Sosyete kebapçısının kararı

UZUN yıllardır Türkiye’de yaşayan İngiliz gazeteci Andrew Finkel dünkü Herald Tribune gazetesinde ilginç bir gözlemini yazdı. İstanbul’da çeşitli defalar gittiği bir kebap restoranına rezervasyon için telefon etmiş.

Haberin Devamı

Telefona çıkan kişi, “Size bir bilgi vereyim. Artık restoranda alkollü içecek servisi yapmıyoruz” demiş.
“Sosyete kebapçısı” olarak bilinen restoranlardan biriymiş.
Finkel, o anki hissiyatını “Şok geçirdim” diye anlatıyor.
“Türkiye’nin laik ve İslamcı elitler olarak ikiye bölündüğünü biliyordum. Demek ki bu kutuplaşma yemek masasına kadar yayılmış” diyor.
  
* * */images/100/0x0/55ea5fc7f018fbb8f87bc95f

Kısa bir süre sonra restoranın sahibiyle karşılaşmış.
Bu konuda kendisine herhangi bir baskı yapılmadığını, kararın tamamıyla ticari olduğunu söylemiş.
Çok büyük bir yatırım yaptığını, şehrin bu kesiminde insanların alkollü içecek servisi yapan restoranlarına gelmediğini ve bu kararı almak zorunda kaldıklarını söylemiş.
Finkel, “Tabii ki bu açıklama beni daha iyi hissettirmedi. Yan masadaki insanların benim adıma da seçim yapmalarını istemiyorum” diyor.
  
* * *

Haberin Devamı

Bu yazı dün yayınlandı.
Aynı sırada İzmir’de “Avrupa şarap yazarları konferansı” toplanmıştı.
Aralarında Tim Atkin gibi çok önemli isimlerin de bulunduğu çok sayıda şarap uzmanı, Türk şarapları üzerine konuşuyordu.
Geçen hafta İstanbul’a gelen yazarlar onuruna Frankie Restoran’da verilen yemeğe ben de katıldım.
Türkiye’de şarapçılık müthiş bir gelişme gösteriyor.
Finkel, herkesin internet sitelerine yatırım yaptığı şu dönemde bu insanların şaraba ve zeytinyağına yatırım yaptıklarını överek anlatıyor.
Dünyanın en önde gelen ‘somelye’lerinden biri olan İsa Bal, “Küçük ve bağımsız üreticiler Türk şarap sanayiini dönüştürüyor” diyor. Tabii, bir çok insan gibi Finkel de ülkede yayılan havanın, bütün ülkenin hayat tarzını değiştirip değiştirmeyeceğini sorguluyor.
En güzel cevabı Urla Şarapçılık’ın sahiplerinden Can Ortabaş vermiş:
“Türkiye’nin değişip değişmeyeceğini bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Türk şarapçılığı değişti...”
Her geçen yıl daha güzel Türk şarapları içeceğiz arkadaş...

Türkiye’nin Bourgogne Bordeaux ve Toscana’sı

ÖNCEKİ hafta Kavaklıdere şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman’la, bağlarını gezdim.
Önce Denizli’nin Güney ilçesine gittim.
Burası en çok desteklediğim bölgelerden biri.
Orada düşündüm; Türkiye’nin hangi bölgesi, dünyanın önemli şarap bölgelerine karşılık geliyor?
Bana göre;
- BORDEAUX, Trakya bölgesi.
- BOURGOGNE, Elazığ.
- NAPA VADİSİ, Güney ve Salihli.
- TOSCANA, Çeşme yarımadası ve Urla.
 
* * *
 
O gün asıl merak ettiğim yer, Salihli’deki Pendore bağlarıydı.
Helikopterle bağların üzerinde uçarken büyük bir şaşkınlık yaşadım.
Türkiye’de bu kadar düzenli tek parça bağ görmedim.
Kendimi Avrupa’nın en gelişmiş bağlarından birinde buldum.
Bağların arasında küçük ciplerle dolaşırken, Türk şarapçılığının geldiği noktayı bir kere daha takdir ettim.
Ali Başman sessiz bir insan. Ama o sessizliğin altında müthiş bir azim var.
Bence yaptıklarını yeterince anlatmıyor.
Pendore şaraplarının başarısının arkasında bu insanın azmi ve o azmin kurduğu bu olağanüstü bağların etkisi büyük.
Doluca ve Kavaklıdere’nin yeni yönetici nesilleri, işlerini çok daha ileri götürüyor.

Haberin Devamı

* * *
  
Salihli’de bağların ortasında çok güzel bir yemek yedik. Şef, Ali Başman’ın annesinin yanında yetişmiş.
Çok başarılıydı.
Yemeğe Ancyra’nın “Muscat” beyazı ile başladık.
Bugüne kadar Türkiye’de içtiğim en başarılı Muscat’tı.
Başman’a “Bir itirazım var. Bunun adını ‘Misket’ olarak yazın. Hatta ‘Bornova Misketi’ adı altında pazarlayın” dedim.
Tabii haklı olarak “Ama burası Salihli” diyerek itiraz etti.
Yine de Türkiye’nin beyaz şarapta pazarlayabileceği en güzel markalardan birinin “Bornova Misketi” olduğunu düşünüyorum.
Pendore, Türk şarabının geldiği güzel noktalardan birinin sembolü.
  
* * *

Dönüşte helikopterle İzmir’e geldik. Salihli’nin üzerinden uçarken, bu ilçenin ne kadar modernleştiğini fark ettim.
Bir de İzmir’i yukarıdan seyretmek güzel.
Atatürk heykelinin çevresini dar bir açıyla geçtik.
Amerika’nın Seattle şehri gibi görünüyordu.
Oralara baktıkça, ülkemin geleceğine olan güvenim artıyor.
Belki bugün için her şey kapkara gibi görünüyor...
Ama benim içim aydınlık...

Yazarın Tüm Yazıları