Türban demokrasisinde papaza yaşam hakkı yok

AKP iktidara demokrasi sayesinde yürüdü. Sistemle barışı demokrasiye hizmet eder diye umuldu.

Ama ne yazık ki demokratlar AKP’yi, AKP de demokrasiyi yanlış anlamış.

Çünkü 4 yıla yaklaşan icraat Başbakan’ın geçmişteki "demokrasi araçtır" tarifine uygun: AKP demokrasiyi sadece;

İmam hatiplilerin istediği üniversiteye girmesi,

Türban yasağının kalkması,

Kaçak Kuran kurslarına göz yumulmasından ibaret sanıyor.

(Arada cılız ve içi boş "Kürt meselesi" çıkışı... Şemdinli’de yasak savma, Ermeni Konferansı’nda, Orhan Pamuk davasında AB sopasıyla yola gelme tabii ki sayılmaz.)

Bu iktidar bırakın kendisine oy vermeyeni... Yüzde 34’lük (2002 seçim sonucu) seçmeniyle bile ilgili değil. Aslında bu oyu sıradan seçmeni zerre kadar alakadar etmeyen kavgalarda siyasi kalkan niyetine kullanıyor.

* * *

Haydi diyelim ki yanıldım, AKP hakikaten çoğunluğun sesi...

Yine de kör inadı, demokrasi abidesi diye satamaz.

Çünkü ister krallık isterse monarşi, hatta en katı totaliter rejimde bile çoğunluk bir yolunu bulur istediğini yaptırır... Kimse çoğunluğa karşı duramaz.

Ama sadece demokrasilerde azınlığın sesi duyulur, hakkı gözetilir.

Demokrasi çoğunluk değil azınlık rejimidir, hep unutulur.

Nüfusunun yüzde 99.5’i Müslüman olan ülkede marifet salyangoz sattırmaktır, gerçek demokrasi kriteri tek bir papaz bile kalsa onu yaşatabilmektir.

Papazın pilav yemesi türbandan, katsayıdan çok daha önemlidir.

* * *

Yabancılar "taç başı akıllandırır" der.

Ama anlaşılan taç, AKP’ye ağır geldi. Başı öne eğilmek üzere. Utançtan!

Tabancanın sahibi neden dışarıda?

MADEM ki papaz o zaman homoseksüel, zaten öyleyse ölümü hak etti.

Olağan şüphelinin cinayet sebebi olarak peşin hüküm hakim.

Bırakın homofobik medyayı, ilgili ilgisiz bakanlar bile böyle konuşuyor.

Senaryolara takılıp gerçekleri unutturmak istiyorlar.

Mesela, 16 yaşındaki katilin kullandığı binlerce dolarlık silah kimin, biliniyor mu?

Eğer biliniyorsa neden gözaltına alınmadı, yargılanmıyor?

Sinir reytingi anketi bozar

ANKARALI Başbakan’la Mersin Kuyuluk Beldesi’nden çiftçi Mustafa Kemal Öncel’in diyaloğu siyasetin gücünü sergiledi.

Bir yanda yılların siyasetçisi, diğer yanda protestocu çiftçi... Ne beklenirdi?

Protestocu sinirlerine hakim olamasın, bağırıp çağırsın, Başbakan olgun ve müşfik yaklaşıp sakinleştirsin...

Tam aksi yaşandı, Başbakan hakaret etti, protestocu saygısını ve sükûnetini kaybetmedi. O kadar ki, Başbakan’ın "ulan" demesi gürültüye gitmesin istedi. Sakince "ulan mı?" diye yinelettirdi,"canın sağolsun" makamında dalgasını geçti.

Ama asıl bayıldığım, yıllar önce başbakanı izlerken muhabir olarak sıkça başvurduğumuz bir taktiği doğaçlama uygulamasıydı. Şöyle ki, korumaları başbakana yaklaşılmasını pek istemez. O yüzden gazeteci falan dinlemez çok yaklaşana dirsek, omuz atar, can yakarlardı. Gazeteci Hasan Uysal minyon fiziğiyle fazla hırpalanmamak için daha korumalar itip kakmadan cazgırlığa başlar, "dur vurma, aman yandım" diye çığlık atıp herkesin dikkatini çekerdi. Sonra da dilediği soruyu yöneltirdi başbakana...

Dikkat ettiniz mi bilmem, çiftçi Öncel de aynı taktiği uyguladı, Başbakan’ın yanından ayrılırken dayak yememek için "Kim vuruyor, kim vuruyor? Kolum ameliyatlı" diye bağırdı çağırdı. Bu sahneleri izlerken hem güldüm hem düşündüm.

Başbakan’da bu sinir oldukça "vatandaşla kavga eden siyasetçi" görüntüleri daha çok reyting yapar.

Bu reyting AKP’yi gelecek seçimin kesin galibi gösteren anketleri bozar. Başbakan inanmıyorsa daha da kızsın!
Yazarın Tüm Yazıları