Suudi Kralı gerçekten çok bonkörmüş

HER sene Noel öncesi, o yıl içinde ABD’nin resmi görevlilerine yabancılar tarafından verilen hediyelerin bir listesi açıklanıyor.

Bu tarihin gelmesini heyecanla bekliyordum.

Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi listelerde Suudi Arabistan Kralı’nın verdiği hediyelerin dökümünü merak ediyordum.

Merakımı gidermem için çok fazla bir şey yapmama gerek kalmadı, çünkü dün Hürriyet’in Dış Haberler Servisi bu işi benim için yapmıştı!

Suudi Arabistan Kralı Abdullah, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a 165 bin dolarlık pırlanta ve yakuttan oluşan bir gerdanlık armağan etmiş.

Kral, Başkan Bush’un eşi Laura Bush’a da değeri 85 bin dolar olan pırlanta ve safir bir mücevher seti hediye etmiş.

Arapların bu konularda ne kadar bonkör olduklarını biliyoruz.

Ürdün Kralı da Rice’a 147 bin dolar değerinde kolye, bilezik ve küpe seti armağan etmiş.

Kralların, Başkan Bush’a verdiği armağanların toplam değeri de 100 bin doları buluyor.

Kanunlara göre bu hediyeler, ABD Hazinesi’ne devrediliyor.

14 Aralık tarihli Bild am Sonntag gazetesinin 9. sayfasında da Almanya’da konuya nasıl yaklaşıldığını gösteren bir haber vardı.

Yabancı devlet adamlarının, Alman devlet yöneticilerine verdikleri armağanlar bir müzayede kuruluşu tarafından değerlendirilip, satışa çıkarıldı.

İsterseniz bu armağanlara sizler de 12 Ocak tarihine kadar teklif vererek, talip olabilirsiniz.

Hediyelerin satışından elde edilecek gelir, Federal bütçeye aktarılacak.

Bunları yazmamın nedeni, şu bizim meşhur Suudi Kralı’nın hediyeleri meselemiz elbette.

Amerika ve Almanya örneklerinden isteyen, istediği dersi çıkarabilir!

Başbakan sussa psikoloji düzelir!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, kriz doktorluğu olanca hızıyla sürüyor. Dün de krizin gerçek değil, psikolojik bir yanılsama olduğunu söyleyen sözleri gazetelerde yayımlandı.

Kamuoyunda bir istihza havasıyla karşılanan bu yoruma aslında katılıyorum.

Yani krizin psikolojik boyutunun ihmal edilmesi gerektiği, olumsuz beklentilerin pompalanmasının krizi psikolojik olarak derinleştirdiği yargısında Başbakan ile aynı fikirdeyim.

Nitekim yılbaşı öncesi alışverişte başlayan canlılık da aslında harcanacak bir paranın kriz psikolojisi ile bir köşede bekletildiğini gösteriyor.

Başbakan ile ayrıldığımız konu, hükümetin tutumu.

Başbakan "kriz yok" derse, krizin biteceğini zannediyor.

Ben ise hükümetin krize doğru teşhis koyduğunu ve bununla mücadelede neleri yapabileceğini gösteren bir paket açıklamasının kriz ile ilgili olumsuz havayı dağıtmaya daha çok yardım edeceğini savunuyorum.

Başbakan, ekonomideki sorunların hot-zot ile çözümlenemeyeceğini hálá öğrenemedi.

Bankalara, işverenlere, sendikalara, ticaret ve sanayi odalarına, kısacası o gün rüzgár nereden esiyorsa o tarafa çatmayı, sert demeçler vermeyi, ekonomiyi yönetmek zannediyor.

Onun bu ne yapacağını bilemez hali de ekonomideki aktörleri mutsuzluğa sevk ediyor, beklentiyi daha da kötüleştiriyor ve krizi, psikolojik olarak derinleştiriyor.

Başbakan biraz kendisini tutup susmayı başarsa ve kamuoyunun önüne bu konulardaki bilgileriyle daha inandırıcı olan meselá Nazım Ekren gibi bakanlarını çıkarsa tablo giderek düzelecek.

Beni dinlemez biliyorum ama ben yine de söylemiş olayım!

Canan Arıtman’ın açıklaması

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’dan bir açıklama aldım.

Hatırlayacaksınız, Arıtman’ın düşüncelerine sahip bir milletvekilinin CHP kadroları içinde yer almasından "tek seçici" Deniz Baykal’ı sorumlu tutan bir yazı yazmıştım. Arıtman’ın açıklamasını aynen aktarıyorum:

"Köşe yazınızda iddia ettiğiniz gibi bir siyasetçi değilim. 20 yıldır siyaset yapıyorum ve bu siyaseti hep mahallemden delege çıkarak yaptım. Kişisel inancım şudur ki, mahallesinden delege çıkamayan birinin siyasetteki başka görevlerde olması ve siyasi tabanı adına söz söylemesi hakkı değildir. İki dönem, "10 yıl" İzmir’de belediye meclisi üyeliği yaptım. 10 yıl sağlık komisyonu başkanlığı yaptım. Bir dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkanvekilliği görevinde bulundum. Hep ön seçimlere girdim. İlk kez milletvekili adayı olduğum 1999 seçimlerinde İzmir ikinci bölgede ön seçime girerek 34 aday adayı arasından liste ikincisi oldum. Seçim bölgemde barajı aşmamıza rağmen CHP Türkiye barajını aşamadığından seçilemedim. 2002 seçimlerinde milletvekili listesinin altıncı sırasından, 2007 seçimlerinde ise beşinci sıradan seçilerek milletvekili oldum (bu dönemlerde ön seçim yapılmamıştır). Memleketim olan İzmir’de üniversitede ve serbest muayenehane hekimi olarak 34 yıl hekimlik yaptım. Pek çok sivil toplum örgütünde kurucu, başkan, üye gibi görevlerde bulundum. Hem tıbbi hem siyasi konularda hem de sivil toplum faaliyetleriyle ilgili olarak her zaman yerel medyada yer aldım ve görüşlerimi açıkça söyledim. İzmir’de beni tanımayan tek bir İzmirli yoktur. Yani Sayın Yılmaz, siyasette tombaladan çıkmadım, tırnaklarımla kazıyarak geldim."
Yazarın Tüm Yazıları