Türk eli

MUHARREM ayının bol bademli ve bol cevizli aşuresini tabii ki bilirim.

Keza, Hıdırellez’de mis gibi taze dereotu kokan leziz kuzu kapamaya da bayılırım.

Hatta İstanbul çocuğu olarak, Hamursuz veya Paskalya, ötekilerini de ezbere sayarım.

Amenná da, peki şu Nevruz nereden çıktı?

Ben kendi hesabıma, yarım yüzyılı aşan ömrü hayatım boyunca 21 Mart gününün ‘maná ve ehemmiyetine atfen’ (!) gerçekleştirilen bir kutlamayı ne gördüm, ne de yaşadım.

‘Nevruz’ kelimesini uzaktan uzağa işitmişliğim ancak, muhtemelen Azeri Türkleri kastedilerek familyamızda ‘Acem Bayramı’ denilen rivayete uzanırdı ki, işte hepsi bu!

* * *

YUKARIDAKİ açıklamayı, Nevruz kutlamasında Apo Bey’in hemşiresinin elini öpmek için kuyruğa giren ‘Kürt milliyetçileri’ni eleştirdiğim ve şaklabanlığı vurgulamak için de kasten ‘Kürt eli’ başlığını attığım dünkü yazımdan sonra yapmak ihtiyacını hissettim.

Zira bir de, madalyonun ters yönündeki ‘hákim milliyetçiliği’ eleştirmek gerekiyor.

İğneyi ‘başka’sına batırırken çuvaldızı da ‘kendi’me batırmakla yükümlüyüm.

Hele hele, o hákim milliyet’e mensub olmam hasebiyle, ‘öteki’nin ‘tepkiselliği’ni ‘empati’ denilen soğuk ve mesafeli bir tarafsızlıkla değerlendirmeyi ahlaki etik belliyorsam.

* * *

ÇÜNKÜ malûm, Nevruz bir süreden beri ‘Türkeli’ (!) bayramı olarak sunuluyor.

Özde ‘resmi ideoloji’ sözcüsü bir TRT’nin bile önceki gün ‘kızıl elma diyarı’ndan naklen yayın yapması da ispatladı ki, metorolojik dönenceye ‘Türklük damgası’ vuruluyor.

Vay canına ve fesüphanallah!

Eh, en başta kaydettiğim gibi, ben ve yakın uzak çevrem böyle bir Nevruz’dan asla haberdar olmadığımıza göre, demek ki soyumun sopumun ‘Türklük’le hiç alákası yokmuş.

Zahir Yecüc Mecüc dağlarından inmişim de daima cam kavanoz içinde yaşamışım.

İnsaf ki insaf ve de işte ‘hakim milliyet inkárcılığı’ derken bunu kastediyorum.

* * *

İMDİİ, on beş yıl önce Özbekistan’a gittiğimde ben de ilk defa görüp pek şaşırdım ve sonra gerçekten Nevruz hemen bütün ‘Türklük alemi’nde; hatta çok yerel kalmak kaydıyla ülkemizin bazı bölgelerinde kutlandığını öğrendim ama, bu, ‘esas gerçeği’ değiştirmez.

O da şu ki, ‘Türkiye Türklüğü’nde Nevruz mevruz diye bir adet yerleşmemiştir!

Bayramın şimdilerde ‘yarı-resmileşmesi’ ise tamamen ‘Kürt aidiyeti’yle ilgidir!

Eğer Kürt yurttaşlar Zerdüşt geleneğini bir ‘kimlik manifestosu’na dönüştürmeseydi, yine hiçbirimizin ruhu Nevruz’u duymayacaktı. ‘Acem Bayramı’ rivayeti sürüp gidecekti.

İnkára ve tevile kalkışanlar çarpılır, Nevruz Türkiye’de bir ‘Kürtlük simgesi’dir!

* * *

PEKİ, bunları söylemekle Nevruz’un kutlamasına karşı mı çıkmış oluyorum?

Ne münasebet ve tam tersine, tatile dönüşmesi dahil bayramın resmileşmesini, ama bunun ‘Türkeli’ falan değil, ‘Kürt kimlik dışavurumu’ olarak onaylanmasını istiyorum.

İstiyorum ki, yasak savmak riyakárlığı bitsin ve naklen Nevruz yayınında Sibirya’nın bilmem ne kabilesini bile anan TRT artık hiç çekinmeden ‘Kürt’ adını telaffuz edebilsin.

İstiyorum ki, Diyarbakır’daki 21 Mart törenini Başbakan açsın ve heceleyerek de olsa, önündeki kağıttan, yurttaşların bayramını ilk cümlede Kürtçe tebrik ederek gönülleri fethetsin.

İstiyorum ki, körolası feodal adet illá el öpmeyi gerektiriyorsa, o öpülecek el Apo Bey familyası efradının elleri değil, Kürt insanlarımızın aidiyetini‘eşit yurttaşlık - ortak vatan’ çerçevesinde teyit eden Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst düzey yetkililerininki olsun.

Ve kimse zerre kadar korkmasın, kenetli ‘Türk eli’ni ve ‘Kürt eli’ni birbirlerinden asla ayıramayacak olan nice Nevruz’ları işte ancak bu sayede ve hep beraber kutlayacağız.
Yazarın Tüm Yazıları