Türk şirketlerinin rakiplerinin büyüme hızına dikkat!

Ülker’in çikolatada dünya markasını satın alması büyük yankı uyandırdı. Günlerce gazete ve televizyonların ilk haberi oldu.

Haberin Devamı

Bu satın alma bence Ülker’in algısını birkaç aşama yukarı çekti. Konuştuğum çok sayıda işadamı ve yönetici, “Bu satın alma, Türk şirketlerinin de dünya devi alabileceğinin mümkün olduğu” düşüncesini yarattığı görüşünde birleştiler… Hatta bazı işadamlarından, “Bakıyoruz” ve “Sürpriz yapabiliriz” gibi sözler de duydum. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ancak, birkaç satın almanın gerçekleşeceğine de inanıyorum.

Aslına bakarsanız gerçekleşmesi de gerekiyor. Yoksa, Türkiye, kendi “sınıfındaki” büyük yarışta bir miktar geri kalabilir. Biz büyük şirketlerimize, yurtdışına mal satan ihracatçılara bakıp, “global devlerimiz” var diye övünüyoruz. Ancak, daha önce de yazmıştım. “Global şirketler”, özellikle de gelişmekte olan ülke şirketleri üzerine araştırma yapan, kitapları bulunan Harvard’dan Donald Sull, bu görüşlerimize pek katılmıyor. İstanbul’daki sohbetimizde, “Daha yolun başındasınız. Türkiye’de global şirket var diyemeyiz” değerlendirmesini yap/images/100/0x0/55eb51eff018fbb8f8b9a9c1mıştı.

Haberin Devamı

O konuşmada Türkiye, Brezilya, Çin, Güney Amerika gibi ülkelerden şirket isimleri vermişti. Ben isim verme taraftarı değilim. Ancak, bu sayfadaki tabloya dikkat çekmek istiyorum. Dünyada adından söz ettirmek, sektörde oyunun kuralını yazmak isteyen şirketler, satın alıp, aynı zamanda rakibini de ortadan kaldırıyor.

Listenin başında Hindistanlı Tata var. Gitmiş İngiltere’den bir devi 16.4 milyar dolara satın almış. Tata’nın otomotiv gibi alanlarda da satın almaları oldu. Hindistanlı şirketler global satın alma ve birleşmede en önemli oyunculardan biri haline geliyorlar. 2006'da 24.7, 2007’de 22.5 milyar dolarlık global alım ve birleşmeye imza atmış olmaları da bunu gösteriyor.

Çimentoda global oyuncu olma peşindeki Cemex, Avustralya’nın Rinker Grubu’nu 15.4 milyar dolara satın aldı. Cemex’in satın aldığı şirket sayısı 20’yi geçti.

Son yıllarda yönetim dergilerinin gözdesi olan Lenova, bu işi hakkıyla yapmanın yolunun global oyuncu olmaktan geçtiğini görüp, IBM’in PC bölümün 1 milyar 750 milyon dolara satın almıştı.

Haberin Devamı

Bu listede 18 büyük satın alma var. Bu listeye daha eklenebilecek çok şirket olduğunu da unutmamak gerekiyor. Dikkat edin liste Rusya, Hindistan, Meksika, Brezilya ve Çin ağırlıklı. Tamamı da Türkiye’nin rakipleri… Eğer Türk şirketleri 2008 ve sonrasında bu listelerde yerlerini almazlarsa, işleri bir miktar daha zorlaşabilir.

Televizyon üretim cephesinde neler oluyor?

Geçen yıl Türkiye’deki televizyon üreticileri açısından zor geçti. Profilo Telra’nın yaşadıklarında bu zorluğun büyük payı vardı. Uzakdoğu’dan gelen rekabet, satışların düşmesi ve azalan kar marjları sektörü bir hayli zorluyordu. Nasıl zorlamasın ki? 10 yıl öncesinde yüzde 10 düzeyinde olan kar marjı geçen yıl bazı durumlarda yüzde 1’in dahi altına inmişti. Şimdi yüzde 1 ve biraz üzerinde seyrediyor.

Haberin Devamı

Ancak, şimdi öğrendiğim kadarıyla sektörde işler yoluna giriyor. Sektörde “En kötüyü geride” bıraktık havası var. Bu olumlu bakışın arkasında Çin’e karşı Türkiye’yi öne çıkaran iki önemli etken var. Birincisi, Vestel, Arçelik gibi büyük Türk şirketleri, daha fazla model üretebiliyorlar. Örneğin, Çinli şirketlerde model sayısı 1000 düzeyindeyken, Türk şirketlerinde rakam 3 bine kadar çıkabiliyor. Bu, rekabette büyük bir farklılık sağlıyor.

İkincisi, Türk şirketleri düşük siparişlere hızlı yanıt verebiliyorlar. Çinliler ise 10 bin, hatta 100 binli kapasiteleri tercih ediyor. Sektörün önde gelen yöneticilerinden biri, “Biz 1000 adetlik üretimleri bile karşılayabiliyoruz. Bu konuda çok başarılıyız” yanıtını veriyor.

Haberin Devamı

Sektörde inanılmaz bir rekabet var. Rekabeti de LCD işine şimdiye kadar 100 milyar dolar yatırım yapan şirketler yönlendiriyor. Tepede ise 5 önemli şirket var. Bunlar 3 yıl önce pazarın yüzde 25’ini kontrol ediyordu. Şimdi payları yüzde 75’e çıktı.
Böyle bir yapıda Türk şirketleri farklı arayışlara çıkış yollarına bakıyor. Bu durumu bir üst düzey yönetici, “Geçmişteki gibi büyüme geride kaldı. Şimdi mevcudu koruma ve katma değerli ürün arayışı dönemindeyiz” sözleriyle ortaya koyuyor.
Örneğin Vestel’in böyle bir girişimi var. İngiltere’de, Bristol’de kurduğu dijital yazılım geliştirme şirketinde 158 milyon dolar ciro, 30-40 milyon dolar kar elde etti. Televizyon işinde bu düzeyde bir cirodan 10 milyon dolar kar elde edilebildiği göz önüne alındığında, yaratılan değer daha iyi ortaya çıkıyor.
 
“Dolar 1 YTL olur” rüzgarı eserken, Burada neler yazmışız?

Haberin Devamı

Dikkatli okurlarımız hatırlayacaklardır. Posta’ya yaklaşık 3 aydır yazıyorum. İlk yazımda doların yönünü ele almış, bazı saptamalar yapmış, geleceğe yönelik değerlendirmelerde bulunmuştum.

Tam da o sıralarda “1 YTL= 1 ABD Doları” havası esiyordu. Yani şimdikinin tersi bir rüzgar vardı. Posta okurlarıyla şu satırları paylaşmıştım:
“Önümüzdeki 1 yılda 1.5’i görebilme olanağı var: Hükümetin ve büyük şirket ile bankaların bütçelerine koyduğu dolar kurunu biliyorum. 1.23 ile 1.30 arasında ortalama rakamlar var. Ben doların, yabancı girişinin olduğu ve global iyimserliğin devam ettiği dönemlerde, 1.2 düzeyinde, hatta altında seyredeceğini tahmin ediyorum. Ama yine birkaç dalgalanma da bekliyorum.”

Görüşlerimi soran okurlara yine aynı değerlendirmeleri yapıyorum. Dünya büyük bir dalganın üzerinde ilerliyor. Bazı dönemlerde dalga boyu yükseliyor, bazı dönemlerde normal düzeylere iniyor. Önümüzde kritik mart ayı var. Avrupa’da bankaların bilançoları göz önüne çıkacak. O günlerde dalga boyu yükselebilir. Kimse kalıcı, hele geçmişteki gibi yükselişler de beklemiyor. Ancak, böyle dönemlerde riskleri iyi yönetmenin önemine dikkat çekmiştim. Gelir-borç dengesini iyi yönetmek gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları