Aslan, zahmet edip Uşak’a gidip bu anıtı görmeli. İzmir Hükümet Konağı önüne yalnızca bir kahraman subayın değil, tüm kahraman komutan, subay ve erlerimizi kapsayacak bir anonim anıt yakışır! (Fotoğraf:Yaşar Aksoy)
Yazarın Tüm Yazıları