Spora başladım ey dostlar

Şu televizyon denilen kutu insanı fena gösteriyor. Ünlüler der dururlardı; “Ay, ben normalde zayıfım, bu televizyon en az beş kilo koyuyor” diye “Hadi be” derdim, “yemeyin bizi”

Haberin Devamı

Sonra kendi başıma gelince onlara hak verdim. Hatta geçenlerde yayın sonrası bir plazmadan kendimi seyretmek zorunda kalınca, işte o an sinir yaptım. Çünkü plazmalar beşin üzerine, bir beş daha koyduğundan ben olmuşum bir katana.

Tamam, kabul ediyorum manken formatında değilim ama idare ederim.

1.75lik boya 62 kilo gürbüz bir kadınım.  Tamam, kabul ediyorum; biraz da iri kıyımım. Hal böyle olunca karar verdim spora başlamaya, eh yanında da diyete tabi. Madem televizyon fazla gösteriyor, ben de inmeliyim 59’a.

Hem nasıl olsa vaktim de var artık, sabahları ruhumu yatakta bırakıp, sürünerek de olsa kalkıyorum yedide. İşten eve on ikide geliyorum, yazımı da yazdıktan sonra tüm gün bana kalıyor.

Dün iş çıkışı oturduğum sitenin spor salonuna gittim. Ha bu arada belirtmeden geçmeyeyim, ben spor yapmaktan hiç haz duymam, hatta hantal bir yapım vardır. Ne zaman spor yapmaya niyetlensem, beynim istese de vücudum el vermez, tutulur kalır oram buram.

Haberin Devamı

Ama bu sefer kararlıydım ve dediğim gibi spor salonuna vardım. Baktım içerisi bayağı kalabalık, millet kendini koyuvermiş, daha doğrusu kaptırmış hurra gürra, büyük bir azimle aletlerin tepesinde debelenip duruyorlar.

Bir alet seçip, üzerine çıkıp, ben de biraz debeleneyim dedim ama maalesef aletlerin çoğunun ne işe yaradığını anlayamamıştım, içlerinden sadece bir tanesi tanıdıktı; yürüyüş bandı. Zamanında ben de eve bir tane almıştım, yıllarca odamda durdu. Boş durmasın işe yarasın diye Ivanka ondan bir ütü askılığı ve ayakkabılık yarattı, yılarca çok işimizi gördü.

Neyse dediğim gibi, tek tanıdık alet olan yürüyüş bandına yaklaştım ama yaklaşınca onu da artık pek tanımadığımı anladım. Bizim evdeki normal sıradan bir şeydi, bu ise uzay aracından çıkma adeta. Üzerinde bir sürü tuş; yok kilometre ölçer, yok nabız ölçer, yokuş tırmanma düğmesi, otomatik bilmem ne ayarlama daha neler neler.

Spora başladım ey dostlar

Haberin Devamı

“Ayşe çık üstüne” , “Yok Ayşe çıkma”, “Aman ha, işin sonunda rezil olmak var” derken, kafamı sola çevirince bir an içim çekildi. Hatta içim kaydı, avuçlarım terledi, sağ yanak yine atışa geçti. Allah sizi inandırsın yanımdaki yürüyüş bandının üstündekini size nasıl tarif edeyim bilemedim.

Bir ölçek Richard Gere alıyoruz, üzerine iki ölçek Ashton Kutcher ekliyoruz, bunu biraz salladıktan sonra bir  su bardağı Gerard Butler’ı da ekleyince ortaya ne çıkar sizce? Evet, aynen o; dünyanın en yakışıklı adamı. Surat bu, vücudu için ise tarif veremiyorum, çünkü şu dünya üzerinde bin erkeği karıştırsan, bundan bir tane daha bulabilme imkânın yok.

Ben yutkunmaya çalışırken bana; “Selam” demez mi?

Haberin Devamı

Hatta devam etmez mi; “Aaa sizi burada ilk kez görüyorum, gerçi suratınız pek yabancı gelmedi ama acaba daha önce başka bir yerde karşılaştık mı?”

Ben senle daha önce bir yerde karşılaşmış olsam herhalde unutmazdım diyemedim havayı bastım;  “Eh televizyonda görmüşsünüzdür ya da belki okurumsunuzdur. Selam, ben Ayşe Aral”

“Spora meraklı mısınız?”

“Ah meraklı olmaz mıyım? Spor yapamadığım gün seratonin salgılayamıyorum resmen üstüme sıkıntı yapıyor” (Bunu da bir yerde okumuştum, inşallah doğru okumuşumdur)

“Ben aslında başka bir spor salonuna takılıyordum ama buranın pek methini duydum, gelip bir kolaçan edeyim dedim de... ”

“Hım anladım, doğru karar.”

Haberin Devamı

Bu sırada adam muhtemelen benim hala niye yürüyüş bandına çıkmadığımı düşünüyordu, bilmiyordu ki rezil olacağım diye ödüm kopuyor. Biraz daha bekledim, baktım olmayacak, yaradana sığınıp yürüyüş bandına çıkıp, “O o piti piti, karamela sepeti” sonucu seçilen düğmeye bastım. Hay basmaz olaydım, adamı seyrederken elim düğmeye yapışıp kalmış, hız yükselmiş yükselmiş, bant başladı altımdan kaymaya, yürümek yerine koşmaya başladım. Kalbimin sesini vücudumun her organından duymaya başladım, al işte rezil olmuştum.

Bir anda kocaman bir el, aman Allahım, uzun ince damarlı parmaklar tuşa basıp, yürüyüş bandını durdurdu.

“Ayşe ne yapıyorsunuz bu çok yanlış; ısınmadan, önce yavaş yavaş yürüyüp koşmadan, bu hızla başlamak kalbi yorar. Ayşe yanlış anlamayın ama size bir şey soracağım siz gerçekten her gün spor yapıyor musunuz?”

“Neden sordunuz ki?”

Haberin Devamı

“Ne olur yanlış anlamayın ama göbek kısmınızda yağ birikimi var, kollarınızın altı yumuşamış, beliniz yaşınıza göre kalın ve kıvrımsız, ha bu arada dedim ya ne olur yanlış anlamayın adım Selim, ben buranın spor hocasıyım.”

Bir an gözlerim karardı;  “Allahım” dedim, “ne olur bu bir rüya olsun, ne olur.” Gözümden yaş geldi, gelecekti ki o muhteşem el yine uzandı; “Alın bu portakal suyunu için, sonra da odama gidelim, size bir program çıkartalım.”

Odaya gittik, yakışıklı- pardon Selim Hoca bana haftanın yedi günü neler yapacağımızı gösteren bir program hazırladı. Bir aya kalmaz taş gibi olursunuz dedi ve ekledi; “Her gün sizinle çalışmak benim için büyük bir zevk olacak, gözleriniz o kadar güzel ki.”

Çıkışta eve doğru giderken gözlerime teşekkür edip, karnımla kavga ettim ama olsun bir ay sonra göbek möbek nasıl olsa kalmayacak, ha bunun yanında Selim Hoca da bonus. İlerleyen günlerde gelişmeleri sizlere anlatırım. Anladınız siz.

Yazarın Tüm Yazıları