Sen bir mono manyaksın

Benim bir ‘‘Tanışılacaklar Listem’’ var. Beynimde yani. Bir punduna getirsem de şu adamla şu kadınla bir tanışsam. Ve tabii o listenin de bir Top Ten'i var. İlk 10'u yani. Yabancılar için ayrı, Türkler için ayrı, sizlere ömürler için ayrı, hali hazırda yaşayanlar için ayrı.

Pis bir lüksüm de var tabii, yayın ilkelerimize aykırı mı bilmiyorum ama mesleğimi ‘‘Tanışılacaklar Listem’’i hafifletmek için kullandığım oluyor. Kendime gazeteci süsü verip, birileriyle güzel bir öğleden sonra geçiriyorum, hele yer Moda gibi bir semtse, koşa koşa gidiyorum. Hem tanışıyorum hem de bir adet röportaj attırıyorum.

Bir taşla iki kuş.

Aslında ne ayıp şey kuşlara taş atmak.

*

İşte Hakan Kırkoğlu da, tanışmak için can attığım insanlardan biriydi. Kimse alınmasın (kalp bu, neden alınıyorsunuz ki, biri için daha fazla atıyor) ama o benim favori astroloğum. Bazen Milliyet'in manşetine bakmadan Hakan Kırkoğlu'nun ‘‘Burçlardan mesaj’’ köşesine baktığım oluyor çünkü bana daha çok faydası dokunuyor.

Yani eski bankacı astroloğumu fevkalade ciddiye alıyorum ben.

Ve yakından tanımak istiyor(d)um.

Tanıdım da o yüzden d'yi paranteze aldım.

Şimdi izlenimler:

Çok saçma ama ben onu seveceğimi adım gibi biliyordum. Bile bile lades yani. Zaten adamı sevmek için gittim Moda'daki ofisine. O, sevilesi bir adam olduğu için mi benim onu sevesim geldi, onu sevmeyi istediğim için mi, yoksa onu seveceğimi bildiğim için mi? Bu kadar zorlamasak mı? İlk göz teması. Çok önemli. Benim için yani. Gülünce kaybolan (çizgi, çizgi!) gözleri var, bir nevi Richard Gere. Abartmayın yakışıklı dediysek o kadar da değil. Renkler de önemli, Moda'nın meşhur vişneli dondurması renginde bir gömlek giymişti ve çocuk gibiydi, neşeli, coşkulu, heyecanlı, konusuna son derece hakim, ilgili, bilgili ve tanıştığımızda saat 16:12'ydi, saatler de onun için önemli, sonra baktı 16:12'de gökyüzündeki duruma. Gökyüzündeki durum iyi olduğu için mi hoş bir sohbet gerçekleştirdik, yoksa biz ikimiz, yıldızlar hangi konumda olursa olsun keyifli bir zaman geçirebilir miydik?

*

O bir tekne kazıntısı.

Annesi onu 46 yaşındayken doğuruyor. Yanlışlıkla. Menopoza girildiği zannedilirken, dördüncü ayda ‘‘A aaaaa!’’, annesinin karnında bir Hakan Kırkoğlu silueti. Renkli bir aileden. Büyük dedesi İstiklal Marşı'nın ilk besteci: Ali Rıfat Çağatay. On yıl boyunca onun bestesiyle söylendikten sonra milli marşı bildiğimiz şekle dönüştürülmüş. Annesinin amcası Oktay Rıfat. Hani şu Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rıfat var ya, o Oktay Rıfat. Dedesi de Fenerbahçeli futbolcu, Ali Cafer Çağatay (çamurcu Cafer), abisi de ünlü çevirmen Samih Rıfat.

Genetik olsa gerek.

Hakan Kırkoğlu da çok sempatik.

Ve müthiş bir astrolog. Aslında ortanca abisi Mehmet onun ilk modeli, hedefi de bankacılık. İTÜ işletme mühendisliğini bitirdikten sonra BÜ'sinde ekonomi master'ı yapıyor, 7 yıl fiilen de bankacılık, aslında son derece başarılı, ama ne oluyorsa bu arada oluyor, lise sondan beri sardırdığı astrolojiyi ana mesleğine dönüştürüyor. İngiltere'deki Faculty of Astrological Studies'i de üç yılda bitiriyor. Ve iki yıl önce bir Temmuz öğleden sonrası (saat 16:12) bankacılağa elvada diyor. O artık tanıştıklarına kendisini bir astrolog olarak lanse ediyor...


(Tabii ki önce doğum tarihimi söylüyorum, tabii ki söyleşiye başlamadan haritama bir göz atıyoruz, tabii ki Hakan Kırkoğlu'nun anlattığı herşeyle yakinen ilgiliyim, tabii ki elimde değil ve tabii ki teybim çalışıyor...)

-Bakın şu tepede Satürn var. Satürn bizim için öğretmen. Hani sert hocalar vardır ya. 49'la bırakan cinsten. İşte hayatta bir şeyi eksik bırakmışsak Satürn bizi yakalar ve zorla yaptırmaya çalışır. Sizin Satürn'ünüz de orada size neleri yapmanız gerektiğini söylüyor...

Neleri yapmam gerekiyormuş?

- Valla bilinçle yan yana duruyorlar. Naifsiniz. Olaylara o kadar duygusal yaklaşıyorsunuz ki.

FANATİK VE SÜBJEKTİFSİN

Bu iyi mi kötü mü?

- Böyle sorulmaz ki. Ben size gördüğüm sembollerin anlamını söylüyorum. Bir şeye inandığınız zaman onu fanatik olarak savunabilirsiniz. Ve aşırı derecede sübjektifsiniz. Merkür de sekizinci evde...

Yani?

- Zihninizin bir bölümü bilinmeyenle, gizemli olanla ve tutkularla alakalı. Sekizinci ev cinsellikle de ilgili. Beraberlikler, yakın ilişkiler, zihninizin büyük bir bölümünü kapsıyor. Yükseleniniz ne?

Boğa.

- Hiç zannetmiyorum. Yükseleni boğa olan birine benzemiyorsunuz.

E soralım anneme.

(Anneme mesaj çekiyorum: ‘‘Ben kaçta doğdum mami?’’ 15:00 diye yanıt geliyor)

- Ih ıh. Yanlış hatırlıyor anneniz! 15:00 boğa oluyor, ama 15:15 ikizler. Siz 15:15'den önce doğmuş olamazsınız. Kesinlikle ikizler. Hayatınızın dönüm noktaları olabilecek tarihler söyleyin. Bir de şu programdan çek edelim: Ne zaman İstanbul'a taşındınız? Ne zaman işe başladınız? Ne zaman evlendiniz, boşandınız?

(Şu dönemde şöyle şöyle mi oldu, böyle mi oldu? Vallahi adam biliyor! Anlatıyor, anlatıyor, bana sorular soruyor, güya röportajı ben yapıyorum! Sonunda pes ediyorum.)

Bundan böyle yükselenim ikizler.

- Bence de. Bakın, Neptün de var. Bu kendini feda etmek, kendinden vermek demek...

ALT ÜST EDEN BİR DÖNEM

Ben öyle biri miyim? Hiç sanmam.

- Neptün, öyle bir his ki, insanlar meditasyon yaptıklarında ya da çok güzel bir manzaraya baktıklarında evrenle bir olma hissine kapılırlar. Gerçekler anlamını yitirir, işte öyle bir birlik hissi. Ve sizin haritanızda Neptün ve Venüs yanyana. Yani idealizm, kendini kapıp koyu verme. Maceracı bir ruh. Hayatınızda ikili ilişkilerin fevkalade önemi var. Çocuksu bir enerji de var. Ve sizi alt üst eden bir dönem yaşıyorsunuz aslında.

Bitmeyecek mi artık?

- 2003 Mayıs'ından sonra azalacak. Ama bu kendinizi yeniden keşfetme dönemi. Temelinden değişmiş hayatınız. Siz de bunu biliyorsunuz...

(Tabii ki hızımı alamayıp sevgilimin de doğum tarihini, doğum saatini söylüyorum. Başımıza neler gelecek öğrenmek istiyorum. Merak ediyorum. Bir kadın gibi. Her kadın gibi. Ama sizinle paylaşmaya hiç niyetim yok!)

HAMİŞ:
Bir astroloji röp'ün bir günde tamamlanması düşünülemezdi. Öyle oldu. Yarına sarktı. Başınıza geleceklere hazırlıklı olun.


Neden mühendisliği seçtiniz?

- Yanlış seçim. Pek çok insan gibi hayattan ne istediğimi 30'lu yaşlarda kavradım. Psikolojiye felsefeye ilgim varken, insan eksik olanını kapatmak ister ya, tuttum, matematiksel bir alana girmeye çalıştım. İşin tuhafı başarılı da oldum.

Peki bu kadar iyi bir eğitim aldıktan sonra küt diye herşeyi bırakınca aileniz ‘‘Sen manyaksın’’ demedi mi?

- Yoo, sadece küçük abim ‘‘Sen mono manyaksın’’ der. Astrolojiye takıntım yüzünden. En son Denizbank'ta çalışıyordum. Londra, Paris, Brüksel, Birleşik Arap Emirlikleri gidip geliyordum. Görünen renkli bir hayattı. 7 yıl bankacılık yapıp istifa ettiğimde 33 yaşındaydım. Çünkü aslında ben Dr. Jekyll ve Mr. Hide gibiydim: Gündüz bankacı gece pelerinini takan astrolog! Lise üç'ten beri ilgilendiğim astroloji tutkum katlanarak büyüyordu. Bankacıydım ama Superonline'da astroloji editörlüğü yapıyordum, gazetelere yazılar yazıyordum, seminerler, konferanslar veriyordum.

İş yerinde kimse ‘‘Kendine gel bankacısın sen!’’ demiyor muydu?

- Hayır. Genel müdürüm bile bana takılıyordu, ‘‘Haritaya bak da, söyleyiver İsrail'de durum ne olacak?’’ Beni seviyorlardı. Ama 2000'in Temmuz'unda baktım bankadaki sorumluluklarım artıyor. Resmen bankacılık beni seçiyor. Bankacılık beni seçti ama ben astrolojiyi. Zaten sonra bankacılık sektörü de krize girdi. Sanki Tanrı benim kulağıma fısıldadı, olacakları söyledi, ‘‘Bırak’’ dedi. Ben de tüydüm.

İngiltere'de astroloji okumak neyin nesi?

- 94 yılıydı, kıştı, depresif bir ruh halindeydim. Sebep yine astroloji. 83'ten beri öğreniyorum ama öğrendiklerimi başkalarıyla aynı seviyede tartışamıyorum. Faculty of Astrological Studies'e yazdım, ‘‘Ben sizin okulunuzda hoca olmak istiyorum’’ dedim, ‘‘23 yaşındayken astrolojiyle ilgili kitap bile yazdım, vallahi çok şey biliyorum.’’ Cevap geldi: ‘‘Sizi tanımak isteriz. Ama hoca ve temsilci olabilmek için okulun sınavlarına girmeniz şart.’’ 95, 96 ve 97 yıllarında sınavlara girdim. Projeler hazırladım. Birinci oldum ve ödül aldım. Yurt dışında pekçok konferansa davet ediliyorum.

Peki Türkiye'de hayat nasıl geçiyor?

- Haftada en fazla üç görüşme yapıyorum. İki üç saat sürüyor bu görüşmeler. 20 dakikada kimsenin haritasını yorumlayamam. Astrologların amacı insanın başına gelecekleri söylemek değil, belki bir kıvılcım çaktırabilmek, eğer düğümlenmişsen ipi çözmende yardımcı olabilmek. Yoksa bu iş falcılık filan değil. 80'lerden beri gördüğüm şey, Türkiye'de lümpen bir astroloji yaratılmış. Oysa bunun içinde tarih var felsefe var psikoloji var bilinmeyen var. Türkiye'deki astrolojiye bakışı değiştirmek için uğraş veriyorum. Doğuş Üniversitesi eğitim programının altına astroloji programını da kattı. Ders veriyor olacağım. Zaten kendi öğrencilerime dört senedir ders veriyordum.

Bir şirketin genel müdürüne ya da sahibine nasıl faydalı oluyorsunuz?

- Diyelim ki kendi yatırımları açısından kısıtlayıcı şartlar altında bir döneme giriyorlar, ‘‘Risk almayın’’ diyorum. Personel alımlarıyla ilgili bir takım fikirler de veriyorum.

Şu şu burçtaki insanları işe almayın gibi mi?

- O kadar basit değil tabii. İki sayfalık bir rapor. Bu kişinin sahip olduğu kaynaklar, yetenekler bunlar. Bu kişi şuralarda hata yapabilir. Ya da bu kişinin etik davranmama riski şu. Bu kişinin muhasebeye yatkınlığı yüzde 70. Çok net olarak görebiliyorsunuz bunları bir haritada. Sonra bir haritada çok öncü burç varsa, o kişi sürekli promote edilmek isteyecek, iddialı biri çünkü, boyun eğmeyecek, e siz bu kişiyi sakin bir departmana koyarsanız, o kadar aşikar ki, oradaki dengeleri alt üst edecek. Bu tür şeyler. Astrolojinin bir ailenin kurulmasından bir çocuğun yetiştirilmesine kadar son derecede yol gösterici tarafları var. Herkes hayatında uygulasın demiyorum ama en azından bunu görmek gerekiyor. Bir astrolog sizin hayatınızla ilgili sizden daha fazla bir şey söyleyemez. Size sadece aydınlık getirebilir. Göremediğiniz, paniklediğiniz, bloke olduğunuz noktaları işaret edebilir...
Yazarın Tüm Yazıları