Tramvaydan atılmak

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Bundan böyle herkes söyleyeceği sözün hesabını daha iyi yapmak zorunda. Mesela Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen yıl söylediği şu sözler:

‘‘Demokrasi bizim için bir tramvaydır. Gideceğimiz yere kadar gider, orada ineriz.’’

Sonra birisi bir gün çıkıp, ‘‘Ya öyle mi?’’ diye sorup, sizi gideceğiniz yere ulaşmadan, ara duraklardan birinde tramvaydan indirdiğinde, attığında söyleyecek söz bulamazsınız.

Ve görürsünüz ki, orada bile yardımınıza koşanlar demokratlardır.

Yani geleceğiniz yere geldikten sonra terk edeceğinizi, ihanet edeceğinizi itiraf ettiğiniz o demokrasi tramvayındaki sürekli yolcular.

Yani demokrasi tramvayından hiç inmeyen, hiç inmeyecek olan insanlar ve kurumlarla onların mukaddes rejimi.

* * *

Demokrasi herkes için gereklidir. Herkesin sığınacağı son duraktır. Herkesin bineceği bir tramvaydır.

Demokrasi sokak çocukları gibi, arkasına asılınıp, gidilecek yere kadar biletsiz seyahat edilecek bir tramvay değildir.

Muktedir günlerde sorumsuzca sarf edilen sözler, bir gün gelir insanın ayağına pranga gibi yapışır.

Tramvaydan, bırakın indirilmeyi, hareket halindeyken atılırsınız.

Yaşadığımız olaylar, tanık olduğumuz gelişmeler, hepimizi bir demokratik samimiyete doğru itiyor.

Hepimize sorumlu davranma, kışkırtıcı tutumlardan uzak durma görevini yüklüyor.

Mesela Siirt'te söylenen o sözler...

Kimse kimseye bu sözlerin masum amaçlarla söylendiğini yutturmaya kalkmasın.

‘‘Minareler süngü, camiler kışla olacaktır’’ derken neyin kastedildiği, kimlerin hedef alındığı, insanların neye davet edildiği açıkça bellidir.

Kimse kimseyi enayi yerine koymasın. Hepimiz düşünceyi söylemek ile eyleme kışkırtmak arasındaki farkı anlayacak kadar zekiyiz.

İnancın ve dinin mukaddes mekânları ile, süngü, miğfer ve kışla kavramlarının hangi amaçla yan yana telaffuz edildiğini anlamayacak kadar budala değiliz.

Siirt'te telaffuz edilen o sözlerin Batman ve Solhan meydanlarında neye tedavül edildiğini gördük.

* * *

Tayyip Erdoğan ne yazık ki, kalabalık önünde konuşurken kendini kaybeden birçok hatibin düştüğü tuzağa düşmüştür. Veya bunu tercih etmiştir.

Peki bütün bunlardan sonra geldiğimiz nokta nedir?

Bunu etrafınıza sorun. Bakın Türkiye'yi ne hale getirmişsiniz bir görün.

Bazıları, ‘‘Bunu hak etmişti. Az bile yapmışlar’’ havası içinde.

Başka bazıları ise, ‘‘Demokrasilerde böyle şey olur mu? Bir insan söylediği sözlerden dolayı siyasetten men edilir, hapse atılır mı?’’ diyor.

Atılmaz tabii.

Ama bu sözlerin ardından minareler gerçekten Kalaşnikof haline gelmeye başlarsa ne olacak?

Bu sözler bazı kafalara miğfer gibi geçirilir, camiler gerçekten kışlaya döndürülür, kan gövdeyi götürmeye başlarsa bunun sorumlusu kim olacak?

Üç beş radikal ruhu beslemek uğruna söylenen bu sözler, dalga dalga bir fanatizm olarak üzerimize gelmeye başlarsa, bunun hesabını kim verecek?

* * *

Bu günler kritik günlerdir.

Ağızdan çıkan her kelime, haykırılan her cümle, bumerang gibi, kendinize dönebilir.

Veya daha tehlikesi, bir çığ gibi hepimizin üzerine yıkılabilir.

Sağduyu, demokrasiye ve hukuka inanç, sorumlu davranış, kışkırtıcılıktan uzak durmak, uzlaşmaya imkân tanımak, dini siyasetin içinden çıkarmak ve bu ülkenin üzerinde anlaşmaya varılan anayasal düzenini kabul edip, siyaseti bu coğrafya içinde yapmak...

Öteki taraftan toplumun değerlerine sahip çıkmak, inançlarına saygılı olmak...

Bunu becermek çok mu zor?

Yoksa bunu becermek işimize mi gelmiyor?

Yoksa sokak çocukları gibi, her gün tramvayların arkasına atlayıp, yol ortasında vatman tarafından sopayla aşağıya atılmaktan zevk mi alıyoruz.

Kolektif bir mazoşizm habis bir tümör gibi ruhumuzun her tarafına metastaz mı yapıyor?

Evet artık bu ihtiras tramvayından inip, demokrasi tramvayına binme zamanınız geldi.













Yazarın Tüm Yazıları