Sizin havanız nasıl?

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Osmanlı döneminde alınan bir karar bugün hâlâ daha yürürlüktedir.

O gün halka haddinden fazla demokratik haklar tanındığını düşünen padişah ve yalakaları, bu işin böyle gidemeyeceğini, bu topraklarda fazla özgürlüğün sıhhate zararlı sonuçlar vereceğini gördüler.

Bunu gördükleri andan itibaren de halka karşı elit yönetimi başlatıldı. Elit kişiler günün değişen koşullarına uygun olarak, farklı komplolar kurarak halkı yönetmeye başladılar.

***

Elit yönetiminin halka karşı uyguladığı en güçlü taktik, ‘böl ve yönet’ yöntemidir.

Bu yöntemde adı üstünde halk çeşitli kesimlere bölünmekte ve daha sonra da yönetilmektedir.

Tüm dünyada bütün büyük şehirlerde en fazla iki adet o şehre ait olan spor kulübü varken bugün İstanbul'da dört adet spor kulübü olabilmesi bile elitlerin lümpenleri bölme taktiğinin bir sonucudur.

***

Elitler toplumun çeşitli kademelerine dağılmış, görevlerini oralarda yapmaktadırlar.

Bunlar medyada da önemli pozisyonları ele geçirmişlerdir. Medya bu nedenle yönetici sınıfların ‘Böl ve yönet’ taktiğinin en güçlü bir şekilde uygulandığı bir yerdir.

Örneğin son yıllarda çeşitli gazetelerde mizah yazısı yazma görüntüsü altında bazı kişilerin yazı yazmaya başlamaları da bu taktiğin bir başka tezahürüdür.

Gazeteler bu gibi insanlara teslim edilerek zekâ afyonu haline gelmişlerdir.

***

Böl ve yönet taktiğinin en önemli işlerinden bir tanesi de halka sürekli olarak yanlış bilgi aktarılmasını sağlamaktır.

Bu yapılarak, halkın en basit bir konuda bile katiyen uzlaşma sağlamaması ve hatta çeşitli kliklere bölünmesi amaçlanmaktadır.

Bu öylesine şeytani, tek merkezden koordine edilen bir harekâttır ki, bazen öylesine umulmadık konularda karşınıza çıkar ki ağzınız açık ayran budalası gibi ortada kalıverirsiniz.

***

Evet, ben böyle bir sistem içinde yaşadığımıza inanıyorum. Bu konuda somut bir kanıt da vereceğim şimdi size. Bilmem farkında mısınız ama bir süredir hava durumu raporlarına takmış durumdayım.

Herhangi bir hafta içi günde Türkiye'de yayınlanmakta olan bütün gazeteleri alıp, hava durumu raporlarına bakın. Göreceksiniz ki her gazetede farklı rakamlar verilmektedir. Bunun olabilmesi aslında bir mikro mucizedir. Üstelik ben bu deneyi sadece İstanbul için yapıyorum.

Sadece İstanbul'un o günkü hava durumu her gazetede farklı verilirken, bunun örneğin bir Şırnak için doğru şekilde yapılabileceğini düşünmek de zaten manasız bir şey.

***

Pazar günleri için daha bir dikkatli oluyorlar nedense.

Yaptığım incelemelere göre pazar günleri gazetelerde yer alan hava durumu bilgileri hafta içine göre çok daha tutarlı oluyor.

Bunun da nedeni pazar günleri Türkiye'yi bölüp yöneten elitler için de bir tatil günü olması.

Kendileri için doğru bilgi toplatıp, sadece o gün bunu paylaşıyorlar sanıyorum.

***

20 Aralık Pazar günü bazı gazetelerde yer alan hava durumu rakamları aşağıdaki gibiydi:

Hürriyet: En düşük 5, en yüksek 8.

Sabah: En düşük 5, en yüksek 9.

(Sabah'ı çıkaran arkadaşlarda ille de Hüriyet'ten farklı ve bir adım önde olma takıntısı olduğundan bu konuda bize bir puan fark atmayı kararlaştırmışlar.)

Sabah'ın İstanbul ekini çıkaran arkadaşlar ise Sabah ana gazeteyi çıkaranlardan çok daha iddialılar. Aynı gün için onlar en düşük 5, en yüksek 10 demişler. Cumhuriyet ve Radikal'de durum daha farklı. Anladığım kadarıyla solcu çevreler havanın en düşük derecesiyle katiyen ilgilenmiyorlar. Solcuların akşam evden çıkmama gibi bir kararları var anlaşılan. Her iki gazetede de en düşük değer katiyen yok. İkisi de İstanbul için 8 demekle yetinmiş.

Yeni Yüzyıl bu arada solculuğa modern yorum getirme çabasını bütün zorluklara rağmen sürdürüyor. Onlar en düşük rakamı da vermişler. Yeni Yüzyıl'a göre en düşük 3, en yüksek 8 olmuş.

Bu arada hava durumu raporlarını İngiltere üzerinden alarak emperyalizme hizmet eden NTV'de hava raporu her zaman olması gereken saatte yoktu.

Anladığım kadarıyla bu televizyon şirketinin yöneticileri pazar sabah saatlerinde Türk insanının hava durumu ile ilgilenebileceğini mümkün görmüyorlar.

***

Yukardaki tablo bence son derece hazin.

Unutmayın ki bu rakamların biraz birbirine yakın olabilmesi ele aldığımız günün pazar olmasıyla da bağlantılı.

Hafta içinde durumlar çok ama çok daha vahim.

Elit sınıflar belki de hava durumuyla bu şekilde oynamakta haklılar.

Yaptığım tespitlere göre Türk halkı için sadece iki mevsim var: 1- Üşünülecek mevsim 2- Terlenilmesi gereken mevsim. İlki dokuz ay, ikincisi de üç ay sürüyor.

Bu tanımların nerede başlayıp nerede bittiği ise halkın kafasında son derece net.

Diyelim ki ekimde pastırma yazı günü oldu.

Halk için fark etmez. Ekim ayı ‘üşünmesi gereken aylar’ içinde olduğundan, o gün bile kaloriferler yakılır, paltolar giyilir, taksilerin için cehennnem sıcağına çevrilir ve hatta pencerelerin açılmasına bile izin verilmez.

Durum böyleyken gündelik hava raporu halk için dikkate alınmaması gereken bir detaydır.

Ancak ben gündelik hava durumunun illa da doğru verilmesini talep ediyorum. Belki ‘böl ve yönet’ taktiğinin bir uygulayacısı olarak ben de elitten sayılabilirim ama başkaldırmış bir elitim ve her gazetede aynı hava durumu raporunun yer almasını illa da istiyorum.



Yazarın Tüm Yazıları