Söz uçar da yazı kalır mı

ESKİ Roma’ya kadar uzanan, bazı meslektaşlarımızın sular-seller gibi “Verba volant scripta manent” diyerekten Latincesine de şivelendiği o sözle avunduk yıllarca biz gaz(e)teciler.

Haberin Devamı

Yayınevleri/kitabevleri de öyle ki herhal, bazılarının mottosudur aynı söz:
“Söz uçar yazı kalır”...
Ama ben bu “söz”e şüpheyle yaklaşıyorum epey-epeydir.
Volkan Konak’ın kulakları çınlasın; “Bu dünyadan fayda yok. Öteki de şüpheli” gibilerinden...
Çünkü söz de kalıyor artık dijital medyada, o sözü eveler-gevelerken kırpışan göz de.
Sözün, telefon-ortam dinlemelerinden kalan versiyonu da ibadullah, gırla ama, o ayrı mevzu.

* * *

Söz -bir zamanlar- uçtuğu için biz yazıyoruz madem... Hatta yazmak ne kelime gazetede aynı konuyu (yerel temcit pilavımızı) bazen farklı yönleriyle defalarca manşetten kaşıklıyor/kaşıklatıyoruz...
Misal, üstgeçitlerin altını, demir kafes haltını, metro hattını, BOTAŞ borç batağını filan “bıkmadan usanmadan yılmadan” ve okurumuzu bıktırmayı, usandırmayı göze alarak defalarca aktarıyoruz.
Bir süredir Hürriyet Ankara’nın internet sitesini de biz, yerinden (taze taze) hazırlıyoruz. Yazı http://www.hurriyet.com.tr/ankara/ adresinde, ekranda da kalıyor yani...
Ama sonra bazı okurlarımızdan gelen iletiler, muhtemelen Romalıların bile kemiklerini sızlatıyor:
“Şu metro olayına da bi değinseniz, o dev kafes konusunu niye yazmıyorsunuz...”

* * *

Haberin Devamı

Bunu bir sitem, serzeniş babından dile getirmiyorum. (Şimdi de Sezen Aksu’nun kulaklarını çınlatalım) O okurlarımızı da pamuklara sarmalar sararız, ne takip isteriz ne hesap sorarız, ne de sitemle -emek verip bize ileti yollayanların- güzel kalbini yorarız.
Fikri takip, aktardığımız bir haberin sonrasını izlemek, zaten okurun değil bizim profesyonel görevimiz.
Ve benim bunca uzun girizgahtan sonra asıl meramım başka.
Yazılarımda zaman zaman gazetede yayınladığımız özel, taptaze haberlerin ardından o haberin bizde yarattığı duyguyu, belki o haberin hazırlanış sürecindeki bir “an”ı, hatta o haberi hazırlayan muhabirin yaşını-başını-heyecanını, habere yaz(a)madığımız bir satırarasını, haberde dilegelemeyen bir soruyu “kısa kısa” aktarmaya çalışacağım.
Verba longus brevis, yani uzun lafın kısası gibi bir şey yazmak istediklerim.
Ama istemek başka, yapabilmek başka...
“İstek uçar, eylem kalır” mı desem... Ki, o da şüpheli.

Yazarın Tüm Yazıları