Siz hiç yurtdışında yaşayan bir Türk oldunuz mu? (4)

Dünden devam ediyoruz. Ve bu meseleyi burada noktalıyoruz. Tamam mı arkadaşlar? Elimden geldiği ölçüde mail’lerinize yer verdim. Başka konularda buluşmak üzere. Öpüldünüz...

AMERİKA’DAN

Kendimi tanıtayım: 45 yıl önce Amerika’ya beş parasız geldim. New York’taki ilk işim, bulaşık yıkamaktı. Şansa bakın ki, yıllar sonra Amerika’nın en büyük Yatırım Bankası Shearson Lehman Brothers’ın Başkan Yardımcılığı’na kadar yükseldim. Türkiye’de Sermaye Piyasası Kanun tasarısını hazırladım ve 4 kitabım yayınladı. Şubat ayında da anılarım yayınlanacak: "Amerika’da 40 Yıl." Size bir şey söylesem inanmayacaksınız: Yurtdışında yaşayan biz Türkler, yurdumuzu içeride yaşayanlardan daha fazla severiz. Daha milliyetçiyiz. Kıbrıs gibi, Ermeni Soykırımı iddiaları gibi ülkemizi ilgilendiren, tehdit eden konularda, her birimiz rütbesiz birer askeriz. Gazetelere, politikacılara tekzip mektupları yazarız. Türkiye yanlısı olan senatör adaylarının seçim kampanyalarına bağışta bulunuruz. Buna karşı Türkiye’de çok az insan gerek ülkede ve gerekse dışarıda bize yapılan haksızlıklara isyan eder. Bu da bizi üzer. Ben buradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve Kadıköy belediyelerine mektuplar yazdım, Göztepe Parkı’na cami yapılmasının ne kadar büyük bir ilkellik olduğunu anlattım. Bana kızıyorlar: "Bu ülkede herkes çıkarlarının doğrusunda hareket eder. Bilmezmiş gibi davranıyorsun. Tabii çok uzun yıllar Amerika’da yaşadın, unuttun." Duyarsızlıkları karşısında hayretler içerisinde kalıyorum. Ve üzülüyorum. Türkiye’de herkes bir şeylerin değişmesini istiyor, ama kılını bile kıpırdatmıyor. (Yılmaz E.)

- Çok haklısınız. Yurtdışında yaşayan Türklerde milli hassasiyet çok daha yüksek dozlarda görülüyor. Üstelik gelişmiş ülkelerde yaşadıkları için, istiyorlar ki Türkiye de öyle olsun. Dahası belli bir mesafeden ve objektif bakabiliyorlar. Ama hepimiz biliyoruz ki, doğrular hiçbir ülkeye gökten zembille inmez. Mücadeleler sonucunda da Türkiye’de de bir şeyler değişecek tabii...

HİNDİSTAN’DAN

Gazeteci olarak vazifeli oğlumuzu Yeni Delhi’de ziyarete gitmiştik. Bekar oğlumuz, pek çanak çömleğe itibar etmez. "Evine katkıda bulunalım" istedik. Alışverişe çıktık. Bardak vesaire derken, Alman annesi "Aaa bunlar Paşabahçe" demez mi? "Yaa evet" dedim, eşimden bile gizlemeye çalıştığım bir gururla. Sonra, başka bir yerde Bodrum işi nazar boncuklara rastladık. Eşim "A bak, yine Türk malı!" dedi. Türk baba olarak nasıl gururlandığımı varın siz tahmin edin. (Tosun M.)

- Babamı sizin yerinize koydum. O da sizin gibi gururlanırdı. Yalnız oğlunuzun Yeni Delhi’de ne işi olduğunu anlayamadım. Sevgiler saygılar.

AMERİKA’DAN

Yılbaşı gecesinde 11 çeşit yemek dururken, arkadaşımın yaptığı poğaçalara saldırdım. Neden? Türk usulü yapılmıştı. Son iki senedir de pantolonlarımı Banana Republic’ten alıyorum. Neden? Etiketlerinde "Made in Turkey" yazıyor. E insan bu kadar uzun süre yurtdışında yaşayınca, biraz tuhaflaşıyor (Güneş.)

- Olacak o kadar Güneş. Siz de buna tuhaflık diyorsanız, tuhaflıklarınız bu kadarla sınırlı kalıyorsa hiçbir şey... Sizin gibi davranan o kadar çok insan var ki, anormal bir şey yapmadığınızdan emin olun...

FRANSA’DAN

Demek ki, bu "Made in Turkey sendromu" yurtdışında yaşayan tüm Türkler’de var. Türkiye’dekilere eminim abartılı gelecektir ama bunu yaşamayanın anlaması çok zor. Cidden o etiketi görünce, sanki aile yadigarı bir eşyaymış gibi en basit malın değeri bile 1000 kat artıyor. Zamanında, yurtdışına yufka peynir götürenlere gülerken, şimdi "Ya bavuluma sığmazsa?" diye 3 gün önceden yerini ayarlamaya başlıyorum... (İpek L.)

-Ben de hálá salça ve bulgur taşıyanlardanım. Aslında donmuş sigara börekleri ve içli köfteler taşıdığımı da ben söylemeyeyim, siz de okumamış olun... Bu arada aşk için bir adamın peşine katılıp gitmenizi de özel takdirlerimle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu da sıkı ve çılgın bir Türk olduğunuzun kanıtı bence.

İTALYA’DAN

Benim de gelir dönerim! Üzerine de kaymaklı ekmek kadayıfım gelir! O kadar ki, bir kaç sene evvel hızımı alamayıp, döner yapma işine giriştim. Almanya’dan yüklenip, Sicilya’ya getirdiğim küçük döner makinem ile yarı uydurma, yarı İstanbul Yeşilyurt’taki Kasap Mustafa’nın, "Abla, soğana, süte yatırıp marine edeceksin" tarifiyle, küçük çapta bir döner ustası oldum. Şimdi Catania sakinlerine döner partileri veriyorum...

- Afiyet, şeker olsun. Devam. Döner partilerine yani... Döner makinesini alınca oluyor mu? Yani o teşkilatı kurunca. Çok mu zor, onu kastediyorum. Hayır, hayır, ben almayı düşünmüyorum. Sevgilim beni alnımdan vurur! Zaten bu eve her şeyi taşıdım, zannedersin üç yıl değil (ki onun da bir buçuk yılı geçti) 30 yıl yaşayacağız, o kadar doldurdum, bir döner makinem eksikti. Sadece merakımdan soruyorum. Fantezi yani, fantezi! Ama alsam, bahçeye kursam, yapabilir miyim...

MADAGASKAR’DAN

Madagaskar’da yaşayan bir Türk’üm. Ben sizin yaşadıklarınıza dahi özlem duyuyorum. Halim o kadar vahim. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan pek çok dostum var, her fırsatta onlara, gurbetin oralar değil de, buralar olduğunu söylüyorum. Benim için döneri hayal etmek bile lüks, burada en fazla açma, poğaça falan hayal edebiliyorsunuz! (Zafer Y.)

- Madagaskar ha! Orası da Papau Yeni Gine gibi bir şey benim için. Yani ilginç isimleri olan, ilginç yerler. Hep biliriz ama hiç gitmemişizdir. Nasıl bir yerdir Madagaskar? Biraz anlatsanıza. Daha teferruatlı mektubunuzu bekliyorum. Hep birlikte okuruz: "Madagaskar’da bir Türk..."

LÜKSEMBURG’TAN

Geçen gün, Lüksemburg’taki Belçika süpermarketinde Gemlik zeytini görünce, ben de ağladım. Kapağında kocaman bir Türk bayrağı vardı. Kapağında Yunan bayrağı olan Yunan zeytiniyle yan yana duruyorlardı. (Didem B.)

- Bizim zeytinler Yunanlıların zeytinlerini döver! Gerçekten öyle. Bizimkilerin üstüne tanımam. Ayıptır söylemesi, ben bavulumda zeytin de taşıyorum buralara. Annem ve babamın yaptığı yeşil zeytinleri. Hiç üşenmem öyle şeylere. Onlar üşenmiyor, kilolarca zeytini birlikte kırıyorlar da, ben mi taşımaya üşeneceğim. Bir gün bana kahvaltıya gelirseniz ikram ederim. Tabii suyla ıslıyorum, biraz alıyorum tuzunu, sonra üzerine şöyle mis gibi Tariş’in o şahane zeytinyağını koyuyorum, sonra biraz kırmızı pul biber, kekik ve nane. Gidiyorum ekmek alıyorum, bizim oraların ekmeğine benzemez ama zeytinyağına bulanınca idare ediyoruz işte. Banıyorum yiyorum, banıyorum yiyorum...

İNGİLTERE’DEN

28 yıldır Londra’nın göbeğinde yaşıyorum. Bizim buralar, İstanbul’u hiç aratmaz. Meşhur siyah taksilerimiz ve iki katlı otobüslerimiz, Türkiye’nin turizm reklamlarıyla doludur. Şimdi siyah taksilerimiz, beyaz eşya pazarının yüzde 30’nu elinde tutan Beko reklamlarıyla doldu. Marks & Spencer’den Harrods’a kadar satılan kuru incir, üzüm ve fındığın hemen hemen tümü bizim toprakların ürünüdür. Havlu, tekstil, deri, cam, zücaciye mallarının da büyük kısmında "Made in Turkey" yazmaktadır. Ikea’da satılan bardak, çarşaf, havlu ne alırsanız Türk malıdır. Fakat geçen ay tuhaf bir şey oldum, İstanbul’da Metro City’de, kendimi bir an bizim İngiliz çarşılarından birinde zannettim: M and S, River İsland, Accessories, Faith, Body Shop, Evans v.s. Bunların çoğunun malı Türk ürünü. Neden bir sürü vergi ödeyip, kendi ürettiğimiz malı ithal edip, kulağı ters göstermek gibi satın aldığımızı anlamış değilim. (Mihrişah.)

- Merhaba Mihrişah Safa. Onu bunu bırakın hep hoş bir kadındınız ama son yıllarda acayip bir hoşlaştınız. Ben de hep bir fırsat olsa de sebebini sorsam diyordum. Hayrola? Bir şey var? Bir kadın durup dururken bu kadar güzelleşmez.... Öpüyorum, hoş ve seksi duruşunuzun devamını diliyorum.

TÜRKİYE’DEN

Dubai’deki bir İtalyan markette, Tariş marka zeytinyağı görünce ağlamak, eğer benim atladığım bir ironik tarafı yoksa, gerçekten çok acıklı! Bu devirde, bu dünyada aklımın hiç mi hiç almadığı bir şey... (Semih)

- Semih, dolandırmadan söylesenize. "Komplekslisiniz!" demek istiyorsunuz. Evet, haklısınız, bunun adı kompleks. Ama tespitinizin doğru olması, sizin bu durumu değiştirebileceğiniz anlamına gelmiyor. Sizin hiç mi kompleksleriniz yok kuzum? Biz de sizin komplekslerinizi anlamıyoruz, var mı...
Yazarın Tüm Yazıları