Tekerlekli bombalar bakanların umurunda değil

GEÇEN hafta sokaklarda gezen ‘tekerlekli bombalardan’ yani LPG’li araçlardan bahsettim. Neredeyse tamamı kontrolsüz, hiçbir güvenlik standardına uymayan ve kentlerimizin caddelerini her an Bağdat’a çevirmesi mümkün araçlardan.

Bu araçların LPG’ye çevrimi sırasında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın, sonrasında ise İçişleri Bakanlığı’nın sorumluluğu var.

Biri yapımını, diğeri ise kullanımını denetleyecek.

Her iki kurumun da görevini yapmadığı, savsakladığı kendi rakamlarıyla ortada. Ben de bu durumu rakamlarla duyurdum. Ne Sanayi Bakanlığı’nın ne de İçişleri Bakanlığı’nın ‘umurunda’ olmadı. ‘Şu önlemi alacağız, şöyle böyle yapacağız’ demediler.

Herhangi bir çalışma içinde olduklarına dair bir emare de yok.

Bugün yarın olabilecek bir LPG’li araç faciasında ortaya çıkacak felaketin sorumlusu görevlerini yerine getirmeyen bu iki bakanlık ve bu iki bakandır.

Haberleri olsun.

Başbakanlık’ta iletişim koordinasyonu var mı?

BAŞBAKAN Erdoğan’ın Welt am Sonntag Gazetesi’nde yayımlanan röportajı, Başbakanlık’taki ciddi bir sorunu ortaya çıkardı. Bu sorunun adı ‘iletişim koordinasyonu’.

Avrupa’nın en ciddi gazetelerinden biri Başbakan’la röpotaj yapıyor, gazetenin ciddiyetine yakışır biçimde röportajı önceden Başbakanlığa yolluyor ama yine de işler çarşafa dolanıyor.

Niye mi?

Çünkü daha önce de yazdığım gibi Başbakanlık’ta bu konuda yapılmış ‘ciddi’ bir organizasyon yok.

Oysa bu son derece ciddi bir iş. Hem de öyle sonundan değil, başından tutulması gereken ciddi bir iş.

Başbakan’ın bir Alman gazetesine konuşurken farklı, bir Fransız gazetesine konuşurken farklı, bir İngiliz veya İtalyan gazetesine konuşurken farklı mesajlar vermesi gerekebilir.

Bunlara dikkat edilmiyor.

Bazı konular var ki, Avrupalı gazetelere konuşurken bunların açılmaması gerekiyor. Buna da bakan yok.

Başbakan’ın kime ne söyleyeceği, kime kaç dakika konuşacağı bile organize edilmeli.

Bunu yapan da yok.

Sonrası daha da rezalet.

Alman gazetesinden gelen metin Almanca diye, Almanca bilen Cüneyd Zapsu alıp okuyor ve ‘Tamamdır’ diyor.

Peki bu Zapsu’nun işi mi?

Değil. Bunun bir sistematiği olması lazım.

Başbakanlık’ta geniş bir ‘basın danışmanı’ kadrosu var.

Onlar görmeden, gerekirse verilen demeçle ilgili siyasi danışmanlardan fikir almadan basına yönelik kuş uçmaması lazım ama yapılmıyor. Bazen sözde kötü durmayan bir tek kelime, yazıda bir çuval inciri berbat edebiliyor. Bunlara dikkat etmek şart.

Başbakan Erdoğan eğer yanlarında gayet rahat durduğu Avrupalı liderler gibi olmak istiyorsa ‘basınla ilişkiler organizasyonunu’ gözden geçirmek zorunda.

Alaturka bir organizasyonla AB lideri olmak zor.

Irak’ta seçim huzur getirmeyecek

IRAK ’
taki gelişmeler beklendiği gibi oldu. Şiiler en fazla oyu aldılar. Kürtler ikinci sırada. Ülkeyi yıllardır yöneten Sünni Araplar ise seçimi protesto ettikleri için üçüncü sıradalar. Bu sıralamada şaşırtıcı olan Kürtlerin aldığı oy oranı. Sonuçtan çıkan tablo bu seçimin Irak’a ‘huzur’ getirmeyeceği. Çünkü seçim sonuçları, Irak’taki tabloyu yansıtmıyor. Böylesi ‘naylon sonuçlu seçimler’ demokrasisi oturmuş ülkelerde bile sorun yaratırken, Irak gibi zaten karışık bir ülkeye ‘barış’ getirmesi mümkün değil.

Üstelik Irak’ta geçmişe dönük hesaplaşmalar halen kapanmış değil.

Ülke yönetiminde geçmişte etkin olmuş, birikimli eski Baasçılar şimdi yönetimin ve siyasi kadroların dışında tutulmaya çalışılıyor.

Araplarda, Kürtlere yönelik tepki giderek artıyor. Kürtlerin seçim sonuçlarına güvenerek atacağı her adım, Irak’ta sönmesi zor bir fitili ateşleyebilir.

Türkiye ise yıllarca görmezden geldiği ve son 10 yılda hatırladığı Türkmenlerle Irak’ta nota tutturmaya çalışıyor ama seçim sonuçları da gösteriyor ki, organize olamamış Türkmen azınlık ancak zurnanın son deliği kadar etkili.

Türkiye’nin artık tek yapabileceği ABD’nin Irak’ta daha uzunca bir süre kalmasını ummak.

Yoksa yanı başımızda ciddi bir sorun olacak.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

En güzel duyguyu bir güne hapsetmediğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları