Serdar Turgut: Yazılarda kendimi anlatmak






Serdar TURGUT
Haberin Devamı

GEÇMİŞTE Andre Gide'e, eserlerinde sadece kendi kişisel deneyimlerini anlattığı eleştirisi sık sık yöneltilirdi.

Arkadaşı Martin du Gard, ‘‘Birazcık da kendini anlatmayı bıraksan’’ diye direkt olarak ona yüklendi bir gün.

Gide de meselenin farkında olduğunu, kendisini tamamen dışlayan bir romana başladığını, bunun ilk sayfalarını ona okumak istediğini söyleyerek, du Gard'ı evine çağırdı.

Buluştuklarında Gide, ona romanının ilk sekiz sayfasını okumaya başladı.

Sona gelindiğinde Martin du Gard neredeyse katılarak gülmeye başlamıştı.

Bu tepkiden biraz da alınan Gide, neyi komik bulduğunu sorunca arkadaşı, ‘‘Kendini dışladığını sandığın bu yazı, aslında senin bugüne kadar yazdıkların arasında en fazla kendinle ilgili olanı’’ cevabını verdi.

* * *

Edebiyat tarihinin bu minik anekdotundan ben çok etkilendim.

Sık sık bana da ‘‘Durmadan kendini, eşini, başından geçenleri anlatıyorsun’’ denilir ya...

Acaba öyle mi? Acaba ben direkt olarak bu tür olayları yazdığım yazılarda mı kendime ilgili ipuçlarını veriyorum?

Yoksa konuyla tamamen ilgisiz gibi görünen yazılar, benim hakkımda çok daha bilgi verici ipuçlarını mı içermekte?

Ciddi okuyucularımı bu konu hakkında biraz olsun düşünmeye davet ediyorum. Konu ben değilim; çünkü hemen her yazıda yazarı ‘‘okuyabilirsiniz’’ ve onu okuduğunuz bu yazı illa da onun kendini anlattığı yazı olması gerekmez.

Açıkça söylemeliyim ki, ben kendimi en ciddi yazılarda daha fazla ele verdiğimi biliyorum; yoksa ev hayatıyla ilgili bir yazıda yazara giden ipuçları bence çok daha az.

* * *

Bu mesele üzerinde kafa yorulması, Türkiye'nin bugün içinden geçmekte olduğu dönemde her zamankindan daha fazla önem kazanmış durumda.

Yüzlerce köşe yazarı var gazetelerde.

Gazeteler yaşanmış tarihi anlatma iddiasındalar, geleceğe belge olacaklar ve bu yazarlar da bugün dedikleriyle hatırlanacaklar ileride.

İşte bugün yazarların ‘‘okunmasında’’ özel itina gösterilmesinde özel nedenler var.

Çünkü Türkiye gerçekten çok ilginç bir dönemden geçiyor, yeni bir ülke kuruluyor adeta ve kuruluş sürecinde de büyük krizler doğal olarak yaşanıyor, yaşanacak da.

O nedenle yazarlara özel ilgi yönlendirilmesi lazım.

Burada ‘‘okunmayı’’ iki anlamda söylüyorum elbette. Hem düz okuma, hem de ‘‘yazara giden, onu anlatan ipuçlarını okuma’’ anlamında.

Bu ikinci türde okumayı yapmazsanız eğer, o zaman çok büyük yanılgılar içine düşersiniz.

Herkes bir şeyler söyleyip yazıyor her gün. Bir yazıyı direkt olarak okuyup sayfayı çevirirseniz, o zaman yazının alt anlamlarını kaçırırsınız muhakkak ki.

Yani kim neyi savunurken, aslında ne demek istiyor?

Kimin yazısında aslında hangi çıkar grupları savunulmakta? Hangi yazıda, kaşı gösteriyorum derken yazar aslında burnu göstermeye çalışıyor? Bunu bilerek mi yapıyor, yoksa yeteneksiz olduğu için mi istemeden böyle oluyor?

Birisine eleştiri getirirken, aslında o birisi gayet güçlü bir şekilde savunuluyor mu acaba?

Bütün bunları bulmak, bu aşamada okurun sorumluluğunda Türkiye'de.

* * *

Neden önemli bu ‘‘okuma’’ süreci biliyor musunuz?

Ülkemizde çok şey oluyor, olan bitenin bir bölümü haberlere yansıyor, bir bölümü de meslektaşlar tarafından yorumlanıyor her gün.

İnsan yazı yazanları yakından tanıyınca, o zaman her yazısının ‘‘derin anlamlarını’’ da anlayabiliyor hemen.

Bu benim şansım; çünkü aynı meslekteniz onlarla, hayatımızın bir bölümünde karşılaşmışız, arkadaş olmuşuz, birlikte çalışmışız, sonra yollar ayrılsa bile hemen hepimiz birbirimizin hayatta ne yaptığından az çok haberdar olmuşuz.

Hepimiz ayrı bir yerlerde yazarak yaşamaya çalışıyoruz şimdi.

Şansım o ki, ben onların her yazısını okuduğumda görünen yazı altındaki derin anlamı da hemen kavrayıveriyorum.

Okuyucuların ise bu şansı yok, onların işi daha zor. Çünkü bu derin anlamları kimse size anlatmaz, siz bulmaca çözer gibi çözeceksiniz onları.

Onun için görüntüye kanmayın derim ben, ‘‘okuyun’’ yazarları.

İşiniz zor biliyorum, ama inanın bana zahmetinize değecektir.

Yazarın Tüm Yazıları