Sıradanlaşmanın hikâyesi

Efendim, insanoğlu dediğin şöyle bir varlık: Bir şeye sahip olmak ister, pek bir heyecanlanır ama sahip olunca elindeki hızla sıradanlaşır.

Haberin Devamı

Bu her konuda böyledir, ilişkilerden tutun da sahip olduğunuz eşyaya kadar.
Hayal kurarız, sahip oluruz, sıradan buluruz, unuturuz, sistem bu.
Unutmasak da bir anda kendimizi bir zaman bizim için hayal olan bir konuya “günlük, sıradan bir durum işte!” muamelesi yaparken buluruz.
Kaç kadın bugüne kadar “Hımm, demek heyecanın-özenin-romantik hallerin beni elde edinceye kadardı haaaa!” demiştir bir düşünsenize.
Ya da kaçı vitrinde görüp aşık olduğu ayakkabıyı kullanıp, kısa süre sonra bir kutuya koyup dolabının derinliklerinde kaybetmiştir.
Diyorum ya ilişkiden sahip olduğumuz eşyalara, günlük alışkanlıklardan işe-güce kadar sistem bu.
Buyurunuz işte, dün başlayan yağmuru düşünün mesela.
Daha bir-iki ay önce biz değil miydik, “Ay bu kış da bitemedi yaz ortasında mart ortamları yaşıyoruz” diye şikayet eden.
Ben, -ki kendimi hep yaz insanı olarak düşünmüşümdür- bile trençkot giymeye kalktım, o derece.
Yaz mevsimi bile sıkmış bizi, yağmur yağınca bir sevinç, bir sevinç.
Sanki yengeç dönencesinde yaşıyoruz, bize her gün yaz, her gün sıcak. Üç ay sonra yağmur çamur içinde soğuktan çenen titrerken sorarım ben sana sevgili memnuniyetiz Habitus okuru.
Derim ki, “Eee, hani ağustosta ayy kış gelsin yanee deyip duruyordun, ne oldu?” diye.
İşin özeti, yazken kış isteriz, kışken yaz isteriz, saçımız uzunken kısa isteriz, kestirince uzasın isteriz, hayalini kurduğumuz bir eşya alırız, daha iyisini isteriz, başka modelini isteriz, isteriz de isteriz. Doğamızda var.

Haberin Devamı

Böyle alışıyoruz işte

Malezya’da yaşayan ve 12 ay yaz mevsiminde “yaz keyfi” yaptığını düşündüğüm canım arkadaşım Umay’a durmadan ne kadar özendiğimi söylüyorum kendisine, bilhassa kış mevsiminde. O da bana diyor ki “Eee, bana her gün yaz. Ben de hava soğuyunca çok heyecanlanıyorum...”
Düşünsenize ben oraya gittiğimde “Alllaaaaahhh, tropikal ortamlar” diye çarpıntı tutuyor ama o soğuğu özlüyor. Sadece iklime değil, Asya-Pasifik faunasına da uyum sağlamış. Telefonda konuşurken “Bi saniye, cama maymun geldi, kovmam lazım” diyor ve bunu bizdeki “Eve kedi girdi” rahatlığında yapıyor.
Bir gün yatak odasında makyaj yaparken bir anda üzerinde bir göz hissetmiş. Kafasını çeviriyor, camda maymun onu izliyor mesela. Yine onun için “çok sıradan”, bizim kedilerin çatıda martı yakalaması ona daha ilginç gelir herhalde.
Bir zamanlar Umay’la “yaz gelsin de coşalım” diye hayal kurardık. Şimdi hayali gerçek oldu, 12 ay yaz mevsimi yaşıyor ama yaz mevsiminde yaşadığının farkına varmıyor, “alışma süreci” geçti, senelerdir oralarda. Bu özel durum onun için “hayatın sıradan yönlerinden biri” artık.
İşte, böyle böyle her şeye alışıyoruz, her koşula, iyiye de kötüye de çabucak adapte olabiliyoruz.
Valla doğamız gereği nankörüz diyeceğim ama sıradanlaşma olmasa “yeni olana, ulaşamadığına, erişemediğine karşı heyecan” da olmazdı herhalde. Her nasıl kötü olmasa iyi”nin de olamayacağı, soğuk olmasa sıcağın hissedilemeyeceği, üzüntü olmasa sevince dair bir fikrimizin olamayacağı gibi.
“Değer bilmek” de buradan çıkıyor herhalde. Tezat kavramların birbirini yüceltmesiyle. “Siyah”ın “beyaz”ı ihya etmesiyle.
Bizim doğamız varsa doğanın da kendi doğası var efendim!

Yazarın Tüm Yazıları