Tatlı hayat generali

FRANSA'daki fasulyeden sayılır, gerçek ‘riviera’ aslında tek bir tanedir. Denize dikey Alpleri sınır alırsak, kuzey batı İtalya sahiline bu ad verilir.

Burası, esas olarak ellili - altmışlı yıllardan itibaren moda olmuştur.

Anita Ekberg skandalları ve Baron von Opel aşkları, sosyete ve ona özenen züğürt takımı San Remo'dan Cenova'ya uzanan şeridi mekan tutmuştur ki, vur patlasın çal oynasın, ‘dolce vita’ denilen ‘tatlı hayat’ pek ala yaşanmıştır.

Cenova, işte sırtını Po hinterlantına dayamış sanayi limanı ! Son durak...

Çılgın gecenin yorgunluğuna Akdeniz'den esen şafak rububeti eklendiği için hafiften ürperir ve dolayısıyla, bir yandan yanınızda uyuklamakta olan kadının çıplak omzunu şalla örterken; diğer yandan da otoyolda gazına bastığınız Alfa Romeo'nun tentesini kapatırken, sisler arasında ve aniden, katedral kulesinden önce rafineri bacaları belirirse, anlayın ki artık ‘tatlı hayat’ bitmiştir.

O yıllarda, Cenova'da, proleterleri ve grevleriyle ‘acı hayat’ başlardı.

* * *

EMİNİM, yarından itibaren Cenova'dan yine ‘acı hayat’ haberleri gelecek.

Yok canım, site yerlisi fabrika işçilerinden ve dok hamallarından değil...

Onlar hanidir refah toplumu nimetlerinden yararlandıkları için, cuma geldi miydi pır, kendi Alfa'larına kurulup soluğu ‘riviera’ sayfiyelerinde alıyorlar.

Belki tam ‘tatlı hayat’ yaşamıyorlar ama doğrusu acı macı da çekmiyorlar.

Ben ‘acı hayat’ haberleriyle, Cenova'da başlayacak ‘G - 8’ sanayileşmiş ülkeler zirvesini protesto etmek için dört bir yandan Akdeniz kentine akan ‘küreselleşme muhalifleri’nin kopartacağı yaygarayı kastediyorum.

Seattle, Prag, Nice, Stockholm falan derken artık hepten adet oldu ya, nerede uluslarası bir toplantı gerçekleşiyor, haydaa, yeryüzünde ne kadar ‘globalleşme düşmanı’ varsa, uçağa atladıkları gibi hemen orada bitiveriyorlar.

Hamburgerci dükkanı kundaklamaktan kolluk kuvveti sopalamaya, ortalığı bir güzel birbirine katıyorlar ve dünya medyasının ilgi odağını oluşturuyorlar.

Dillerinde ve sloganlarında da varsa yoksa, köhne bir ‘Üçüncü Dünya’nın ve küflü bir köylülüğün yaşadığını iddia ettikleri ‘acı hayat’ edebiyatı...

* * *

HENÜZ tam rayına oturmamış küreselleşme sürecinde eleştirilecek yönlerin bulunduğunu ben de biliyorum. Zaten bunları bazen burada dile getiriyorum.

Ancak, yamalı bohça tablo çizen ve hayalperestlik sayıklayan yukarıdaki sürünün kişilik ve eylemlerinde 19. yüzyılın uygarlık düşmanlarını görüyorum.

Evet, evet, ilk sanayi devrimi başlangıcında da durum şimdiki gibiydi...

İngiltere'nin Nottinghamshire kentinde boy atıp sonra etrafa sirayet eden ‘luddizm’ hareketi öz itibariyle, bugünkü ‘anti küreselleşmeci’ akımın eşiydi.

Ne zaman ki mekanik dokuma ve örme tezgahlarıyla, yine mekanik koyun kırpma makinaları devreye girdi, işleri bozulan zenaatkarlar ve köylüler bu tezgah ve makinalardan edinmiş olanlara saldırıp, aparatları hep parçaladılar.

Eylemlerine de hayali bir ‘General Ludd’ imzasını attılar. Liberal ekonomi kuramcısı Adam Smith'e ise lanet savurdular. Para etmedi ve uygarlık ilerledi.

Şimdiki ‘Ludd’ hayali değil... Sağı solu yağmalayan ve yağmalattıran yeni ‘general’ (!) Jose Bove namındaki bir Fransız köylüsünün şahsında odaklaşıyor.

Muhterem ağzını açtı mıydı bir yandan ‘solcu’ (!) nutuk çekiyor; diğer yandan, halklarının karnını doyurabilmek için aslında bütün yoksul ülkelerin kapış kapış tohumundan istediği modern tahıl ürünlerine savaş ilan ediyor.

Çarıklı erkan-ı harp ‘kahrolsun küreselleşme’ ve ‘acı hayat’ diye işi gargaraya getirip, bütün köylü hinliğiyle özünde kendi çıkarını kolluyor.

İşte bu ‘General Bove’ şimdi çok muhtemelen Cenova'da da boy gösterecek.

Göster bakalım ‘general’ bozuntusu, ‘riviera’nın ‘tatlı hayat’ında ‘acı hayat’ edebiyatı kolay, bir de Bangladeş ovasında ‘genetik pirinç’ çuvalı yakmaya cesaret et ki, ora yoksulları senin teneke apoletlerini söküversin !
Yazarın Tüm Yazıları