Sevgili tatili

Çok heyecan verici bir haber için Kanada’dayım. “O kadar yol tepilir mi” diyeceksiniz. Bu haber için evet. Birazdan rüya gibi bir yerde, gerçek olamayacak kadar yetenekli sanatçılarla, dansçılarla peş peşe röportajlar yapacağım. Sizi, bir süre önce yazdığım ama yayınlamaya fırsat bulamadığım bir yazıyla baş başa bırakıyorum. Beni bekleyin, beni özleyin...

Haberin Devamı

HAYAT...

Çocukla güzel...

De...

Bütün seyahatler, bütün tatiller değil.

Çocukla birlikteysen, başka her türlü olağanüstü duygu var da o püfür püfür özgürlük duygusu yok.

Sorumsuzluk yok.

Erotizm yok.

Geldi mi, gitti mi? Odayı basacak mı? Bunlar, onun ayak sesleri mi?

Sürekli tetiktesin.

Tam olarak kadın-erkek olamıyorsun. Anne-baba rolüne hapsoluyorsun.

Dilediğin gibi sevişemiyorsun, içemiyorsun, dağıtamıyorsun.

Arada bir, “sevgili tatili” attırmak...

Baş başa kaçmak, hazların peşine takılmak gerekiyor.

EN İYİ TEKNE ARKADAŞININ TEKNESİ

Bu yaz, arkadaşlarımızın teknesiyle, dört çift, üç minik Yunan adası keşfettik.

Yunan adası deyince ben büyükleri bilirdim.

Mikonos, Santorini, Girit, Rodos, hadi Kos, zavallı yanan Sakız, Midilli...

Marathi diye bir adanın varlığından bile haberim yoktu.

Gündoğan’dan kalktık, bir saat sonra ordaydık.

Burnumuzun dibi.

Ama sanki çok uzaklardaymış gibi.

Kendi halinde, romantik, bakir, mini minnacık bir ada.

Türkuaz bir deniz.

Şahane bir koy.

Adam gibi tek bir lokanta var.

Adı da “Pantelis”.

Ama rezervasyon şart!

Gündüzden haber veriyorsun, “Akşama geliyoruz” diyorsun, yoksa yer bulman mümkün değil. Olağanüstü deniz mahsulleri, mezeler, balıklar, çok iyi bir sunuş ve servis. Kışın, sadece 5 kişinin yaşadığı bir adada, yazın, taş çatlasa 15 kişi olarak nasıl böyle iyi bir hizmet verebildiklerini anlamak mümkün değil. Bayıldık adaya.

Haberin Devamı

TATİL DEDİĞİN TEKNOLOJİSİZ OLUR

Bu “sevgili tatili”nde, çocuğumuz gibi yanımızda olmayan bir şey daha vardı: Teknoloji!

Bazen her şeyin içine ediyor teknoloji.

Yanında cep telefonu, laptop, i-Pad varken, bir şekilde dünyayla iletişim halinde oluyorsun. Ya da dünya seninle iletişim halinde. O aletlerin içinden sızıveriyor haberler, yapılması gereken işler, yanıtlanması gereken mail’ler...

Küçücük bir parmak hareketiyle hoş geldin kaos...

Ne anladım ben o tatilden!

Oysa, “sevgili tatili”mizde kapalıydı hepsi.

Yedik, içtik, seviştik, yüzdük, güldük.

Bu kadar.

Ve çocuklar gibi şendik.

Keçiler gibi adaların en yüksek noktalarına tırmandık.

Oradan Ege’ye şöyle bir baktık.

O minicik beyaz kiliselere girdik, dua ettik. Yaşadığımız her şeye şükrettik.

Haberin Devamı

PATMAS VE LEROS’U GİDİN GÖRÜN

Bir sonraki durağımız Patmos’tu.

Şimdiye kadar...

Gitmediyseniz, bir fırsat yaratıp görün.

Daha büyük bir ada.

En havalı yeri adanın tepesindeki yerleşim yeri Cora. Daracık sokakları olan şiirsel bir yer. Zaman durmuş orada. Bütün haşmetiyle bir kale dikiliyor, etrafında taş evler. Ve o sokaklarda minicik kafeler, barlar, restoranlar, butikler, galeriler...

Harika seramikler satılıyor.

Sokaklar, sürpriz meydanlara açılıyor.

Teknesi olan pek çok Türk geliyor, ada sakinleri pek memnun.

Sahilde, “Benetos” diye bir lokanta var, sahibi Amerikalı bir kadın, yolunuz Patmos’a düşerse, bu ismi hatırlayın, mutlaka uğrayın, enfes yemekler yapıyorlar.

Bir de Cora’da “Balcony” var, kalamar ızgarası öldürücü güzel, resmen kendinden geçiyorsun. İlerleyen saatlerde kendini “1670” diye bir kulüp var, oraya atıyorsun. Sonra da öpüşe koklaşa teknenin yolunu tutuyorsun.

Ve son durağımız Leros...

İnsanların, kafelerde oturup gelip geçeni aheste aheste süzdükleri küçük bir ada.

Kavga yok, kıyamet yok, üzücü haber yok.

İyot kokusu, ada kedileri, göbekli balıkçılar, yanık tenli kadınlar, erkekler, güzel mezeler...

Tek katlı evler.

Kiminin penceresi, kimi kapısı maviye boyanmış.

Son derece basit ama estetik.

Bütün ada halkında bir sanatçı damar var, nasıl oluyor bilmiyorum, o minicik dükkânlarda satılan şeyler nasıl zevkli, nasıl güzel...

Leros’taki Pandelli Koyu çok güzel, “Zorba” diye bir taverna var, not edin.

Ve “Milos”, sahibi Takis.

Gerçekten müthişti.

Gidin, yiyin ve “Oh be” deyin, “İyi ki yaşıyorum...”

Haberin Devamı


GÜZEL HAYATIMIZ GÜZEL ÇOCUKLARIMIZ

Sonra arkadaşlaaar...

İnsan, özgürlük ve serserilik kadar, sorumluluk, disiplin ve rutinlerine de ihtiyaç duyuyor.

Böyle oluyor, o his birdenbire geliveriyor.

Anne-baba rollerimizi özledik. Hatta teknolojiyi bile özledik!

Ver elini Bodrum...

Yavrularımıza kavuştuk...

Var mı bu duygudan daha güzeli...

Bir sonraki sevgili kaçamağımıza kadar...

Güzel hayatımıza, güzel çocuklarımızla kaldığımız yerden devam!

HAMİŞ

Didem ve Bahri’ye binlerce teşekkür. Şahane ev sahipliği için. Yonca ve Arda’ya da. Alya’yı misafir etmeselerdi, biz nah çıkabilirdik o güzelim sevgili tatiline..

Yazarın Tüm Yazıları