Türkiye’ye hoş gelemedim!

İKİ haftalık bir ayrılığın ardından cennet vatanımıza dönmekte olduğumu daha uçağa biner binmez anladım.

Sanki herkes aynı uçakla, aynı yere gitmeyecekmiş gibi gereksiz bir acelecilik ve kargaşada, ter içinde kaldığımı itiraf edeyim. Demek ki insan iyi şeylere gerçekten de kolay alışıyormuş. Sonra da gazetelerimizdeki haberleri okudum ki sıkıntım daha da artsın!

Metris’te tutuklu iken işkence yüzünden komaya girerek hastaneye kaldırılan Engin Ceber’in öyküsünü bu sayede öğrendim.

Ceber ve arkadaşları, Yürüyüş Dergisi satarken polis kurşunuyla felç kalan Ferhat Gerçek ile ilgili bir açıklamanın ardından, dergi satmaya kalkışmışlar.

Ne ağır bir suç!

Polis affetmemiş, savcı da tutuklayıp hapse göndermiş. Dokuz gün boyunca önce polisten, sonra gardiyanlardan dayak yemişler ve Engin Ceber, şimdi ölümle pençeleşiyor.

Bütün bunlar AB üyesi olmaya hazırlanan, iktidarda bulunanların ağızlarından demokrasi sözünü düşürmediği bir ülkede oldu.

Bundan sonrasının nasıl gelişebileceğini tahmin ediyorum.

Söz konusu kamu görevlileri için soruşturma izni ya verilmeyecek ya da geciktirilecek.

Dava açılabilirse, bu dava yıllarca sürecek, belki zamanaşımı, belki "delil yetersizliği" suçluların aramızda serbestçe dolaşmaları için gerekçe olacak
.

Bu arada herkesten demokrasi nutku dinleyeceğiz.

Kimse Ferhat’ların, Engin’lerin demokratik haklarını aklına bile getirmeyecek.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı, Ertuğrul Sağlam’a açtıkları telefon gibi bir teselli telefonunu bu kurbanların ailelerinden esirgeyecek.

Muhalefet partileri, onların isimlerini bile anmayacak.

Bir demokrasi oyunu içinde oyalanıp gideceğiz.

İngiltere ve İspanya gibi olalım

AKTÜTÜN karakolu baskınının ardından "askerlerin terörle mücadele için daha çok yetki istedikleri" haberlerini okudum.

İddiaya göre AB uyum yasaları çerçevesinde geliştirilen demokratik haklar, terörle mücadeleye engel oluyor. Sadece askerin değil, polisin de bu yasalardan şikáyetçi olduğunu biliyoruz.

Bu ülkede telefon dinleme izinleri, arkasında kuvvetli bir gerekçe olmasa bile kolayca kabul ediliyor.

Hiçbir belgeye dayanmadan, ülkede herkesin konuşmalarının takip edilebilmesi için verilmiş mahkeme kararları bile var.

Üst ve ev aramaya sıra geldiğinde, telefon dinleme izninden bile daha kolay izin alınabiliyor. Hatta yasalarımız, acil durumlarda "istim arkadan gelsin" de diyor
.

Ve güvelik güçlerimiz en temel insan haklarının, terörle mücadeleye engel olduğunu iddia ediyorlar.

Karakol basmaya gelenler, dağlarda silahla dolaşanlar, otobüs tarayanlar, mayın koyanlar, bomba patlatanlar, sanki demokratik haklarını kullanarak bu eylemleri yapıyorlarmış gibi!

Artık bu tartışmayı kesin olarak bitirecek bir şey önermek istiyorum:

AB üyesi olup, bizim gibi terör belasıyla mücadele eden İspanya ve İngiltere’de hangi yasalar varsa, Türkiye’de de aynıları vakit geçirilmeden çıkarılsın.

Biz de görelim: Vergilerimiz boşuna mı harcanıyor yoksa gerçekten mevcut yasalarımızda bir sorun mu var!

İstifa, yıpratılmayı önler

HAVA Kuvvetleri Komutanı ile Harp Akademileri Komutanı’nın, karakol baskını sırasında Antalya’da golf oynamaları kamuoyunda ciddi bir tepki gördü.

Genelkurmay, bu tepkilerin haksız olduğunu, komutanların olaydan geç haberdar olduklarını açıkladı.

Öyle bir gerekçe ki, "özrü kabahatinden büyük" deyişi tam da bunun için sanki.

Genelkurmay açıklamasında bu olayla ilgili eleştirilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya yönelik olduğu görüşü de yer alıyor.

Kişisel görüşüm şu ki bir yıpratma varsa bunu yapan durumu eleştirenler değil, bu duruma yol açanlardır.

Bizim ülkemizde istifa kurumu ne yazık ki hiçbir olayda, kimsenin aklına gelmiyor.

Normal medeni bir ülkede bu durumdaki bir komutanın çoktan özür dileyerek, istifa etmiş olması gerekirdi.

Bu olaya yol açan komutanların da bu yolu izlemeleri gerekiyor.

İstifa etmeleri, içinde bütün yaşamlarını geçirdikleri kurumun yıpratılması çabalarını önleyecek tek davranış biçimidir.
Yazarın Tüm Yazıları