Tık tık tık bongiorno!

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Dün sabah derin devletten Kazım Bey telefon etti. Söze ‘‘Alo, ben Kazım, araba mı lazım’’ diye rutin esprisini yaparak girdi.

Buna gülmesem alınıyor, ben de ne yapayım her defasında gülüyormuş gibi sesler çıkarıyorum.

Sonra asıl meseleye geldi.

Derin devletten büyüklerimiz, İtalyanlar Türkiye'yi bölmek için uğraşırlarken benim bu konuya el atmamama fena halde bozulmuşlar.

Kazım dedi ki ‘‘Fransızlar, Almanlar bir hata yaptıklarında onlara söylemediğini bırakmıyorsun, söz konusu İtalyanlar olunca sus pus oturuyorsun, yoksa sen de vatan haini misin’’.

Bu aralar derin devleti kızdırmak hiç de işime gelmediğinden gereğini yapacağımı söyledim, bağlılıklarımı bildirdim ve telefonu kapadım.

***

Aslında sorunu tamamen yanlış anlamışlar.

İtalyanlar'ı özel olarak korumak, kollamak gibi bir düşüncem zaten yoktu.

Ben dünyadaki tüm ırk ve kültürlerden eşit derecede hoşlanmamayı kendime hayat ilkesi edinmiş bir insanım.

Ancak İtalyanlar'ın Türkiye'yle bütün güçleri ile uğraşmaları durumunda bile bize kötülük yapabilmelerinin katiyen mümkün olmadığını da düşünüyorum.

Bakın nedenini açıklayayım bu tavrımın.

İtalya, askeri gücünün zirvesine Mussolini döneminde ulaştı.

Düşünsenize resmi geçitler yapılıyor, nutuklar atılıyor, askerler çakı gibi geziniyor ortalıklarda.

Ve bu İtalyanlar kendi imajlarına inanıp, her faşistin yaptığı gibi mutlaka bir ülkeyi istila etmeleri gerektiğine karar verdiler.

Uzun aramalardan sonra kendi kahraman askerlerinin dişine en uygun ülkeyi de bulup seçtiler: İtalya, Habeşistan'ı istila etmeye karar verdi.

Bu arada Habeş ordusu 10 adet eşekli süvari, iki adet uyku ilacı verilmiş kaplan ve isimleri birbirine benzeyen bazı çıplak ayaklı yerlilerden oluşmaktaydı.

İtalyanlar en güçlü askerlerini seçtiler bu sefer için.

Ve yola koyuldular.

Sonucu biliyorsunuz, ama ben yine de tekrarlayayım.

Habeşistan, İtalyan ordusunu perişan etti.

Bunun haberi ilk Berlin'e ulaştığında Hitler kendisine şaka yapıldığını sanarak uzun süre güldü.

Ancak olayın şaka olmadığını anlayınca da ‘‘Ağzına edeceğim bu İtalyanlar'ın. Faşizmin bile laçkasını çıkardılar, ebleh paçozlar’’ diye söylendi homur homur.

İtalyanlar'ı Habeşler'in elinden ancak Rommel komutasındaki Alman ordusu kurtarabildi. Rommel oraya yetişmeseydi bugün Roma'da Habeşliler oturacaktı ve dünyada katiyen Risotto alla Mozzarella Affumıcata adlı bir harika yemek olmayacaktı.

Daha sonra Rommel, Habeş ordusuyla savaşmak zorunda kalışını hayatının en kara günü olarak ilan etti ve böyle bir aşağılamayı unutmasının mümkün olmadığını anlattı.

Ben o günden bu yana İtalyanlar'a acırım ve İtalyan yemekleri ile şarabı olmasaydı bu ülkeyi çoktan kafamdan silip atmıştım bile.

Anlayacağınız, en güçlü olduğu dönemde bile acınacak durumda olan bir ülkenin bugünlerde Türkiye'ye pek bir şey yapamayacağını düşündüğümden, konu hakkında yazmayı ertelemiştim.

***

İtalyanlar'ın neden böyle aniden tavır aldıklarını kimse açıklayamıyor.

Bence Juventus mağlubiyetinin öcünü alıyorlar, ama tabii ki bu açıklama doğru olmasına rağmen birçok entelektüeli katiyen tatmin etmeyecek düzeyde.

Bu nedenle daha derin bir açıklama yapmalıyım.

Ancak bu konuda da handikaplar var.

İtalyanlar'ın herhangi bir konuda neden tavır aldıklarını kendilerinin de katiyen bilmediklerine inanıyorum.

Çünkü bir ülkede insanların aldıkları tavırları rasyonel olarak açıklayabilmeleri için, evvela o tavır üzerinde ortak bir fikir oluşturmaları gerekiyor.

Ne var ki İtalyanlar'ın bunu yapmaları da mümkün değil, çünkü dünyada sadece bu ülkede bütün insanlar aynı anda konuşma ve üstelik de katiyen birbirlerini dinlememe âdetine sahipler.

Ben bunu ilk kez 1972 yılında Amerika'ya giderken fark etmiştim.

O zamanlar Pan American, Roma'dan aktarma yaptırıyordu.

Roma Havaalanı'nda bir grup İtalyan, birbirlerine bağırarak küfrediyorlardı.

Bu kadar sinirli bir ortamdan biraz sonra kan çıkması kesindi.

Ben iyi bir dünya vatandaşı olarak polise gittim ve olaya çok geç kalınmadan müdahale etmesini istedim.

Polis ise bana, onların sadece havanın ne kadar güzel olduğunu birbirlerine anlatarak mutluluklarını paylaşmaya çalıştıklarını söyledi.

O günden bu yana İtalyanlar'ın hiçbir konuda bilinçli bir devlet politikası oluşturmalarına imkân olmadığını biliyorum.

Çünkü hepsi aynı anda bağırıyor ve üstelik de sadece kendilerini dinliyorlar.

***

Umarım derin devleti bu yazı tatmin eder, çünkü bu önemsiz ülke hakkında daha fazla yazmak, örneğin İtalyanlar'ın neden dünyadaki en iyi hırsızları yetiştirdiğini filan anlatmak istemiyorum.

Yazıyı bitirirken tamamen farklı bir konuya değinmem gerekiyor.

Bir dergi ‘‘Türkiye için bir şey yapan’’ kadınlar listesini yapmaya soyundu.

Yavuz Gökmen'den de liste oluşturmasını istemişler.

Dün listesini anlatan bir yazı yazdı.

Onun listesinde birinci sırada Leyla Zana, ikinci sırada ise Tansu Çiller yer alıyormuş.

Daha aşağı sıralarda ise Matild Manukyan varmış.

Psikoloğuma olayı aktardım, kendisine acilen şok tedavisi yapılmaması durumunda ileride çok pişman olacağımızı söyledi.













Yazarın Tüm Yazıları