Sinyalleri iyi okumak lazım

GAZETEDEN akşam saatlerinde çıktığımızda arabaya atladığımız gibi ‘‘ait olduğumuz’’ coğrafi mekánlara doğru hareket ederiz.

Arabanın hızla geçtiği ‘‘aradaki yol üzerinde’’ iki tarafta da yüz binlerce birbiri üzerine yığılmış ev, soluk ışıklarıyla durur hep.

O yan yollardan herhangi bir tanesine saptığımızda anında kaybolacağımız da kesindir hepimizin.

Açıkça söyleyelim, bunu itirafta bir sakınca yok, köşe yazarlarının hemen hiçbirinin tanımadığı, gazete üst yöneticilerinin bilmediği ‘‘yaşamlar’’ vardır bu ara sokaklarda.

Bu başkalarına yönelik bir eleştiri değil, başta kendimle ilgili söylüyorum bu dediklerimi.

Bizim gerçekliğimiz ile asıl o sokaklarda gerçek yüzüyle temsil edilen Türkiye'nin ağırlıklı gerçeği çok farklı.

Çünkü asıl dinamik o arada atlayarak, hızla geçmek zorunda olduğumuz ve sadece arabanın camından uzaktan gördüğümüz yerlerde yatmaktadır.

Durum böyle olunca da yazılan yüzlerce yazının, çıkan binlerce haberin, siyaset adına söylenen onca lafın fazla da anlamı kalmıyor aslında.

İki paralel gerçeklik aynı anda yaşandığından bizim söylediklerimiz, anlattıklarımız, diğer gerçekliği yaşayanları fazla alakadar da etmiyor.

Sonuçta bu memlekette siyaset de, gazetecilik de kaçınılmaz olarak çok kısıtlı bir ‘‘tüketici kitlesine’’ yönelik olarak yapılıyor, laflar, yazılar onlara göre üretiliyor.

Bir anlamda kendimiz söyleyip, kendimiz dinliyoruz, kısırdöngü içindeyiz.

* * *

Bireysel bir karar verip de ‘‘Buralar da nedir, neler olup bitiyor bu soluk ışıklı evlerin sokaklarında’’ diye anlamaya yönelik adımlar atmanın da bir faydası yoktur bu aşamada.

‘‘Öteki’’ni tanımanın, anlamaya çalışmanın zamanı artık geçmiştir, geç kalınmıştır, onlardan kopulmuştur .

Ortak bir söylemde birleşmenin, birbirinizi anlayabilmeniz, birbirinize sıcak bakmaya, konuşmaya başlayabilmeniz de mümkün değildir şu saatten sonra.

‘‘Bölünmüş’’ Türkiye'yi tekrar ‘‘Tek bir ülke’’ yapmaya birey olarak kimsenin gücü yetmez.

Bunun için çok daha güçlü, radikal kararları alacak, ülkenin gerçeklerinden korkmayan ve öncelikli olarak da o ezilmiş insanların sorunlarını çözmeye niyetli büyük bir siyasi dalga gerekmektedir.

Tanımlamaya çalıştığım bu bölünmüşlük durumu çok tehlikelidir, içinde müthiş bir gerginlik potansiyeli taşımaktadır ve bu sorunumuz halledilmediği takdirde ülkenin hiçbir sorununun halledilmesi de mümkün değildir.

* * *

ANAP, DYP, DSP, CHP ve Yeni Türkiye'de yer alan insanların hemen hepsi ‘‘varoş’’ adı verilen ve adı bile aslında düşünen bir insana acı vermesi gereken bu toplum kesimini tanımazlar.

Türkiye'nin asıl belirleyici gücü ile ilgili tek fikirleri İçişleri Bakanları veya polisin raporlarından okuduklarıyla sınırlıdır.

Bu partilerin başkanlarının bahsettiğim yerlerden arabayla hızla geçmeye bile cesaretleri yoktur.

MHP bu ezici çoğunluğun sadece içgüdüsel tepkilerine cevap verebildiği için hálá daha ayaktadır.

İçgüdüsel tepkilere dayanan politikaların sağlıklı olamayacağı da gayet tabii ki kesindir.

Şimdilerde bir tek AKP bu ‘‘Öteki Türkiye’’de çalışmakta, onlardan sinyaller almakta, onlara sinyaller yollamakta ve onlara sahip çıkmaktadır.

Aslında çok da iyi yapmaktadır bu tavrıyla ve işe rasyonel bakarsanız AKP bu muazzam kitlenin haklı öfkelerini sistem içinde tuttuğundan, onlara değişimi başka yollarla vaat ettiğinden, hayatlarında bir küçük güzellik olabileceği umudunu ayakta tutabildiğinden bugün iktidara yürümektedir.

Son aylarda düşünme yeteneği iyice erozyona uğrayan TUSİAD'ın AKP ile ilgili olarak kábus senaryoları yazmakla uğraşmak yerine meseleyi biraz daha derinden incelemeye başlamaya acilen ihtiyacı vardır.

‘‘AKP’’ sisteme bir tehlike değil, sistemin bir teminatıdır, çünkü öfkesi patlama noktasına gelmiş kitlelere doğru yanlış bir çıkış yolunu göstererek, yapılması gerekeni yapmaktadır.

Türkiye sadece 6 milyon insandan ibaret değildir.

Zaman zaman ben de keşke nüfusumuz o kadar olsaydı diye düşünebilirim ama en azından fikir düzeyinde birçok insan gibi geride kalanlar gerçekten yokmuş gibi davranmam mümkün değildir.

Türkiye'de sistemin resmi söylemcilerinin hayati hatası geride kalan bu kesimi tamamen yok saymalarından kaynaklanmıştır.

Onların ‘‘var olduğu’’ seçim sonucuyla ortaya çıkacak ve Türkiye üzerinden büyük gerginlikten kurtulma yolundaki ilk adımı bence bu seçimle atacak.

* * *

Türkiye'de seçimin sonucunu ‘‘öfke’’ belirleyecek. Maalesef gerçeklik bu.

Benim bu gerçekliği doğurtan, memleketi bu kilitlenmeye mahkûm eden partilere, liderlere kızgınlık duymam bu nedenledir.

Ülkenin geleceğini belirleyecek söylemi elimizden kaçırttılar bize, medya da toparlayamıyor bu söylemi.

Çünkü doğruları söylesek de, öfkeli büyük kitle dediklerimizi farklı şekilde ‘‘okuyor’’, her yazılana çizilene farklı anlamlar yüklüyor.

Öyle bir duruma geldik ki, örneğin bugün Hürriyet çıkıp da AKP'yi desteklemeye başlasa partinin oyları düşmeye başlayacak, iki Türkiye arasındaki diyalog o kadar kopmuş durumda, algılamalar o kadar farklı ‘‘öteki’’ tarafta anlayacağınız.

Bu anormal durumun düzelmesi, söylemlerin normalleşmesi, diyalog kanallarının tekrar açılması gerekiyor.

Seçimle atılacak bunun ilk adımı, bunun başka bir yolu yok gözüküyor.

‘‘Öfke’’ oylarıyla öcünü alacak, ders verecek biraz, sarsıntılar da olacak ama bana sorarsanız her şey ülke için de uzun dönemde iyi olacak. En azından böyle umuyorum.
Yazarın Tüm Yazıları