Soru

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Geçmişin kalıpçı tahlillerle yorumlanamayacağı ve geleceğin şabloncu sloganlarla belirlenemeyeceği çok çetrefil bir kaos dünyasında yaşıyoruz.

‘Ahlaki’ bellediğimiz bazı düsturları tek kıstas alırsak somut siyasetin ve nesnel uluslararası ilişkilerin ‘realpolitik’ boyutunu ıskalayacağız.

Ama kendimiz bu ‘realpolitik’in soğuk gerçekçiliğiyle sınırlarsak da bizi ‘gayrı ahlaki’ kılacak şeylerle flört edeceğiz. Yüksekkaldırım'a düşeceğiz.

Dolayısıyla, eğer ‘mutlak doğru’lara iman etmiş ak-kara fanatiklerine değil de şüpheciliği yöntem bellemiş ‘akıl çağı’ insanlarına dahilsek her olgu karşısında ayrı ayrı düşüneceğiz ve ayrı ayrı çözüm üreteceğiz.

İşte size kalıpları, sloganları ve ideolojileri sorgulayan bir örnek...

* * *

MALUM, şimdi tekrar Kongo denilen devasa Afrika ülkesinde geçen yıl iç savaş gerçekleşti. Laurent Desire Kabila adındaki bir muhterem komşu Ruanda ve ve Uganda'nın desteğiyle alçak diktatör Mobutu Sese Soko'yu iktidardan kovdu.

Ama zaten sağlam pabuç olmayan bu Kabila derhal despot kesildi. Hem muhalefeti yasakladı, hem de ismini çağrıştıran bir kabileciliğe yöneldi.

Kongo'daki etnik gruplardan birisini oluşturan Tutsileri temizledi ve kendi aidiyetini taşıdığı Şaba kavmi mensuplarını kilit noktalara yerleştirdi.

Durum bu raddeye varınca da, Tutsilerden Mobutu artıklarına uzanan fakat esas olarak yine etnik karakter taşıyan bir koalisyon yeni iç savaş başlattı.

Afrika devi kabile bazında parçalanma sürecine girdi.

* * *

BAŞA dönerek yüksek sesle soruyorum: Kongo'nun değişik etnik gruplara göre farklı ulus devletlere ayrışması doğru bir şey midir?

Eğer ‘halkların kendi kaderini tayin ilkesi’ gibi ‘ahlaki’ addedien bir varsayımdan yola çıkarsak, evet bu hem doğru, hem de haklı bir şeydir.

Çünkü Kongo sınırları eski sömürgeci güç Belçika tarafından saptanmıştır.

Milli ve coğrafi temeli yoktur. Zaten tüm Kara Kıta'da aynı aidiyetten insanlar ayrı ülkelerde yaşamaktadır. Kolonyalizmin kaprisi hüküm sürmektedir.

‘Beyaz adam’ın modern ulus devlet kavramı Afrika'ya yabancı kalmaktadır.

Dolayısıyla, hem ‘anti emperyalist refleks’ olarak, hem de mazlum etnik gruplara insani destek olarak Kongo'nun bölünmesine karşı çıkmamak gerekir.

Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.

* * *

VAR, zira buna bir kez göz yumulduğu takdirde ipin ucu nereye varacaktır?

Sömürge sınırlarının iskeleti üzerine inşa edilmiş Afrika parça parça bir Kongo'yu örnek aldığı takdirde tüm anakara kana ve savaşa bulanmayacak mıdır?

Bu sürecin yaratacağı mazlumlar şimdikilerden daha az mı acı çekecektir?

Kaldı ki, sömürge değilse bile imparatorluk kalıntısı hudutlarda yaşayan ve etnik adaletsizlere sahne olan yegane coğrafya da Afrika'da değildir.

Versailles'dan Trianon'a 1. Savaş anlaşmalarıyla çizilmiş bir Avrupa haritası vardır ve Çekoslovakya ve Yugoslavya iki ayrı örnek sergilemektedir.

Sonuncusu bir dehşet olarak malumdur. İkincisinde ise Çekya'dan ayrılmış bugünkü Slovakya kendi Macar azınlığına karşı hiç de adil davranmamaktadır.

Dolayısıyla, ilk bakışta ‘ahlaki’ gözükse de yukarıdaki yaklaşım önemli zaaflar içermektedir. ‘Anti sömürgeci’ diskur maceracı tehlike getirmektedir.

Ama buna karşılık, inkarı yok, mevcut statükoların ‘realpolitik’i de iç açıcı manzara sunmamamaktadır ve Kongo‘dan Kosova‘ya mazlumlar ağlamaktadır.

* * *

DOĞRU mazlumlar var ! Ama mazlumların yarasına merhem tek bir reçete yok!

Hekimin cebinde, zamanda ve mekanda değişken ve her seferinde kılı kırk yararak incelenmesi gereken bir dizi reçete varyantı var.

Ama hangisini seçmeli ?..

İşte şüpheciliği yöntem bellemiş ‘akıl çağı' insanının sorusu da bu...













Yazarın Tüm Yazıları