Serdar Turgut: Kokulara kesin çözüm

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

BİLİYORSUNUZ dün ayak kokusu meselesi üzerine gözlemlerde bulunmuştum.

Bir süre önce de koltuk altı ter kokusu meselesini gündeme getirip, o konuda da görüşlerimi dile getirmiştim.

Ben vazifemi yaptım, deyip gönül rahatlığıyla geri çekilmeyi planlarken, işin o kadar da kolay olmadığı hatırlatıldı bana.

İlk hatırlatmayı da Fatih Altaylı yaptı.

Hálá bilmeyenlere hatırlatayım, Fatih Cine-5'te hafta içi her akşam 19.30-20.45 arasında son derece hoş bir program yapıyor.

Abuk haberlerden benim gibi bıkmışsanız, bir haber daha duyduğunuz zaman şak diye bayılacak gibi hissediyorsanız kendinizi, o zaman benim gibi yapın ve bu programı izleyin.

Her gün olayların perde arkasını irdeleyen, olaylara konu olan veya kendi başlarına olay yaratan insanlarla konuşuyorlar Fatih ile Tüluhan.

* * *

Geçen hafta pazartesi beni de konuk ettiler.

Metroyla ilgili daha önce bu köşede çıkan yazımı konuştuk. Fatih kendisinin de metroya bindiğini, yürüyen merdivende iki adamın tam da benim yazdığım gibi yan yana durarak sohbet ettiklerini, yani yolu tıkadıklarını gördüğünü, bunun üzerine o da yine benim önerime uyarak soldaki adamı hafifçe sağa itip geçtiğini söyledi.

Ben de ona ‘‘Eğer sen hafifçe ittiysen, o adam şu aralar muhakkak bir hastanede koma halinde yatıyordur’’ dedim.

Fatih'i tanımayanlar için bu espri büyük bir şey ifade etmeyecek, biliyorum. Şöyle anlatayım meseleyi: Bizim Fatih, Türkçe'de narin olarak bilinen tanımlamaya uyan bir fiziksel yapıya sahip değil.

Bu kadar söylemekle yetiniyorum; çünkü konumuz farklı. Ancak bir gün yolda onu görürseniz de korkmayın, provoke edilmediğinde kimseyi dövmez. En azından kendisi öyle diyor; aslında durup dururken de adam dövdüğü yolunda haberler var ama, ben bunlara inanmıyorum.

* * *

Fatih bana ‘‘Bu ter, koku meselelerini yazıp duruyorsun, peki ama önerin nedir’’ diye sorunca biraz afalladım.

Gerçekten de önerim yoktu, bu korkunç olayı nasıl önleyeceğime dair.

Çünkü olay sadece fakirlikle, imkánsızlıkla açıklanacak gibi de değildi. Daha farklı bir kültürel meseleydi bu, sınıflar üstüydü aynı zamanda. İnsanın ne kendisine, ne de etrafına saygılı olmamasıyla ilgiliydi.

İnsanın kendi kendine saygılı olmasını sağlayacak kolay bir formül de yoktu doğal olarak. Kendisine saygılı olmayan insanları öldürmek, ilk bakışta hoş bir alternatif olarak gözükse de, bu hem çok uç bir tedbir, hem de maliyeti yüksek olacağından uygulanması zor olabilirdi.

* * *

O programdan sonra, insanların kendilerine bakmayarak etraflarını da rahatsız edecek şekilde kokmalarını nasıl önleriz, sorusu kafama takıldı.

Ve sonunda çözümü de buldum. Gerçekten ciddiyim bu önerimde, sakın ha espri yapıyormuşum gibi filan anlamayın.

Acil olarak üniversite eğitim sistemimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Yeni sistemde hangi üniversiteyi kazanırsa kazansın, her öğrencinin iki yıl boyunca sadece klasik ve modern başyapıtları okuması zorunlu kılınmalı.

Yani iki yıl boyunca öğrenci kendi mesleğiyle ilgili hiçbir ders almayacak, yılda minimum 30, iki yılda da minimum 60 kitabı okuyup anlamakla sorumlu olacak.

Öğrenciler daha sonra meslekleri her neyse o konuda ders almaya başlayacaklar.

İlk iki yılda okuduğunu anlamayan, hatta bir süre sonra kitap okuma zevkini kazanamadığını yapılacak sınavlardaki bilgisizliğiyle ispat eden öğrenciler de anında okuldan atılacak. Onların bir daha üniversite sınavına filan girmeleri de yasaklanacak.

* * *

Okuma listesinde Aristo (Ethichs, Art of Poetry), Virgil (Aeneid), Kant, Heidegger, Nietzsche, Hegel, Spinoza (Ethics), Rabelais (Gargantua and Pantagruel), Montaigne (Denemeler), Dante (Inferno), Shakespeare (The Tempest, King Lear, Hamlet), Milton (Paradise Lost), Goethe (Faust, bir ve ikinci kısımları), Rousseau (Confessions), Dostoyevsky (Suç ve Ceza), Thomas Mann (The Magic Mountain), Proust (Kaybedilmiş Zamanın Peşinde), James Joyce (Ulysses), Anton Çehov (Three Sisters, Cherry Orchard), Philip Roth (Sabbath's Theatre), Charles Dickens (Great Expectations) mutlaka olacak.

Bunları okuyan ve anlayan bir insanın sokakta yere tükürmesi, ter kokması, varlığıyla etrafını rahatsız etmesi mümkün değildir.

Bugün Türkiye üniversitelerinin yüzde 80'i, meslek sahibi olduğunu zanneden cahilleri mezun edip aramıza salmaktadır.

Bu kitapları okusunlar, meslek sahibi olmasalar da olur. En azından adam olmuş olurlar ve herkes de mutlu olur.

Yazarın Tüm Yazıları