Teke tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Dış politika çaçaronlukla olmaz...

Başbakan Mesut Yılmaz, koltuğa oturduğu günden bu yana en ağır eleştirileri bu sütunda aldı...

Susurluk karşısındaki ağırlığı, atamalardaki hataları hep bu sütunda gündeme geldi...

Bir gün bile zaman tanımadan, Yılmaz'ı hızlı bir salvoyla eleştirdim bu sütunda...

Bugün ise övgü günü...

Türkiye'ye 1993 yılında unuttuğu bir şeyi hatırlattığı için...

Yılmaz'ın Almanya seferi sonuçları ne olursa olsun büyük bir başarıdır...

Kohl gibi lafını sakınmayan ve belki de bu yüzden sevmediğimiz bir politikacıdan Yılmaz'ın duyduklarını duymak öyle kolay bir iş değildir...

Bunun nedeni Yılmaz'ın Almanca'yı anadili gibi konuşabilen bir politikacı olmasında değil elbet...

Yurtdışına çıktığında şımarık bir kız gibi değil, devlet adamı gibi davranmasında...

Müzakerinin ne olduğunu bilmesinde...

Bir şey almak için bir şey vermek gerektiği yolundaki değişmez dış politika kuralını hatırından çıkarmamasında...

Avrupa Birliği konusunda zararın bir yerinden dönmek gerektiğini anlayıp, bunu açık bir biçimde müzakere masasına yatırmasında...

Yılmaz'ın Batı dünyasına yaptığı bu ilk gezi ciddi ve somut bir başarıdır aslında...

Türkiye'ye, hakkı olduğu halde kaybettiklerini kazandırma seferidir...

Bu sefer gösteriyor ki, dış politika bazılarının yaptığı gibi Batı liderlerinin karşısına geçip, çaçaron bir edayla konuşmak, tehdit savurmak değildir...

Zarif bir yabancı devlet başkanına el öptürmekten paye çıkarmak hiç değildir...

Dış politika, ağırlığı hissetmek ve hissettirmektir...

Öyle olmasaydı, Madam Claude'un kızlarını Fransa'da Dışişleri Bakanı yaparlardı...

Yapalım değil, yaptım...

Cumhurbaşkanı Demirel, Hazreti Musa gibi emirlerini sıralamış...

Her gazetede vardı dün...

En detaylı Yeni Yüzyıl vermiş... ‘‘Baba'dan On Emir’’ başlığıyla...

Demirel'in Meclis açılışında yaptığı konuşmadan on ana hat...

Rejim sorununu tartışan bir ülke olmaktan çıkalım...

İnsan hakları ihlalleri son bulsun...

Okullaşma oranı yükselsin...

İletişim toplumunun içinde olalım.

Basın özgürlüğü sağlansın...

Ekonomide uluslararası duvarları aşalım...

Tarım nüfusu oranı yüzde 10'a insin...

İşsizlik oranını düşürelim...

Özelleştirmeyi bir an önce yapalım...

Türkiye'yı dinamik bir özel sektörle yurtdışına açalım...

Baba bunları istiyor... Bunları duyan da sanır ki, Baba denilen kişi, daha siyasi hayatının başında, iktidara talip oluyor...

Kimse düşünmez ki, ‘‘Baba be, sen bu ülkeyi yıllarca yönettin. O zaman bunları niye düşünmedin, yapmadın?’’

Davul başkasının boynunda olunca, tokmağa nasıl da sert vuruyor değil mi insan!

Hele bu yapalım, edelimle biten cümlelere bayıldım...

Aklıma bir arkadaşım geldi...

Yıllar önce ava birlikte gittiğim bir arkadaşım...

Av dönüşü, bir köy damında yorgun argın otururken, o arkadaşım şöyle derdi:

‘‘Yahu Fatih, bir tarhana çorbası yapalım.’’

Bu onun dilinde, ‘‘Fatih, sen bir tarhana çorbası yap, ben de içeyim’’ demekti...

O yüzden oldum olası, bu ‘‘yapalım’’lardaki samimiyetsizlik beni çıldırtır...

Televizyon eleştirmeni nerede?

Eleştirilerini ciddiyetle okuduğum üç adet televizyon eleştirmeni vardı...

Bunlardan biri Milliyet'te Sina Koloğlu, diğeri Yeni Yüzyıl'da Ali Hakan ve sonuncusu da Radikal'de adını bilmediğim bir zapçının hazırladığı seyir defteri...

Bunlar televizyon eleştirmenliğini, sosyal bir boyuta taşıyabilen üç kişiydi...

Anladığım kadarıyla bir fire verdiler...

Yeni Yüzyıl'da yazan Ali Hakan'ın yazılarına bir süredir rastlayamıyorum... Her gün ilk iş olarak bu köşeyi açıyorum Yeni Yüzyıl'da... Yok, yok, yok...

Ne olduğunu sormak için Ali Hakan'ı aradım bir-iki kez... Bir türlü konuşamadık...

Fakat duyduğum kadarıyla Yeni Yüzyıl'ın doğum günü gecesine çağrılmadığı için hafif mizahi bir yazı yazmış.

Yönetim de buna bozulmuş...

İddia bu...

Yazık doğrusu...

Sevgili Okay Gönensin...

Ali Hakan'ı cezalandıracağım diye, biz okurları cezalandırdığının farkında mısın?

Yazdırmayacaksan kov... Belki başka yerde okuruz...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Unutmayı bahene etmediğimiz zaman..

Yazarın Tüm Yazıları