Sen bana geldiğinde…

Sen öyle birisin, öyle bir şeysin ki...

Haberin Devamı

Yok yok öyle bir şey değilsin!

Her şeysin…

Her şey!

Bazen dünyamı aydınlatan içimi ısıtan güneş, bazen kalbime düşen kar tanesi, bazen ruhunun semalarında kanatlandığım uçsuz bucaksız gökyüzü…

 

Bazen kah coşan kah çarşaf durgunluğunda seyrettiğim engin deniz, bazen içimdeki tatlı bahar, bazen beni alıp bulutlara uçuran rüzgar, bazen mis kokular saçarak kalbimde ıslıklar çalan aşk sarmaşığı, bazen seni renk renk canıma sardığım gökkuşağı…

Mavinin denize, karın beyaza, yeşilin çimene, pembenin yeni doğmuş bebeğin tenine, yağmurun hüzne, renklerin gökkuşağına, gülün aşka yakıştığı gibi; rüzgârın saçlarına, bulutun tenine, yıldızın gözlerine, şiirin sözlerine, güneşin yüzüne, şarkıların gülüşüne yakışması gibi yakışıyordun sen kalbime.

O şarkılar ki; kalbindeki aşkla coşan duygularını nota yaparak, kulağıma, ruhuma fısıldayan usuldan…

Sen ki; içimdeki en kavruk, en savruk duygu bozkırlarımı çiçekli aşk bahçesine dönüştürerek, kalbinin sesini ninni yaparak beni kollarında uyutan…

Ama ah o med – cezirlerin…

Bazen fırtınam, bazen hasretim, bazen sevincim bazen felaketim…

Bazen gözyaşlarım, bazen gözyaşımın yetmediğinde sana sevgimi haykırdığım sözyaşlarım!

Ah o gel gitlerin…

Geliyorsun; denizin coşan dalgaları misali. Kapılıyorum ben de en deli tutkularla… Tutkularım hücrelerimle harmanlanmaya başlarken ummadığım anda bir şey oluyor. Ve köpüklerine karışmaya hazır olduğum o deli, coşkulu dalgam gidiyor. Yani sen!

Gidiyorsun; ölü bir deniz durgunluğuna bürünüyorum, tüm her şeye yabancı kalarak… Duygular, dünya, zaman, her şey, her şey duruyor. Kalbimin sahiline çarpan bu kez hüzün oluyor var gücüyle, senli aşkın yerine.

Bitti bu kez, bir daha gelmeyecek diyorum.

Ama meçhul zamanda bana geliyorsun yine.

Geliyorsun, gidiyorsun!

Sen bunu hep yapıyorsun!

Med-cezirleri aratmıyorsun.

Bir bakıyorum tutkuyla coşuyorsun, bir bakıyorum duruluyorsun.

Aslında ne yaptığını, niye böyle yaptığını sen de bilmiyorsun!

***

Kalbindeki sevdanın bereketli topraklarında çiçek olup açmışım… Seninleyken, bir gün neşeyle açan menekşeydim, bir gün aşkla açan gül… Bunu ne zaman anladım biliyor musun? Sesini duymadığımda, seni göremediğimde kurak çöle dönmek üzereyken…

Şu an yokluğunda hazan kederinde solup dökülen yapraklar misali vurgun yiyen duygularımın, bir zamanlar bana bahar çiçeklerini sunan seninle hayat bulduğu anılarına tutunup kendine gelme mücadelesini bir görsen… O kadar anlatılmaz ki… Anlatmak yetersiz kalıyor, görürsen anlayabilirsin ancak. Gelip görmen lazım.

Düşünüyorum da... Denizle kumsal gibiyiz aslında seninle. Beraberken de öyleydik, şu an ayrıyken de...

Nasıl mı?

Beraberken aşkla sarılıyordun coşkuyla, sevda dalgalarınla. Ben de kum tanelerini andıran her bir hücremle seni yaşıyor, karışıyordum sana.

Şimdi ayrıyken de anılarının dalgalarıyla sarmalıyorsun bu kez. Ben de kum taneleri olarak kayboluyorum o anı dalgalarının içinde. Yine bütünleşiyoruz seninle yani.

Bu sebeple şimdi kalbim, içimde coşan o deli dalgalara tutkuyla kapılarak, kapakçıklarını açtı seni soğurmak ve bütünlemek için bendeki beni.

Seni sana çağırıyorum, bana dair en gerçek varoluşa!

Çünkü sen bana geldiğinde aslında kendine de geleceksin!

Haberin Devamı


MELİKE BİRGÖLGE

 

 

 

Haberin Devamı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları