Vampirlere dair son birkaç söz

Ne vampirler sevdim zaten yoktular sevgili Habitus okurları!

Vampir konusunu bir kere yazacağım ve bitecek mi sandınız?

Atardamarınıza istekli bakışlar atıyor, ekolu kahkahalar patlatıyor ve sizlere “Aaslaa!” demek istiyorum.

Elbette bu furyanın ekmeğini daha yiyeceğiz. Durun daha. Konuşacaklarımız bitmedi.

Biliyorsunuz geçen haftamızı “Kan emici karizmatik zevce mi isteriz yoksa sizi tatlı tatlı dişleyecek sımsıcacık kurt adam mı?” sorusunu düşünerek geçirdik.
New Moon’un; bir başka deyişle Vamp-ı Memnu’nun hassas, romantik ve dokunaklı diyalogları içinde kendimizi kaybettik.

Resmen vampir olmak istiyoruz. Hadi olamadık vampir sevgili istiyoruz. Ya da kurt.

Biz delirdik mi acaba? Ne dersiniz?

Şu hayatta varolmayan konu üzerine bu dayanılmaz arzumuzun kaynağı nedir?

Açık konuşayım mı? Ben bu filmi, gazeteci olmasam izlemezdim. Fantastik sinemayı da edebiyatı da sevmem. Bana ne vampirden kıldan yünden.

Ama yook, geceleri hemşir’aanım kıyafetimi giyiyor, boynum açık kalacak şekilde uyuyor, “Edvard, gel, sana damar yolu açtım” diye sayıklıyorum. Bir vampir ailesi kurmak istiyorum. Bella’ya gıcık oluyorum. Kurt Jacob, irmik helvası gibi geliyor.

Sevmem ama ver, yerim.

Peki fantastik dünyalara uzak ben bile bu hale nasıl geldim? Eh, şu kazık kadar halimle bir ergeni aratmıyorum, genç kızlar ne yapsın.

Biz bu hale nasıl geldik sorusunun cevabı aslında vampirlik müessesesinin kendisinde yatıyor efendim. Formül basit. Bakınız anlatayım;

* Vampirlerin az acı çekmek, hızlı hareket etmek gibi insanüstü özellikleri var. ınsanüstü olamayan biz zavallı insanlar, elbette bu özellikleri taşıyan beyazperde karakterlerini bağrımıza basacağız. Dünya kötüsü olmaları lazım ama bir de iyi kalpli bu beyaz suratlılar. Alice var, Edward’ın kardeşi, dünya iyisi. Anasını, babasını sormayın zaten, ben böyle güzel insan görmedim. Adam doktor yahu, daha ne diyeyim! Yemin etmiş, kan emmeyeceğim demiş. Böyle vampirlere can kurban.

Edwardgiller çok güçlü varlıklar ama bunu çaktırmıyorlar. Siz bir vampirin hiç “Serdar Bilgili’yle toplantıdaydım. Sonra Rahmi Koç beni aradı. Açmadım. Yarın New York’a uçacağım. Uçakla değil ama. Zhe zhe” diye gevrek gevrek güldüğünü, böyle şeylerle hava attığını hiç gördünüz mü? Elbette görmediniz. Çünkü öyle uluorta anlatmazlar. Kendilerini önemli görmezler. Şov meraklısı değiller.

Eh, elindekini göstermeme, mütevazı olma, mağrur bakışlar, vb. gibi hayranlık verici özellikler de genç kızlarımıza ince çığlıklar attırıyor tabii.

Artık vampirler yakışıklı. Christopher Lee gibi, Bela Lugosi gibi, Klaus Kinski gibi yaşlı ve çirkin değiller biliyorsunuz. Ha, açıkçası ben bunu biraz tuhaf da buluyorum bir yandan. Zira bu aralar nice Klaus Kinski’ler 20’liklerin boynundan bir ısırık almak için can verecek haldeler. Bence Sean Connery derhal vampir yapılmalı. Ya da Rutkay Aziz. Satar.

Filmin mesajı: Bir topluluk içinde en göze batan kişi olmak için en güzel, en bebek, en Kıvanç Tatlıtuğ, en Tuba Büyüküstün olmak zorunda değilsin. 80 ve 90’ların Amerikan gençlik filmlerini hatırlayın, esas oğlan ve kız lisenin kralı ve kraliçesiydi. Herkes onları delice kıskanırdı, özenirdi. şimdiki yeni kahramanlara bir bakalım: Edward lisenin en popüleri değil. Keza Bella da öyle. Her ikisinin de masalsı güzellikleri yok. Ama göze çarpıyorlar. Vampir takımının “mean girls” ya da popüler genç takımdan daha fazla sayıda özenilecek özelliği bulunuyor. Buna rağmen kimse ulaşılmaz değil, kimse “über” değil, herkesin kendi sıradanlıkları var.

Genç kız ve erkekler kendilerini görüyorlar böyle filmlerde.

Eh, tadından yenmiyor, insanüstü özellikler de eklenince üstüne...

Can verilecek bir özellik: Düşünce okumak... Hadi itiraf edin, imkanınız olsa bir görünmez olmak bir de düşünce okumak isterdiniz.

Daha çok sebep sıralanır, konu dallandırılıp budaklandırılır ama sadece şu saydığım maddeler bile vampir deliliğini gözümde son derece normalleştiriyor.

Kurbanlık çocuklar

Kurban Bayramı’nın her yıl tekrarlanan ayıbına bu yıl da içimiz acıya acıya katlandık. Acı çektirilerek kurban edilen hayvanları gördünüz... Her sene utanmadan, sıkılmadan, hayvanları ağlata ağlata, işkenceyle kesen yarım akıllıların vicdanları hiç sızlamıyor mu?

Kesimi kuralına göre yapmayan bu cahil adamlara, kurban kesmenin dini açıdan sevabının mahiyeti hakkında çok net bilgi verilse diyorum. Sevabın o hayvanı HERHANGİ bir şekilde -hatta işkence çektirerek- öldürmek olduğunu düşünüyor olabilirler mi?

Sebebi bu değilse eğer, Cannibal Holocaust filmini aratmayan görüntülerin açıklamasını ben yapamıyorum...

Bir de bunu izlemek mecburiyetinde bırakılan küçük çocuklar var, o da ayrı fena bir konu... Bugüne dek siz de benim gibi birçok kişiden “Küçükken, bizim arka bahçede, hayvan, kafası kesildikten sonra kaçtı, kanları üstüme sıçradı ve ben bu görüntüyü aklımdan çıkaramıyorum” hikâyesi duymuşsunuzdur.

Gelişmekte olan bir çocuğa daha büyük eziyet düşünemiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları